İçi boş iyimserliğin tehlikeleri

Suriye’de demokrasi isteyen bütün iç ve dış güçlerin içi boş bir iyimserliğe kapılması tehlikelidir. HTŞ daha bütün Suriye’ye hakim olmamışken İslam-Arap milliyetçiliğine dayalı bir merkezi ulus- devlet yönetimi kurmakla meşgul.

Suriye’nin geleceği nasıl şekillenecek konusu büyük bir muamma içeriyor. Normalde BM’nin aldığı kararlar var. 2254 sayılı alınmış kararlar uygulanmayı bekliyor. Ancak uygulama ve gidişat HTŞ’nin kendi ajandasına göre oluyor. Kurulan geçici hükümet tamamen HTŞ’lilerden oluşuyor. Pratikte kendi iktidarlarını inşa ediyorlar. Atanan valiler, yapılan düzenlemeler tamamen HTŞ’nin inisiyatifinde.

HTŞ yaptığı açıklamalarla seçimi olabildiği kadar zamana yaymaya çalışıyor. Anayasanın hazırlanması için üç-dört yıl, seçimler için de beş-altı yıl zaman gerekli diyorlar. Göç edenlerin dönmesi, nüfus sayımı vb. ancak birkaç yılda yapılabilir görüşündeler. Ayrıca yapılacak ulusal kongre toplantısı için de hiçbir örgüt ve partiyi katmayız, kişiler katılacak diyorlar.

HTŞ basına ve siyasi çevrelere, devletlere ise farklı bir görünüm vermeye çalışıyor. Meşruiyet kazanmak için makul açıklamalar yapıyorlar. Ancak yaptıkları açıklamalarla pratikte yaptıkları birbirini tutmuyor. Sözünü ettiğimiz konular demokratik bir sistem için temel göstergelerdir. Demokrasi ancak örgütlü toplumla mümkündür. HTŞ ise hiçbir örgütlü toplum kuruluşunu sürece katmıyor. Tersine bütün örgütlü yapıları dışlayarak bir sistem kurmaya ve bunu da bir biçimde bütün toplum kesimlerine kabul ettirmek istiyor.

El Kaide, DAİŞ, HTŞ aslında demokrasiyi dışlayan zihniyete sahipler. Aynı kökenden geliyorlar. Siyasi partileri toplumu bölen fesat yuvaları olarak görüyorlar. Daha önce Arap milliyetçiliğine dayanan aşırı merkeziyetçi tek parti sistemi vardı. Devletin adını bile Arap Cumhuriyeti koymuşlardı. HTŞ’nin şimdi yaptığı Baas sisteminden farklı değil. Arap ulus- devleti yerine İslam-Arap devletini koymak istiyorlar. Arap cumhuriyeti en azından partilerin varlığını dışlamıyordu. Baas’ın yanına şekli de olsa bazı partilerin kurulmasına izin vermişlerdi. Ama şimdi ki duruma bakıldığında bu da görülmüyor.

HTŞ’nin zihniyeti ve yönetim anlayışı tümüyle dine dayalıdır. İçinde çoğulculuğu ve demokrasiyi barındırmıyor. Farklı inançlara ve görüşlere dayattığı tamamen biattir. Biat etmeyenler dışlanıyor. Şimdi açıktan "kendimiz dışındakilere yönetimde yer vermeyiz" demiyorlar ama kurdukları yönetimlerde kendileri dışında kimseye de yer vermiyorlar. Ayrıca yaklaşım ve uygulamalarında kadına yer yok.

Şu an HTŞ en yumuşak bir görüntü vermekle meşgul. İmaj düzeltme sürecindeler. Buna rağmen demokratik çevreler, Suriye muhalefetinin diğer bileşenleri ortada görünmüyor, kadın zaten kayıp. Bu zihniyet kendisini örgütlediğinde ve devlete, yönetime hakim olduğunda ne yapar? İç ve dış kamuoyunun bu konuları dikkate alması ve ona göre yaklaşması gerekir. İktidar kavgası dini ideolojileri esas alan güçlerde çok sert ve katı biçimde yürür. İran’ı göz önüne getirelim. Humeyni iktidara geldiğinde Kürtler ve Komünist Parti dahil birçok güçle iş birliği yapmıştı. Şahlığa karşı olan bütün çevreler devrime katılmıştı. Ama Humeyni kısa süre sonra Komünist Partiyi-TUDEH yok etti. Kürtler üzerine orduyu gönderdi. Bütün siyasi oluşumları ortadan kaldırdı.

Suriye, Afganistan değil, birçok halk, kültür ve inançtan insanlar var vb. deniyor. Ama İran da Afganistan değildi. İran bir imparatorluğun devamıydı. İçindeki halkların varlığı ve zenginliği Suriye’den daha fazlaydı. Ama 1979’dan beri İran demokratik bir yönetimle yönetilmiyor. İran içindeki halkların varlığını inkar etmiyor. Ama Fars milliyetçiliği ve dini kurallar hakim. Kürtler, Azeriler, Beluciler ana dilleriyle eğitim yapamıyorlar. Halkların özgür olduğu, kendi iradelerini örgütlü biçimde kullandıkları söylenemez. İran’da siyasi partilerin varlığına izin verilmiyor. Seçimlere girecek adayları bile dini kurullar belirliyor. Onların süzgecinden geçmeyenler aday olamıyor. Seçim var ama bildiğimiz bir demokratik seçim değil. Saddam ve Esad yönetimi de seçim yapıyordu. Onların da devletlerinin adı cumhuriyetti! Demek ki, devletin cumhuriyet olması ve seçim yapması demokrasiyi uyguladığı anlamına gelmiyor.

HTŞ ağır bir iç savaştan çıkmış bir ülkede beklemediği biçimde iktidara geldi! Suriye’nin önemli bir bölümü Türk işgali altında. Türk devleti Rusların Wagner’i gibi bir SMO örgütlemiş. Bu güçlerle birlikte Suriye’nin üçte birine yakın bölgede kurulmuş özerk bölgelere saldırıyor. Öncelikli hedefi de Kürtleri ezmek ve bir statü elde etmelerini engellemektir. HTŞ buna karşı bir şey yapmazken ve Türk yönetimi Suriye’yi adeta vesayeti altına almışken tekçi, katı bir merkezi yönetim kurması açık ki, bir iyi niyet ve değiştiklerini gösterme göstergesi değildir.

Suriye’de demokrasi isteyen bütün iç ve dış güçlerin içi boş bir iyimserliğe kapılması tehlikelidir. Daha temkinli ve dikkatli olunması gerekiyor. HTŞ daha bütün Suriye’ye hakim olmamışken İslam-Arap milliyetçiliğine dayalı bir merkezi ulus- devlet yönetimi kurmakla meşgul. Demokrasi ve örgütlü toplum taleplerini, halkların kaderleri üzerinde söz sahibi olmasını daha fazla öne çıkarmak gerekiyor.

Kaynak: Yeni Özgür Politika