2. Dünya savaşından sonraki yıllar, aynı zamanda klasik sömürgecilik ile birlikte klasik sömürge statüsünün de ortadan kaldırıldığı yıllardır. Savaşta galip gelen bloğun lideri olan ABD, daha fazla kar getiren ama aynı zamanda daha az gideri-masrafı olan 'yeni sömürgecilik' politikası ile stratejik düzeyde bir değişikliğe gider…
Klasik sömürge statüsünde askeri, politik ve ekonomik olarak tamamen bir işgal gerçekliği varken, yeni sömürgecilik statüsünde ise askeri zor yerine daha çok yaratılan işbirlikçi sınıf ile göreceli olarak bağımsız bir konum oluşturma gerçekliği vardır. Klasik sömürgelerde tamamen askeri işgal söz konusu iken, yeni sömürgelerde ise görünüşte göreceli olarak var olan bir ulus devlet yapılanması ile birlikte biçimsel olarak bayrak, sembol, ordu gibi olgular da vardır. Bu biçimsel gerçekliliğe rağmen ulus devleti elinde tutan güç, tamamen yeni sömürgecilik statüsünü elinde bulunduran emperyalist güce bağımlı bir konumdadır. Bağımsız iradesi olmadığı gibi herhangi bir biçimde karar alma iradesi de yoktur. Emperyalist devletin veya devletlerin kuklası konumundadır.
Yeni sömürgeciliğin uygulandığı ilk yer Güney Vietnam'dır…
Bu işbirlikçi, feodal komprador kukla konumunda olan burjuva sınıfının ilk şekil aldığı yer Güney Vietnam’dır. ABD, klasik sömürge statüsü ile Vietnam Kurtuluş Birlikleri’ne, yani Viet-Minh’e karşı baş edemediğini görünce, Vietnam’ın Güney tarafında göreceli olarak oluşturduğu bir kukla ulus devlet ve yönetim yapısıyla bir iç savaş sürecini başlatır. ABD, Vietnamlılardan oluşturduğu kukla orduyla planladığı yeni özel savaş stratejisi bağlamında bilinen kanlı savaş sürecini çok daha derinleştirir. Güney Vietnam’a kukla olarak atanan Ngo Dinh Diem sözcüğün gerçek anlamıyla kiralık bir savaş baronu olarak ABD adına Vietnamlı kardeşlerine karşı savaşır. Yaklaşık yirmi yıl boyunca bu yeni sömürgecilik statüsü ile Vietnamlıları Vietnamlılara karşı savaştıran ABD, tıpkı Fransa gibi yenilgiye uğramaktan kurtulmadı.
Yeni sömürgecilik statüsü Güney Kürdistan'a uyarlanıyor...
Yeni sömürgecilik zaman içerisinde bir ulus devlet sistemi olarak oturdu. Ulus devlet biçiminde örgütlenen bu sistem bugün Güney Kürdistan’a uygulanmak isteniyor. Güney Kürdistan giderek yeni sömürgecilik statüsü temelinde yeniden örgütleniyor. Bölgesel ve göreceli olarak yarım devlet konumuna getirilen ve oluşturulan kukla yönetimle sözcüğün gerçek anlamıyla Kürdistan’ın diğer parçalarına karşı bir savaş aygıtı haline dönüştürülüyor. Kendisi yeni sömürge olan Türkiye, Güney Kürdistan’ı yeni sömürge statüsüne dönüştürerek tıpkı Vietnam’da olduğu gibi Kuzey Kürdistan’da gelişen özgürlük mücadelesini vurmak istiyor. Kendisi Kuzey’de, Güney’de de oluşturmaya çalıştığı kukla yapıyla Kandil ve Rojava’yı hedefleyerek Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyor. Güney Kürdistan giderek Güney Vietma gibi kontralaşırken, yönetimin başındaki zat da Ngo Dinh Diem’e dönüşüyor.
Başlangıçta oluşan yapıya karşı büyük tepki gösteren Türkiye, zaman içerisinde taktik değiştirerek Güney Kürdistan’ı bizzat kendisi kukla bir yapı haline getirmiştir. Önce tehlikeli olarak görmüş, daha sonra Kuzey’e karşı kullanmak amacıyla ortak bir kararla Ngo Dinh Diem kuklasına dönüştürmüştür. Bugün sözcüğün gerçek anlamıyla Güney’de kukla bir yapı ve bu yapının sınırsız bir biçimde kukla rolünü oynayan bir hükümeti vardır.
Bundan yıllar önce Güney Vietnam'a başkan olarak atanan Ngo Dinh Diem şunları söylemişti: “Vietkom Kuzey Vietnam’a bağlı çalışan, oradan emir ve talimat alan, dolayısıyla Güney’in huzurunu bozan, ama aynı zamanda bizim ile ABD arasını bozmak isteyen silahlı bir çetedir.” Ngo Dinh Diem bu sözlerle kukla ve işbirlikçi tutumunu çok açık ve net bir biçimde ortaya koymuştu. Ngo Dinh Diem’in öldürülmesinden sonra kukla rolünü oynamak için yönetime getirilen Nguyen Van Thieu de benzer açıklamalarda bulunmuştu…
Baba-oğul ve kuzenler de aynı rol de...
Güney yönetimi, yine yönetimi temsil eden baba-oğul ve kuzenler de benzer biçimde açıklamalarda bulunmuş, Türk devletinin Güney’e saldırmasının esas nedenin Özgürlük Hareketi olduğunu belirtmişlerdir. “Özgürlük Hareketi olmasa Türk devleti de gelmez” diyen yine baba-oğul ve kuzenlerdir.
Türk devletinin Mayıs ayından itibaren Güney’i tamamen işgal etme temelinde gerçekleştirdiği operasyonlar konusunda da benzer açıklamalarda bulunan ilgili kişiler, Türk devleti ile yapmış oldukları gizli anlaşmalar konusunda herhangi bir açıklamada bulunmasalar da ortaya çıkan sonuç Ngo Dinh Diem ve Nguyen Van Thieu kişiliğinde yaşanan bir ihanet antlaşması olduğu kesindir.
Güney Kürdistan'da hakim olan Türk devletidir...
Türk devleti istediği zaman operasyon yapıyor, istediği yeri ve mekânı bombalıyor, köyleri boşaltıyor, havada yaptığı bombardımanla sivilleri, çocuk ve kadınları hunharca katlediyor, buna karşın yeni sömürgecilik ilişkileri temelinde örgütlendirilmiş olan kukla hükümeti, bırakalım karşı çıkması, bir tek kınama açıklamasında bile bulunma gereğini duymamıştır. Kukla hükümetinin her üyesi adeta sömürge valisi konumuna gelmiş olan zatlar, Türk devletinin söylediklerini doğrulamakta ve onun kararlarını uygulamaktan başka hiçbir işe yaramadıkları bu süreçte çok daha belirgin bir biçimde görülmüştür.
Geliştirdiği özel operasyonlarla Kürt halkının önderlerini katletmeyi bir rutin haline getiren Türk devleti ile aynı suç ortaklığını yapan bu kukla yönetimine, ihanet yönetimi demek herhalde yanlış olmayacaktır. Daha da kötüsü özel suikast operasyonlar ile ilgili bilgi-istihbarat paylaşan Güneyli güçler olduğu da artık kanıtlanmış ve somut bilgiler mevcuttur. KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi Diyar Xarib’in verilen bu özel bilgiler doğrultusunda katledildiği de bilinen bir gerçektir.
Bir barak suda fırtına koparan Kukla yönetimi...
Peki Kürt gençlerinin, Türk ordusunun işgal ve gerçekleştirdiği suikastlara karşı yapmış oldukları tepki ve protesto eylemleri için ne yapıldı? Bir bardak suda fırtınalar koparıldı adeta. Hewlêr’deki olayın ardında yapılan operasyonlar ancak kukla bir yönetimin yapacağı operasyonlar olabilir. Hükümetten sorumlu kişilerin açıklamaları sömürge valilerin açıklamalarını çok aşan açıklamalardı. Bu olaydan sonra zaten başta Hewlêr olmak üzere Güney Kürdistan şehirleri neredeyse tamamı MİT ve özel kuvvetlerin eline geçti. Adeta sıkıyönetim ilan edildi. Evlere yapılan her operasyonda MİT ve özel kuvvetlere bağlı işkenceciler yer aldı. Aynı biçimde canlı kalkan eyleminde bulunan Kürt gençlerine, kadınlara ve değişik protesto eylemlerinde bulunan Güney halkına karşı da aynı biçimde şiddet uygulandı, birçok kadın ve erkek, hatta işgale karşı çıkan çocuklar bile gözaltına alındı.
Kukla basın...
Çok daha önemli bir nokta da şu an yapılan askeri, siyasi ve diğer tüm operasyonların yanı sıra bilinen aşirete bağlı tüm basın-yayın kurumlarının Türk devletinin hizmetinde Özgürlük Hareketi’ni karalama, teşhir etme ve ihbar etme çizgisinde yayın yapmasıdır. Çarşaf çarşaf verilen fotolar, sütunlar halinde yazılan özgeçmişler, ekranda çıkan bazı “konuklar” vasıtasıyla yapılan küfürler gerçekten de kuklalıktan çok daha öte bir durumu ifade etmektedir. Türk devletinin Güney işgaline, Türk ordusunun yapmış olduğu katliamlarına, katledilen devrimcilere ilişkin tek bir haber verilmezken, bir tek analiz yapılmazken Özgürlük Hareketi ile ilgili onlarca karalama haberleri veriliyor, getirilen kaçkın ve itirafçılar vasıtasıyla ağza alınmadık küfürler sarf ediliyor.
İşin özeti şu: Güney Kürdistan artık yeni sömürgecilik bağlamında görünüş olarak bağımsız gibi görünen ama gırtlağına kadar da yeni efendisi olan Türk devletine bağımlı bir konuma gelmiştir. Meta ihracatı ve giderek sermaye birikimi ile petrolden elde edilen gelirle oluşturulan işbirlikçi feodal komprador burjuva sınıfı bu yeni sömürge statüsünün temsilcisi olarak sınıf ve aşiretsel varlığını sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapacaktır. Sonradan elde etmiş olduğu statü, kariyer, zenginlik ve erk ile birlikte yetkiye sahiplenme durumu onu çok daha gözü kara bir noktaya getirmiştir. Asında bu sınıfa çapulcu, efendisine sınırsız bir biçimde bağlanma, ona biat etme, kendini onunla, onun varlığıyla ifade etme, ondan güç alıp ona kendini sunma sınıfı da denilmektedir. Feodal-komprador burjuvazi çok iyi biliyor ki varlığı ve maddi zenginliği biat ettiği devlete veya egemenlere borçludur. Çünkü onun zenginlik sürdürdüğü, yetkisini kullandığı yapının bütünselliği biat ettiği gücün denetimindedir. Biat ettiği, bağlı olduğu güç olmazsa kendisi de olmaz. Çünkü her yönüyle dış zora, biat ettiği gücün kuvvetine bağlıdır...
Evet, Güney Kürdistan yapısı ve ona damgasını vuran kişiliklerin içerisinde bulunduğu konum tam da böyledir. Bunun için Türk devletine bağlanmış ve onun istediği her şeye "evet" demektedir. Güney Kürdistan artık Türk devletinin işgali altında, Türkiye'nin bir eyaleti durumundadır, hükümetin başındaki zat da bu eyaletin sömürge valisidir. Bu gerçeklik artık bilinmeli, anlaşılmalı ve buna göre yaklaşım gösterilmelidir.
Tabi ki izah etmeye çalıştığımız işin teorik boyudur, bu teorik boyuta göre yaklaşım nasıl olur sorusuna verilecek yanıt elbette ki Özgürlük Hareketi'nin kendisi olacaktır. Bekleyip göreceğiz...