Yörük: Erdoğan yeniden bir varlık sebebi kazanabilir

Siyaset bilimci Zafer Yörük, yeni kurulacağı söylenen partinin AKP için tehdit olabileceğini söylerken öte yandan Erdoğan’ın artık bir partiye ihtiyaç duymadığının da altını çizdi.

AKP içerisinden çıkan Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün yanı sıra Ahmet Davutoğlu’nun da yeni bir parti kuracakları bir süredir Türkiye gündeminde. Davutoğlu her ne kadar öncelikle AKP içerisinde ‘düzetme’ çabalarına gireceğini açıklasa da ‘yeni parti’ açısından özellikle Suriye politikaları nedeniyle parlak bir figür olarak durmuyor. Gül ve Babacan’ın ise bu yeni parti tartışmasında daha avantajlı olacağı söyleniyor.

Siyaset Bilimci Dr. Zafer Yörük de Babacan ve Gül cephesinin AKP’ye karşı daha kuvvetli olacağını yinelerken esas olarak Erdoğan’ın artık bir partiye ihtiyaç duymadığını da altını çiziyor. Başkanlık sistemi ile tüm yetkileri elinde toplayan Erdoğan mitinin ise henüz tamamen sarsılmadığını ifade eden Yörük “Atlantikçilik- Avrasyacılık” ikilemindeki tartışmaya da işaret ediyor.

Ali Babacan, Gül ve de Davutoğlu’nun kuracağı yeni partilerin tartışmaları sürüyor. Kurulacak yeni parti AKP için alternatif mi ve de nasıl bir tabana hitap edecektir sizce?

Evet, iki parti kurulacağı konuşuluyor herkesin bildiği üzere. Davutoğlu, gazeteci Yavuz Oğanların Sputnik’ten kovulmasına sebep olan röportajda da dile getirdiği üzere hâlâ parti içinde manifesto yayınlamak ve oradan devam etmek istiyor. Bütün bunlar imkânsız hale gelirse yeni parti kurması gündeme gelecek ama Davutoğlu çok da popüler değil bir yandan. Partinin günah keçisi haline gelmiş durumda. Özellikle faturanın Suriye dış politikasındaki Davutoğlu’nun stratejik derinlik tezlerine çıkarıldığını anlıyoruz. Ama öte yandan Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün yeni bir parti kurma durumu var ki onların AKP’yi düzeltmek gibi bir perspektifleri de bulunmuyor. Büyük ihtimalle de AKP’nin orijinal stratejisinden saptığı, tek adam iktidarı altına girdiği, liyakatin olmadığı gibi argümanları olacaktır.

İYİ Parti de merkez sağ olma iddiası ile çıktı ortaya ama beklenen etkiyi yaratmadı. Babacan ve Gül’ün bu anlamda böyle bir iddiayı tutturması olası mı? Sadece AKP tabanı değil, Türkiye siyaseti açısından nasıl bir tablo ortaya çıkacak?

AKP de bir koalisyon partisi olarak kuruldu. Türkiye’de sadece İslamcı akımın temsilcisi olarak değil aynı zamanda batmış olan DYP, ANAP’ın ve diğer sağ partilerin seçmenine de hitap eden bir parti olarak kurulmuştu. Babacan ve Gül de yine aynı merkez sağ tabana oynayacaktır. Türkiye’de siyasete bakacak olursak, merkez sol yerini koruyor fakat sağ sürekli yapı ve parti değiştiriyor. Her ne kadar Demokrat Parti geleneğini Adalet Partisi olarak 70’lerde devam ettirse de 80’den itibaren yükseliş, düşüşlerle birlikte ANAP ve DYP tarih sahnesinden silindi ; AKP onların oylarını alarak merkez sağa oturmaya çalıştı. Ama süreç içinde AKP’nin eski tabanını kaybedecek bazı uygulamalara girdiğini görüyoruz. Yeni partiyi kuracak olanlar da benzer tespitleri yapıyordur dolayısıyla merkez sağ seçmenden oy almaya çalışacaklar. Meral Akşener’in yapmaya çalıştığı şey de benzerdi, DYP geleneğinde gelmesinden dolayı ama o daha çok “Ülkücü” dediğimiz merkez sağın da sağında yer alan kanattan koptu. Buradan koparak merkez sağa gitme perspektif vardı. Bunu kısmen başardı ama öyle büyük etki de yarattığı söylenemez.

Daha önce de ANAP’ın yoldan çıktığını söyleyerek Cem Boyner de liberallerle birleşerek büyük umutlarla Yeni Demokrasi Hareketini kurmuştu. Ama çok büyük karşılığı olmadı. Tabii şöyle düşünmemiz lazım hitap ettikleri kitle bakımından Ali Babacan’ın da Abdullah Gül’ün de ağır figürler olması gibi. Uluslararası desteklerinin de olduğu her zaman ifade ediliyor. Özellikle ekonomi alanında Babacan kuvvetli bir isim olarak ortaya çıkıyor. O yüzden bunlar daha avantajlı olacaklardır. Daha merkez sağdan yani daha az İslamcı olarak politikaya devam edecekleri düşünülebilir. Ama bunlar elbette hiç olmaya da bilir. Hiç oy alamdan tamamen girişimleri fos çıkarak bir Abdüllatif Şener konumuna da düşebilirler. Ama şu an için ilk senaryo daha olası. Hatta AKP’nin yerini alıp birinci parti olma şansları bile var görünen tabloda.


Peki, Erdoğan bu yeni partiyi ciddi anlamda bir tehdit olarak görüyor mu?

Kendisi için değil ama ‘Ümmet için tehlikeli’ olduğunu söyledi. Bu etekleri tutuşmuş anlamına geliyor. Bu AKP’yi bölebilir anlamına da geliyor. Elbette başka sorunları da var AKP’nin o da şu, Davutoğlu’nun geri çekilip, Yıldırım’ın geldiği 2015’in sonu 2016’nın başlarından itibaren partinin çok da anlamı kalmadı. Özellikle başkanlık sistemi ile birlikte parti ya da milletvekilleri ne iş yapar kimse bilmiyor artık. Dolayısıyla siyasal partiler Türkiye’de ne iş yapar o da bilinmiyor. Aslında Erdoğan’ın ihtiyacı da yok. “Ben yüzde 50 oyu alırım bakan, danışman atarım, yönetirim” düşüncesinde. Ama bu sürdürülebilir bir durum mu zaman içinde göreceğiz fakat ben sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Yeni partinin şansı biraz da bununla ilgili. Zaten AKP başıboş kalmış durumda. Erdoğan parti başkanı olarak da cumhurbaşkanı olarak da konuşuyor ama birbirlerine bir yararları kalmadı. O yüzden dağılmaya müsait. Son seçimde 3 büyük kenti özellik de İstanbul’u kaybetmeleri ve çok telaffuz edilmese de büyük yenilgileri partinin çözülmeye başlamasında rol oynadı. Haliyle Babacan ve Gül açısından beslenecekleri kaynak da bereketli olacaktır milletvekilleri bakımından misal.


Kurulacak yeni parti AKP için tehdit oluşturur dediniz peki, Erdoğan için de aynısı söz konusu mu? Çünkü Erdoğan uzun zamandır Türkiye siyasetinde tek başına bir figür. Hatta Gül’ün yaptığı birçok manevra onun tarafından durduruldu. Bu süreç ‘Erdoğan’ kültüne ne yapacak?

Erdoğan miti yıkılmış değil ve devam da edebilir. Ama öte yandan başkanlığı da kaybedebilir olası bir erken seçimde. Ama bunlar, genel tabloya baktığımızda çıkarılabilecek en yakın sonuçlar, kesin değil.


Son olarak, siz de dediniz sağ partiler hep kendi içlerinden yenisini çıkardı, devam etti ya da edemedi. AKP de böyle bir süreçte doğdu. Yeni bir partinin kurulacak olması ya da AKP tabanını kazanacak olması ekonomik, yapısal ve yönetsel sorunların en üst seviyede olduğu bir dönemde neyi değiştirir?

Dereyi geçerken at değiştirilmez diye bir tabir vardır. Eğer Türkiye bir dereyi geçiyorsa S-400 alımları, f-35 projesinin iptali, Rusya’nın Su-35’leri önermesi ile Türkiye, NATO’dan Rus kanadına doğru kayan stratejik bir geçiş yaşıyorsa bu durumda Erdoğan yeniden bir varlık sebebi kazanmış olacak.


Nasıl?

“Ben memleketi oradan alıp buraya getiren kişiyim, bensiz olmaz bu iş” diyerek yeniden bir varlık sebebi kazanacaktır. Artık “Atlantikçilik- Avrasyacılık” terimlerle konuşulmaya başlandı. Belli ki devlette de böyle bir yapılanma var. Hatta 15 Temmuz darbesinin sadece Fettullahçıları ya da Kemalist unsurları değil, Atlantikçi NATO’cu yapıları da tasfiye etmeye yaradığı veya bu amaçla olduğu dillendiriliyor. Bu çatışmanın bir tarafı olarak görülecektir Gül ve Babacan partisi, Atlantikçilerin son hamlesi olarak da. Türkiye’nin NATO içinde kalması gerektiği hamleleri gelebilir o taraftan da. Dolayasıyla hem Erdoğan kendisine yeni bir yaşam alanı bulacaktır hem de onun karşısında konumlanacak merkez sağ bir yapı Türkiye rayından çıkıyor, yeniden Batı’ya yaklaşmak lazım vs. diye argüman üretecektir.