Geçen hafta önce Fransa Clermont-Ferrand kentinde sonra da Mende’de 20’yi aşkın ülkeden 150 dolayında coğrafyacı, sosyolog, tarihçi, ekonomist, peyzajcı, kentbilimci ve tarımbilimci bir araya gelerek yaşam kalitesi ile doğal manzara kalitesi arasındaki etkileşim üzerine tartışma yürüttü. Bir konferans sırasında yapılan tartışmalarda, doğal manzaraların insan sağlığı üzerindeki etkileri üzerinde duruldu.
“Science et Avenir” dergisine göre coğrafyacı ve tarımbilimci Yves Michelin, “Peyzaj sadece resim kağıdı veya salona ya da yatma odası duvarına asılan afiş değildir. Gerçekliği ve yarattığı algının yaşam kalitemiz üzerinde doğrudan bir etkisi olabilir, esenliğe ve mutluluğa katkı sağlar” diyor.
Her ne kadar geniş bir şekilde temiz ve kirlilikten korunmuş bir çevre peyzajının insanların fiziki rahatlığı ve sağlığı üzerindeki pozitif etkileri bilinse de, araştırmalar bugün daha ileri bir sonucu işaret ediyor.
PSİKOLOJİK OLARAK DAHA İYİ HİSSETMEYİ SAĞLIYOR
Konferansı koordine eden VetAgro Sup profesörü Yves Michelin, “Bilişsel bilim alanındaki son araştırmalara şunu gösterdi: eğer manzara saldırıya uğrarsa, bu sizi doğrudan etkiler. Saldırıya uğradığında acı çekiyoruz. Tersine doğal manzara iyi durumda ve erişilebilir ise, insanlar psikolojik olarak kendilerini daha iyi hissediyor.”
Mekanın daraldığı globalleşen dünyada, peyzaj bir işaret noktası ve bir kökleşme faktörü oluyor. Michelin şunları ifade ediyor: “İlle de büyük veya çekici olması gerekmiyor. Onu tanıdığımız andan itibaren, bir kimlik nesnesi haline geliyor. Kendi evinde hissetme olayı, bir yerde olma, bir bölgenin parçası olma, yıkıcı olan köksüzleştirmenin aksine, esenliğe katkıda bulunuyor.”
DOĞA BİR İLAÇ MI?
Doğanın kişisel gelişim üzerindeki etkisi moda bir deyimden öte, doktorlar, mimarlar ve peysajcıların çalışmaları ile bilimsel olarak da doğrulandı. İskoçya’da araştırmacılar, 70’li yaşlardaki insanların yaşam çerçeveleri ile 1930’lu yıllarda çocukluklarında sık sık gittikleri doğal manzaraları üzerine sorgulamada bulundu. Peyzaj mimarı Catharine Ward Thompson, “Çocukluk çağı ile yetişkin çağda kamusal parklara sıklıkla gitmenin yaşlı kişilerin bilişsel gerilemesini yavaşlatabileceği sonucuna vardık. Bu keşif özellikle kadınlarda ve dezavantajlı ortamlardan gelen insanlarda daha belirginlik kazanıyor” diye belirtiyor.
Benzer tespit depresyon ve endişe (anksiyete) için de geçerli. Thompson, “Yeşil alanlara erişim sağlık alanında sosyal eşitsizlikleri de azaltmaya hizmet edebilir” diyor.
TERAPİ BAHÇESİ
İsveç’te strese bağlı (burn-out) ve iskemik beyin-damar hastalığı sonrası patolojileri iyileştirmek için “peyzaj terapisi” uygulanıyor. 2002 yılından bu yana hastalar Malmö yakınında Alnarp üniversite kampüsünde kurulan 2.300m2’lik “rehabilitasyon bahçesine” alınıyorlar.
Araştırmacı Helena Mellqvist, bahçedeki terapiyi şöyle özetliyor: “Terapi aşamalıdır. Birinci gün, hasta ağaçlar arasında rüzgarı gözlemlemeye götürülüyor, doğa seslerinin bilincine varması sağlanıyor. Sonraki gün yapraklarla çay hazırlanıyor ve bahçecilik işleri yaptırılıyor ya da ormana götürülüyor.”
İsveç’teki bu rehabilitasyon bahçesinde yapılan terapi tamamen sosyal sigorta tarafından karşılanıyor.
Yves Michelin bu durumdan şu sonucu çıkarıyor: “Eğer alınacak bir mesaj varsa, o da şudur ki; manzaraya ne kadar duyarlı olunursa, ötekilere de daha duyarlı olunuyor ve sonuç olarak herkes daha iyi oluyor.” Michelin’e göre mutluluk çimenlikte saklı.