Türk devletinin Rojava’ya düşmanlığının tarihsel temelleri

Yüzyıllık öfke ve düşmanlık, yeniden canlandı ve Türk devletinin politikaları, Suriye’de Kürt kazanımlarını yok etmeye yönelik şekillendi.

ROJAVA'YA DÜŞMANLIĞIN TARİHİ

Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nın arından dağılması, Ortadoğu ve coğrafyasını derinden etkileyerek uzun vadeli sonuçlar doğurdu. Bu süreçte bölgenin yerleşik halkı olan Kürtler, en büyük mağduriyeti yaşadı. Yeni şekillenen Ortadoğu düzeninde, Kürtlerin tarihi coğrafyası üç farklı devlet arasında bölünerek; Türkiye, Irak ve Suriye’nin egemenliği altına girdi. Sınırlar, galip devletlerin ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre belirlendi; etnik, dini, mezhebi ve kültürel yapılar dikkate alınmadı. I. Dünya Savaşı sonrasında çizilen bu yapay sınırlar, Kürtlerin yaşam alanlarını parçalayarak köyler, aşiretler ve akrabaları farklı devletlerin egemenliği altına soktu. Bu durum, Kürtler arasında fiziki, psikolojik, ekonomik, toplumsal ve siyasal derin travmalar yarattı. Yeni düzen içerisinde Kürt halkı, hem devletlerin baskıcı politikalarının hedefi oldu hem de varlığını koruma mücadelesi verirken ağır asimilasyon ve inkâr politikalarıyla karşı karşıya kaldı.

Türk devleti, bu dönemde asimilasyon, imha ve inkar politikalarını en hızlı ve kapsamlı bir şekilde devreye sokan devletlerden oldu. Osmanlı dönemindeki çok etnikli yapının yerini, homojen bir ulus devlet anlayışı aldı. Türk kimliği merkezli bir politika benimsenerek, Kürtlerin varlığı reddedildi ve imha ile asimilasyonu hedefleyen stratejiler uygulandı. Kürt siyasi öncüleri, dini liderleri ve aşiret liderleri, kandırıldıklarını fark ederek bu politikalara karşı direndi. Şêx Seîd, Agirî ve Dêrsim direnişleri, katliamlarla bastırıldı. Kürtlere yönelik sistematik katliamlar ve toplu sürgünler hız kazandı. Kürt dili, resmi ve kamusal alanda yasaklandı. Türk devleti, Kürdistan iki temel politika izledi; direnen Kürtlerin imhası ve uyum içinde olmak isteyenlerin de hızlıca Türkleştirilmesi.

ROJAVA, DİRENİŞÇİLERİN SIĞINAĞI OLDU

Bu dönemde oluşan yeni düzen içinde Rojava, Kürtler için hem bir sığınak hem de bir direniş merkezi haline geldi. I. Dünya Savaşı’nın ardından Suriye, Milletleri Cemiyeti’nin kararıyla Fransa’nın mandası altına girdi. Fransızlar, Kürtleri resmi devlet sistemine dahil etmeseler de dil ve kültürlerini yaşamalarına engel olmadı ve baskıya maruz bırakmadı. Bu durum, Türk devletinin baskılarından kaçan Kürtler için Rojava’yı bir güvenli bölgeye dönüştürdü. Rojava, böylece Kürt halkının tarihsel hafızasında direniş ve dayanışmanın önemli bir sembolü haline geldi.

KÖKLÜ MİRASIN DEVAMI NİTELİĞİNDE

Rojava, 1925’ten 1950’lere kadar  Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan Kürt direnişçilerinin ve entelektüellerinin merkezi haline geldi. Şêx Seîd direnişinin bastırılmasının ardından binlerce Kürt, Rojava’ya gitti. Bu zorunlu göç dalgası, bölgenin Kürt edebiyatı, siyaseti ve kültürel hafızasının yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Celadet Bedirxan, Memduh Selim Bey, Nûrî Dêrsimî, Cemilpaşazedeler, Osman Sebrî ve Cegerxwîn gibi önemli isimler, Rojava’da Kürt edebiyatı ve siyaseti için güçlü bir temel oluşturdu. Xoybûn örgütü burada kuruldu. Xoybûn, yürüttüğü faaliyetlerle Kürt halkının mücadelesine önemli katkılar sağladı. Rojava yine bu süreçte, Kuzey’de lokal gelişen isyanların bastırılmasından sonra bu isyanları liderleri ve öncü kadroları için de bir soluklanma noktası oldu. Rojava, Kürtler için sadece bir sığınak değil, aynı zamanda siyasi ve entelektüel bir dayanışma merkezi ve kolektif hafızanın taşıyıcısı olarak işlev gördü. Kürt halkının yüzyıllık tarihi açısından bu bölge, direnişin sembolü olmanın yanı sıra kültürel kimliğin korunması ve yeniden inşasının önemli bir simgesi haline geldi. Günümüzde Rojava’nın Kürtler açısından stratejik ve tarihsel önemi, bu köklü mirasın devamı niteliğindedir. Suriye’deki iç savaşın ardından Rojava’nın statüye kavuşması, Kürt halkının yıllardır süregelen baskılara karşı özgürlük mücadelesini somutlaştırdığı bir dönüm noktasıdır. Rojava, Kürt halkının varlığını, kültürel mirasını ve kimliğini yaşatıp yeniden şekillendirdiği nadir alanlardan bir oldu. Bu durum, sadece Kürtler için değil, aynı zamanda bölgedeki diğer etnik ve dini gruplar için de bir umut ışığı oldu.

TARİHSEL DÜŞMANLIĞIN HAFIZASI

Rojava’nın Kürtler açısından stratejik önemi ve Türk devletinin bu bağlamındaki düşmanlık hafızasının yeniden canlanmasının nedenleri, derin bir tarihsel ve siyasal arka plana dayanmaktadır. Türkiye’de 1970 ve 1980’lerde şekillenen Kürt direniş mirası, yıllar sonra Rojava’da yeni bir boyut kazanarak Kürtlerin kolektif mücadelesinin önemli bir merkezine dönüştü. Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye’de ortaya çıkışı ve direniş mirası üzerinden şekillenmesi, buna bağlı gelişen mücadele, Kürtler açısından yeni bir başlangıçtı. Türk sömürgeciliğinin ırkçı ve katı ulusçu politikalarına karşı yürütülen mücadele, sadece bir direniş değil, aynı zamanda Kürt kimliğini ve kültürünü geliştirme ve yaşatma çabasıydı. 1920’lerden bu yana Kürtler için bir nefes alanı, siyasi dayanışma noktasına dönüşmüştü. 1980’ler ve sonrasındaki süreçlerde Kürt mücadelesi açısından bölgenin önemi daha da belirginleşmişti. Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisi ve sinerjisiyle Rojava, tarihsel direniş hafızasının yeniden yazıldığı bir merkez oldu. Bu süreç, Kürt halkının mücadelesini güçlendirdi; yüzyıllık bir direniş hikayesinin yeniden yazıldığı bir dönemin başlangıcı oldu. Binlerce Rojavalı, Bakur’daki mücadeleye katılarak, direniş eksenin bir parçası oldu. Rojava halkı, yılların mücadelesini ve özgürlük arayışını taşırken, Türkiye bu mücadeleyi ve onun etrafında gelişen dayanışmayı büyük bir tehdit olarak gördü. Türk devletinin Rojava’ya olan düşmanlığı, bu tarihsel hafıza ve geleneğe duyduğu nefretten kaynaklanmaktadır.

TÜRK DEVLETİNİN İNTİKAM SAHNESİ

Suriye iç savaşının 2011’de başlamasıyla birlikte Kürtlerin siyasal hafızası ve direniş ahlakı, halkın savunulması için yeniden örgütlendi. Türkiye ve Suriye rejiminin desteklediği grupların saldırıları karşısında, Kürt direniş mirası harekete geçti ve güçlü bir savunma hattı oluşturdu. Rojava, Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarihsel mirasıyla halkı korurken, aynı zamanda uluslararası arenada da bir direniş merkezi olarak yeniden doğdu. Rojava, Kürtlerin varlıklarını sürdürme alanı olmakla birlikte politik, toplumsal ve kültürel bir devrim gerçekleştirdiği bir alandır. Rojava, Kürtlerin kimliklerini ve özgürlüklerini yeniden inşa ettikleri, aynı zamanda Ortadoğu halklarının özgürlük arayışının da sembolüdür. Bunun için Türkiye’nin bu süreçteki düşmanlık hafızası hala güçlüdür. 

Türkiye, Rojava’da oluşan yapıyı, bölgedeki Kürtlerin birleşmesi ve güçlenmesi açısından bir tehdit olarak değerlendiriyor.  Türkiye, bu durumu tarihsel bir hesaplaşma fırsatı olarak görerek, Rojava’yı Kürtlerin direnişini ve kazanımlarını simgeleyen bir alan olarak sürekli bir tehdit unsuru olarak değerlendirdi. Rojava’nın Kürtler açısındaki tarihsel rolü, Türkiye için bir intikam sahnesine dönüştü. Türkiye, Kürtlerin gücünü ve etkisini kırmak için DAİŞ gibi radikal çete gruplarını desteklemiş olsa da bu çabalar sonuçsuz kaldı. Doğrudan askeri saldırılara yönelen Türkiye, Efrîn, Serêkanîye ve Girê Spî gibi yerleşim yerlerini işgal etti. Bu işgaller, Kürtleri bölgeden çıkarma, kültürel ve politik varlıklarını yok etme stratejisini barındırıyordu. Türkiye’nin bu hamleleri, yalnızca askeri olarak kalmadı, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir tasfiye politikası olarak şekillendi. Rojava, bu süreçte yalnızca bir direniş ve özgürlük alanı olarak değil, aynı zamanda Kürt halkının tarihsel hafızasının taşıyıcısı ve geleceğinin inşası için bir umut kaynağı olarak varlığını sürdürdü.

ROJAVA’YI KÜRTSÜZLEŞTİRME SİYASETİ

İşgal edilen bölgelerde, Kürtlerin evlerine Türkiye yanlısı Araplar ile Türkmenler yerleştirildi. Kürtler zorla göçertildi. Türkiye, bu süreci yalnızca toprak kazancı olarak değil, aynı zamanda Kürtlerinin köklerinden ve kimliklerinden koparılması amacıyla bir strateji olarak kullandı. Yüzyıllık öfke ve düşmanlık, yeniden canlandı ve Türkiye’nin politikaları, bu sefer Suriye’de Kürt kazanımlarını yok etmeye yönelik şekillendi. Türkiye, bu amacını, bölgedeki diğer devletlerle yaptığı diplomatik pazarlıklar ve askeri müdahalelerle öne çıkardı. Bu yaklaşım, Kürtlerin tarihsel varlıklarını silmeyi hedefleyen bir güç gösterisi şeklinde kendini göstermeye devam ediyor. Türkiye, bu tarihsel arka plana ve güncel duruma dayanan düşmanlığıyla Suriye’de yeni oluşan durumu Kürtlere yönelik saldırının fırsatı olarak değerlendiriyor. Bunun için de hem saldırılarını hem de yeni işgal tehditlerini sürdürüyor.