Faşist Erdoğan yönetimi, Suriye’de kendisine bağlı paramiliter bir güç örgütledi. Bunun adını da Suriye Milli Ordusu (SMO) koydu. Değişik eleştiriler gelince de bu gücü Suriye’nin Kuvayı Milliye’si olarak adlandırdı. Kuvayı Milliye kime karşı kurulmuştu? Açık ki Suriye’de işgalci olan Türkiye’nin kendisidir. Normalde bu gücün işgale karşı direnmesi gerekirdi. Öyle ya, adı “milli güç”tü. Ayrıca, milli bir gücü yabancı bir güç, hele hele işgalci bir güç kuramaz. İşgale karşı olan yurtsever kesimler direnişi örgütler.
SMO, WAGNER TİPİ BİR GÜÇTÜR
Şimdi, SMO’nun kime bağlı ve kimin hizmetinde olduğu artık bütünüyle deşifre olmuş durumda. SMO, Suriye halkına ait değildir. Tamamen Rusya’nın örgütlediği Wagner tipi bir güç olduğu açıktır. Bu gücün siyasi bir amacı ve hedefi yoktur. Suriye muhalefeti diye paye vermenin anlamı da yoktur. Bu güç Suriye’ye ait olsaydı, şimdi Şam’da olması gerekirdi. HTŞ içindeki bütün gruplar Şam’da. Baas rejimi devrildi ve yeni bir Suriye kurulma çalışmaları var. HTŞ, kendisini örgütlemeye ve devleti kendine göre şekillendirmeye çalışıyor. SMO ise bu siyasi çalışma ve hedeflerin dışında, tamamen Türk işgal güçlerinin emrinde Özerk bölgelere saldırıyor ve onları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu operasyonların kararını alan Türk ordusudur. Hava desteğini, lojistik ve araç gereçlerini, koordinesini sağlayan da Türk generalleridir.
Türk devleti, Kürtleri baş düşman olarak hedefine koymuş durumda. “Kürtler yeryüzünde hiçbir yerde kimlik ve statü sahibi olmasınlar” diyor. Özerk bölgeler ise Kürtlerin öncülüğünde kuruldu. Bu bölgeler, DAİŞ’e karşı verilen mücadeleyle kurtarıldı ve demokratik bir biçimde örgütlendi. Özerk bölgelerde bütün halklar, kültürler ve inançlar özgürce kendilerini ifade ediyor ve birlikte yaşama örneği sergiliyor. Bu, Ortadoğu için büyük bir kazanım ve aydınlanma hareketidir. Din ve milliyetçi kalıpların dışına çıkarak herkesi kapsayan bu model, Ortadoğu için inanılmaz bir şanstır. Bu çözümünü önünü açmak yerine Türkiye, bu modeli ortadan kaldırmak için çalışmalarını hızlandırmış durumda.
SMO NEYİN MUHALEFETİNİ YAPIYOR?
Türk devleti, dünyadan yükselen seslere kulağını kapatmış durumda. Bütün güçler, Suriye’de çatışmaların durması çağrısı yapıyor. Kaos ve belirsizlik ortamından DAİŞ’in yararlanarak tekrar aktifleşeceği uyarıları ve kaygıları var. Ayrıca, Suriye’de kurulacak yeni rejimin tüm azınlıkları ve dini grupları kapsaması, kimseyi dışlamaması isteniyor. Türkiye ise tersini yapıyor. Sözde SMO, Fırat’ın batısından SDG’yi sürmek ve özerk bölgeleri ortadan kaldırmak istiyor demagojisi yapıyor. SMO’nun Kürtlerle veya özerk bölgelerle ne sorunu var? Sözde, rejime karşı kurulmuştu ve sözde, muhalefet içindeydi. Baas rejimi yıkıldı; artık neyin muhalefetidirler? Muhalefet olmaları için bir neden kalmadı.
Özerk bölgeler de Baas rejimine karşıydı. Onlar en etkili ve pratik muhalefeti oluşturdu. Rejime tabi olmadılar ve alternatif demokratik yönetimler kurdular. Herhangi bir devlete veya dış güce bağlanmadılar. Bu demokratik yönetimleri ve Kürtleri, Çeçenlerden Uygurlara, eski DAİŞ’lilerden İhvancılara kadar ipini koparan çetelere ezdirmeye çalışacaksın, buna da milli güç diyeceksin!
Türk hükümeti, HTŞ’ye de dayatıyor, “SDG’nin içindeki yabancılar çıkarılsın,” diyor. Burda kastedilen, DAİŞ’e karşı savaşmak için yardıma gelen Kuzey ve Güney Kürdistanlı Kürtlerdir. Kürtler, Suriye’de yabancı olarak lanse ediliyor. Ama HTŞ ve SMO’nun içinde binlerce Uygur, Çeçen, Özbek ve değişik ülkelerden gelenler var. Türkiye, bunları hiç ağzına almıyor, ama Kürtleri “yabancı” ilan ederek Suriye’den çıkmalarını istiyor. Kaldı ki, öyle söz ettikleri gibi dışarıdan gelen fazla Kürt de yok. DAİŞ’e karşı savaşa gelenlerin çoğu zaten geri döndü. Burada görülmesi gereken, Türk devletinin sınırsız düşmanlığı ve psikolojik savaşıdır.
SMO BİR SURİYE GÜCÜ VEYA MUHALEFETİ DEĞİL
Türk ordusu, SMO denen güçleri çok kötü kullanıyor ve onları öne sürerek ölüme gönderiyor. Nasıl olsa kendi askeri ölmüyor; Kürtlere ne kadar zarar verirse kâr görüyor. Bu güçler öldüklerinde de cenazeleri Türkiye’ye gitmiyor. SMO’ya bağlı savaşanların Türk ordusuna maliyeti de daha az. Onların hayatı daha ucuza mal ediliyor. Çoğunun cenazesi bile kaldırılmıyor ve sahiplenenleri de yok. Kendi askerinin yıpranıp ölmesi yerine bu devşirme güçlerin ölüme gönderilmesi daha avantajlı.
SMO’yu bu açıdan kesinlikle bir Suriye gücü veya muhalefeti olarak görmemek gerekir. Onlar tamamen Türk devletinin paralı askerleridir. Bunlar Suriye için savaşmıyor; tamamen Türk devletinin emrinde ve çıkarları için ölüme gönderiliyor. Sözde, Suriye’deki silahlı gruplar silah bırakıp yeni kurulacak orduya katılacak. Ama SMO buna uymuyor. HTŞ de seyrediyor. Hatta HTŞ’nin özerk bölgelere saldırması için Türk devletiyle anlaştığı ya da en azından Türklerin bunu dayattığı anlaşılıyor.
Türk devleti, SDG’yi dağıtmak istiyor ve bunu ABD ile koalisyona da dayatıyor. “DAİŞ hapishanelerini ya bize ya da HTŞ’ye devredin” diyor. Bu ne anlama geliyor? Eğer HTŞ’ye devredilirse, hepsinin serbest bırakılacağı kesin. DAİŞ’in Türk devleti açısından bir tehlike olarak görülmediği açıktır. Türk devleti zaten onlarla hep ittifak içinde oldu. Bütün dünya DAİŞ tehlikesinin arttığını söylerken, Türk devleti ise “ABD, DAİŞ tehlikesini bahane ederek Suriye’de kalmak ve PKK’ye yardım etmek istiyor” diye propaganda yapıyor. Kürt düşmanlığının nerelere vardığı görülüyor.
Kaynak: Ronahi Gazetesi