Humanité gazetesinde yayınlanan mektupta, “Kürtler, Fransa ile Türkiye arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin sunağında bir ayar değişkeni olarak kullanılamaz” vurgusunda bulunuldu.
Mektup şöyle:
“Sayın Cumhurbaşkanı,
Birkaç aydır Fransa'da yaşayan Kürtlere yönelik baskıların önemli ölçüde yoğunlaştığına tanık oluyoruz. Avrupa'nın en önde gelen Kürt şahsiyeti ve KONGRA-GEL'in Eşbaşkanı Remzi Kartal gibi önde gelen isimlerin Fransa'ya girişi yasaklandı. Aktivistlere karşı açılan asılsız davalar giderek daha ağır cezalara yol açarken, mal varlıklarının dondurulmasına ilişkin şeffaf olmayan ve keyfi uygulama insan haklarına ciddi zarar vermektedir.
Mülteci statüsünün geri alınması giderek yaygınlaşmakta, bu da tutuklamalara ve Türkiye'ye sınır dışı edilmeye yol açmaktadır. Suçlandıkları eylemler, bir Kürt derneğinin faaliyetlerine katılmayı, Cumhuriyet'in seçilmiş temsilcileriyle toplantıları, gösterileri ve halka açık konuşmaları veya bağış toplamayı içerdiğinden, hiçbir şekilde kınanacak eylemler değildir. Bu kişiler hiçbir zaman mahkum edilmemiştir ve faaliyetleri Fransız yasalarına uygun olarak yasal ve barışçıldır.
Avrupa Birliği Adalet Divanı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği'nin kendisi, bu ülkede Kürtlerin ve demokratik güçlerin maruz kaldığı özgürlük ihlallerini ve temel hak ihlallerini yinelemiştir. İşkence ve kötü muamele gören yaklaşık 60.000 siyasi tutuklu, otokratik bir hükümetten emir alan bir yargı tarafından "terörist" olarak damgalanmaktadır. Her gün yapılan yüzlerce tutuklamanın artık sınırı yok.
Fransız hükümeti bu şekilde hareket ederek Türk iktidarının artan taleplerini yerine getiriyor ve Kürt halkına yönelik baskı ve inkarı pekiştiriyor. Ankara hükümetinin peşinde olduğu aktivistlerin Fransız topraklarını terk etme yönündeki son yükümlülükler, hümanist değerlerimizi paylaşan bireylerin hayatlarını tehlikeye atıyor.
Bu tür bir zulmün hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Kürtler Fransa'nın demokratik kurallarına saygılıdır ve topraklarımızda en ufak bir şiddet eyleminde bulunmamışlardır, ancak topraklarımızda canice saldırıların kurbanı olmuşlardır. Hiç kimse onların bizi korumak için ölçüsüz fedakarlıklar pahasına DAİŞ'e karşı mücadeleye olan sarsılmaz bağlılıklarına kayıtsız kalamaz.
Fransız yetkililer, bir yandan onlara diplomatik destek verdiklerini ve Kürt savaşçılardan oluşan bir heyeti kabul ettiklerini iddia ederken, diğer yandan Fransa'ya sığınmak ve korunmak için gelen bu kadın ve erkeklere karşı damgalama ve baskı politikasını sürdürdüklerini iddia edemezler. Sayın Cumhurbaşkanı, bu ikili tutumun kabul edilemez olduğunu anlamışsınızdır. Kürtler aynı anda hem Ortadoğu'da kahraman hem de burada "terörist" olamazlar.
Türkiye, İran, Suriye ve Irak'taki Kürtlerin haklarını savunmak için zor koşullar altında çalışan insan hakları örgütlerinin şimdi enerjilerini ülkemizde yaşayan Kürtlere ayırmak zorunda bırakılmaları üzüntü vericidir.
"Terörist" örgütlere karşı mücadele, özellikle Kürtler konusunda gerekli muhakeme yapılmadan yürütülemez. Sadece Türkiye'nin talebi üzerine PKK'nin terör örgütleri listesine dahil edilmesi temelsizdir. Bu durum, gericiliğe karşı mücadele eden, özgürlük, barış ve insan haklarını savunan ve Fransız hükümetinin ilişkilerini sürdürdüğü bir hareketin kriminalize edilmesine hizmet etmektedir. Kürtler, Fransa ile Türkiye arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin sunağında bir ayar değişkeni olarak kullanılamaz.
Kurdistan ile Ulusal Dayanışma Koordinasyonu (CNSK) üyesi örgütler, bu baskı dalgalarının sona ermesi ve Fransa'da tehdit altında olan ve zaten yas tutan Kürt toplumuna koruma sağlanması için Fransız makamlarından iyi niyetli bir yön değişikliği beklemektedir.”