Üçüncü Dünya Savaşı: Ulus devletlerden federatif devletlere

Nasıl ki Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye ve İran merkez alınarak bölgede ulus devletler oluşturulduysa, bu süreçte de Türkiye ve İran’ın parçalanması gerekecek; yeni merkez İsrail olarak bölgede küçük federatif ulus devletler oluşturulacaktır.

Bölgede yeni yıla savaş, kaos, zulüm ve katliam saldırıları ile giriyoruz. Ulus devletlerin yıkılışlarına tanıklık ediyoruz. İlk ulus devletlerin ortaya çıkmasının ardından kapitalist modernite, kaos ve krizden çıkamadı. Küresel kapitalizmin her zaman krizleri derinleşerek büyüdü, çünkü ulus devletler, küresel ekonomiyi ve pazarı güçlendirmesi gerekirken, bunun önünde engel oluşturdu. 21’inci yüzyılda yaşanan süreçler ve ortaya çıkan durumlar da gösteriyor ki, artık ulus devletlerin miadı dolmuş durumda. Bunun yerini, güçsüz ve ideolojik olarak ulus devlet mantığını esas alan federatif sistemler alıyor. Çünkü bu sistemler hem güçsüz olacak hem de küresel sermaye, ticaret ve pazarı olumsuz yönde etkilemeyecek.

Ayrıca, kapitalist güçler, BOP projesi adı altında İsrail’in güvenliğini tehdit edecek bir oluşumun önünde engel olmak için güçsüz federatif ulus devletlerle bölgeyi İsrail denetimine bırakmak istiyor. Bunun için 2000’li yılların başında Irak’ta ortaya çıkan durumla bu sürece başladılar. Irak’ı federatif sistemlere bölerek, kapitalist güçler, küresel sermaye ve özelde de İsrail’in güvenliğini tehdit edemeyecek duruma getirdiler. Bu durumu fark eden İran, bu sürece müdahale ederek “Şii Hilali” ya da “Direniş Cephesi” adıyla bu duruma karşı bir savunma durumuna geçti. Bunun için başta Lübnan, Filistin ve Suriye olmak üzere Irak ve Yemen’de kendi ekseninde milis güçlerle bu sürece karşı bir direnişe geçti.

Bunun yanında, Türkiye ise başta Libya, Suriye, Irak ve Mısır’da “Müslüman Kardeşler” projesi adı altında “Sunni Cephesi” ya da “Misak-i Milli” projesiyle kapitalist güçler karşısında durmaya çalıştı. Ancak hem İran’ın hem de Türkiye’nin hesapları tutmadı. Kapitalist güçler nezdinde etkinlik gösterdikleri yerlerde, gerçek emelleri ortaya çıkarak kapitalist güçler (Amerika, İngiltere, Rusya, İsrail) tarafından etkisizleştirilmektedirler.

Çünkü 1. Dünya Savaşı, kapitalist modernitenin Ortadoğu’da “Merkezi Ulus Devletleri” ortaya çıkararak, İsrail’i kurmak ve küresel ticaret ile pazarı güvenli hale getirmek amacıyla ortaya çıktı. Bunun için, İsrail ‘in oluşumunu sağlayana kadar bölgede İran ve Türkiye merkezli ulus devlet modelleri oluşturuldu. Ayrıca, İsrail’in kurulmasını sağlayacak olan güçler de Türkiye ve İran olacaktı. Ancak 2. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan İsrail ve o süreçte dünyada Sovyet Rusya ve Çin öncülüğünde yayılan Marksist-Leninst-Maoucu sol-sosyalist anlayışlardan kaynaklı, küresel kapitalizm her ne kadar bunalım ve krizli dönemler yaşasa da bölge dengelerini yıkamıyordu. Dünya, o zamanlar iki kutupluydu. Bundan kaynaklı da kapitalist modernite bunalımı ve krizi derinleşiyor, küresel ticaret, sermaye ve pazarda darbe alıyordu. Ayrıca, İsrail’in güvenliği de risk taşıyordu. Ancak 1990’lı yıllarda Sovyet Rusya’nın yıkılması ve Çin’in sosyalist çizgiden kapitalizme geçişi ile Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı’nın fitili atıldı. Körfez Savaşı, bu sürecin ilk işaret fişeği oldu. 3. Dünya Savaşı ile hem küresel kapitalizmin girdiği bunalım durumundan kapitalist moderniteyi çıkarmak hem de İsrail’in bölgede güçlü ve etkili olmasını sağlamak için Ortadoğu’da yeni bir dünya savaşı başladı.

2004’te Irak Baas rejimi yıkılarak ve Saddam idam edilerek ortaya konulan Irak federatif sistemi 10 yıl boyunca denendi. Hem askeri hem siyasi hem ekonomik hem de diplomasi anlamında tüm boyutlarıyla denendi. Ve sonuç olarak 7 Ekim’de 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla bölgeyi yeniden dizayn etmeye karar verildi. 2023’te Filistin (Hamas-İsrail savaşı), 2024’te İsrail’in Lübnan’a saldırısı ve ardından gelişen Suriye Baas rejiminin yıkılması, bunu açık bir şekilde göstermektedir.

27 Kasım 2024’te HTŞ öncülüğünde Suriye’de başlayan savaş, 12 gün sonra Şam’ın düşmesiyle Suriye’de yeni bir rejimi ortaya çıkardı. Ancak halen Suriye’de kaos, çatışma ve katliam saldırıları devam etmektedir. Suriye’deki savaş ve kaos durumu devam edeceğe de benziyor. Mezhep ve etnik çatışmalar derinleşecektir, ta ki kapitalist modernite bölgede planlarını sonuçlandırana kadar. Bunun için de 2025 yılı, savaşın bölgede daha da şiddetleneceğini ve yayılacağını gösteriyor.

Çünkü nasıl ki Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye ve İran merkez alınarak bölgede ulus devletler oluşturulduysa, bu süreçte de bölgede oluşturulmak istenen yeni yapılanmada Türkiye ve İran’ın parçalanması gerekecektir. Yeni merkez İsrail olarak bölgede küçük federatif ulus devletler oluşturulacaktır. Üçüncü Dünya Savaşı olarak tabir edilen BOP projesinin sonuç alması için küresel kapitalist güçler, Ortadoğu ulus devlet merkezlerine yönelik saldırılarına hız vererek devam edecektir, ta ki merkezler dağılana kadar. Bunun için, 2025 yılı savaşın daha da şiddetleneceği ve yayılacağı bir yıl olacaktır.

Ancak, bu kaos ve savaş sistemini barış, kardeşlik, özgürlük ve demokratik bir zemine çekme ve dönüştürmede de büyük fırsatların olduğu bir yıl olacaktır. Önder Apo’nun “Demokratik Ulus” paradigması etrafında örgütlenen halklar kazanacaktır. Yoksa tüm yapılar ve devletler bir bir yıkılacaktır. Bunun en bariz örneği Suriye’de görüldü. Kuzey-Doğu Suriye’de (Rojava) yaşayan halklar, her ne kadar saldırı ve katliam tehditi altında yaşasa da kazanan bir halk gerçekliğine dönüştü. Örgütlü ve özgürlükçü halkların bir arada, demokratik bir zeminde yaşaması, tüm krizler ve saldırılar karşısında yenilmez bir güce sahip olduğunu göstermektedir. Ve komşu ülkelere, halklara da dostluk eli uzatmaktadır.

Bunun için, başta Türkiye, İran ve bölgedeki devletler, Rojava’da ortaya çıkan bu durumdan ders çıkarıp, Rojava Kürdistanı’na sahip çıkarlarsa kendilerini o zaman kurtarabilirler. Yoksa önümüzdeki günler, aylar ve yıllarda parçalanacaklardır. Bunun için, tarihi günlerden geçiyoruz. Türkiye var olmak istiyorsa, Önder Apo’nun uzattığı eli tutmalı, kendisini demokratikleştirerek, Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan halkların haklarını tanımalıdır. Rojava Kürdistanı’na ve devrimine sahip çıkarsa, yıkılmaz ve parçalanmaz. Yoksa Türkiye hem içerisinde bulunan etnik halklar hem de mezhepler nezdinde onlarca parçaya bölünecektir. Türkiye son duraktadır. Ya bu demokrasi trenini kaçırmayacak ya da onlarca federatif ulus devlete bölünmüş bir Türkiye gerçekliği ile karşı karşıya kalacaktır. Bu durum sadece Türkiye için değil, Irak, İran ve bölge için de geçerlidir.

Yani, bir bütün olarak Önder Apo’nun “Demokratik Ulus” paradigmasını anlayıp uygulayarak toprak bütünlüklerini koruyabilirler ve kendilerini parçalanmaktan kurtarabilirler. Yoksa acımasız ve kaçınılmaz sonla ile karşı karşıya kalacaklar. Bu, milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine, parçalanmalara (etnik, mezhepsel, vatan, duygu, düşünce), katliamlara ve uzun yıllar sürecek savaşlara neden olacaktır. Bunun için de başta Türkiye ve bölgedeki güçler, bu süreçten zarar görmeden ve kazanarak çıkmak istiyorlarsa, Önder Apo’nun geliştirdiği “Demokratik Ulus” paradigmasını doğru anlayıp uygulayarak ve Rojava Devrimi’ne sahip çıkarak kazanabilirler.