İsveç'te evlatlık getirilen çocukların trajedileri

Küçük yaşta evlatlık olarak getirilip İsveç kültürüyle yetiştirilen çocuklar, dünyayı anlamaya başladıklarında İsveçli olmadıklarının farkına varıyor, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla karşılaştıklarında bunalıma giriyorlar.

10 milyonluk küçük bir ülke olan İsveç, nüfusuna kıyasla dünyanın en fazla evlatlık edinen ülkesi.

1957 yılından bu yana 10 bini Güney Kore'den olmak üzere Hindistan, Kolombiya, Çin, Siri Lanka, Şili ve Tayland gibi halkların yoksulluk içinde yaşadığı ülkelerden 60 bini aşkın çocuk çok küçük yaşlarda İsveçli ailelere evlatlık olarak verildi.

Çoğunluğu yoksul ailelerden ve bazıları da çalınarak İsveç'e getirilen çocuklar, dünyayı tanımaya başladıklarında çok iyi İsveçce konuşmalarına ve İsveç külürüne adopte olmalarına rağmen farklı olduklarını anlıyor, daha ileri yaşlarda ayrımcılık ve ırkçılıkla karşılaştıklarında bunalıma giriyor.

Sosyal Sağlık Kurumu ve Stockholm Karolinska Enstitüsü, 1970'li yıllarda doğan 11 bin 320 evlatlık çocuk üzerinde kapsamlı bir araştırma yaptı. Aynı yaşlarda olan 853 bin 419 İsveçli çocukla durumlarını karşılaştırdı.

İNTİHAR RİSKİ 3 KAT FAZLA

Sonuçlar evlatlıkların İsveç'te doğan çocuklara kıyasla 3,2 kat daha fazla intihar girişiminde bulunma riski taşıdıklarını gösterdi. İsveçli çocuklara kıyasla uyuşturucu kullanma riski 5,2, içkiye bağımlı olma riski 2,6 kat daha fazla.

Evlatlık edinen kadınlar arasında intihar riski ve intihar edenlerin sayısı erkeklere kıyasla daha fazla olduğu görüldü.

Güney Koreli Johanna Suh, 1989 yılında İsveçli bir aile tarafından daha 5 aylıkken evlatlık edilerek İsveç'e getirilmiş.

Kendini sosyalist olarak tanımlayan Suh, Nazi ve ırkçılara karşı düzenlenen gösterilere, Kürt, İran, Latin Amerika ve diğer ülkelerden gelen göçmenlerin düzenlendikleri eylem ve etkinliklere katılıyor.

Rojava için yapılan dayanışma eylemlerinin birçoğuna kendi hazırladığı pankrat ve dövizleriyle katılan Suh'la yaşamını, duygu ve düşüncelerini, ileriye yönelik planlarını konuştuk.

YOKSUL AİLELERİN ÇOCUKLARI EVLATLIK EDİNİLİYOR

Kendisi hakkındaki bilgilerin sadece evlatlık edinme belgesiyle sınırlı olduğunu söyleyen Suh, belgelerin Güney Kore'nin güneyindeki Pusan kentinde dünyaya geldiğini ve daha iki günlükken başkent Seul'a götürülerek evlatlık edinme merkezine yerleştirildiğini gösterdiğini söyledi.

Belgelerde biyolojik anne ve babasının adlarının yazıldığını, imzaları yerine her ikisinin parmak damgalarının bulunmasının okuma yazma bilmediklerini ve yoksul oldukları için kendisini evlatlık vermek durumunda kaldıklarını gösterdiğini belirtti.

Suh, İsveç'te çocukluğunda yaşamını olumsuz etkileyen anıları şöyle anlattı:

“Ailem İsveç kültürünü almam ve bir İsveçli gibi yetişmem için her şeyi yaptı. Ama çok küçükken görünüşümden dolayı kendimi sürünün içinde bulunan kara bir koyun gibi hissettim. İsveç'in en kuzeyindeki Kalix'te dışarı çıktığımızda herkes bana tuhaf bakıyordu. Oyun oynamak için parka gittiğimde bazı çocuklar tenim esmer olduğundan dışkı çocuk diyerek beni kızdırıyordu. Ben de onlara sarışın oldukları için çiş çocuk diyordum. Kreşte çocuklar gözlerini çekik yaparak benimle dalga geçiyordu. Ben de gözlerimi daha da çekik yaparak karşılık veriyordum. Bunu onları vaz geçirene kadar yapıyordum.”

20 yaşına geldiğinde gerçek anlamda ırkçılık ve yabancı düşmanlığının ayrımına vardığını söyleyen Suh, “Oslo'da çalıştığım restorantta iş arkadaşlarımın çoğu bana adımla değil Çin Çong diye hitap ediyordu. Bazen bunu müşterilerin önünde yapıyorlardı. İşyerinde siyahlardan nefret ettiğini söyleyen ırkçılar vardı. Daha fazla dayanamadım ve işi bıraktım” dedi.

İSKANDİNAVYA'DA EVLATLIK OLMAK ÇOK ZOR

9 yıl Norveç ve Danimarka'da yaşadıktan sonra 2016'da İsveç'e dönen Suh, “İskandinavya ülkelerinde yaşam evlatlık çocuklar için çok zor. Kendimi hep yalnız hissettim. Çünkü diğer insanlardan farklıydım. Etnik İskandinavyalı değildim ama İsveç kültürü benimsediğim için göçmen de değildim. Bu nedenle kendimi üçüncü bir katagorideymişim gibi hissettim” şeklinde konuştu.

Suh, ırkçı ve yabancı düşmanı partilerin de evlatlık çocukları göçmen karşıtı düşüncelerine dayanak olarak kullanmak istediklerine şu ifadelerle dikkat çekti:

“İsveç demokratları, evlatlık çocuklardan bazılarını partilerine kazanıyor ve yönetime getiriyor. Sonra da 'bakın, biz topluma entegre olmuş, kültürümüzü benimseyen göçmenlere değil diğer göçmenlere karşıyız diyorlar. Yeni kabul edilecek sığınmacıların topluma entegre olmalarının mümkün olmadığını söyleyerek sığınmacı alınmasının durdurulmasını istiyorlar. Bu şekilde ırkçı düşüncelerine taraftar kazanmak için evlatlık çocukları kullanıyorlar.”

Evlatlık getirilen çocukların çok büyük trajediler yaşadığını söyleyen Suh, “Eğer bana birisi başka ülkelerden evlatlık getirmek istediğini söyler ve düşüncemi sorarsa kesinlikle hayır derim” dedi.

NANKÖR OLMAKLA SUÇLANIYORUZ

Evlatlık çocukların yaşamlarından şikayet etmelerinin toplumda anlayışızlıkla karşılandığını söyleyen Suh, “Pek çok insan yoksulluktan kurtarıldığımızı ve teşekkür etmemiz gerektiğini düşünüyor. Şikayet ettiğimizde nankör olmakla suçlanıyoruz. Evlatlık edinenler insancıl duygularla davranıyor. Ama bizi bırakmak zorunda kalan ailelerimizin çektikleri acı ve yaşadıkları trajediler görmezden geliniyor. Çocuk sahibi olmanın bir insan hakkı olduğunu söylüyorlar. Ama yoksul ailelerin çocuklarını alıp başka ülkelere götürmek bana göre bir hak değil. Yoksul insanların vücutları bir meta gibi satılıyor. Bizler bir ticari eşya gibi görülüyoruz. Benim için 100 bin kron Güney Kore Evlatlık Merkezi'ne ödenmiş” dedi.

SESSİZCE YOK OLUYORUZ

Suh, kendisini nasıl hissettiği sorusunu şöyle yanıtladı: “Yaşamımda başarısız ve mutsuz olduğumu düşünüyorum. Annem ve babam benim için ellerinden gelen her şeyi yaptı. Dışlandığımı ve mobbinge uğradığımı söyleyerek onları üzmek istemiyorum. Biz evlatlık çocuklar burada müteşekkir olmanın ölümünü yaşıyoruz, sessizce yok oluyoruz. Bizi kimse dinlemiyor. Bizi tanıyanların çoğu mutlu ve şanslı olduğumuzu sanıyor. İsveç toplumuna entegre olduğumuzu düşünüyor Ben hiç bir zaman kendimi İsveçli olarak hissetmedim. Kendimi hep farklı gördüm.”

DEDEM SAYESİNDE AYAKTA KALMAYI BAŞARDIM

Dedesi sayesinde bunalıma düşmekten kurtulduğunu ve ayakta kalmayı başardığını belirten Suh, “Beni evlatlık edinen babamın babası 13 yaşlarında ormanlarda çalışmak zorunda kalan yoksul bir ailenin çocuğuydu. Daha sonra madende çalışırken sendikacılık yapmış bir komünistti. Ben küçükken arkadaşlarımın olmadığının ve dışlandığımın farkına varınca benimle çok ilgilendi. Benim ne düşündüğünü sorar ve kaygılarımı gidermeye çalışırdı. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşananları anlatırdı. Paylaşım ve dayanışmanın öneminden söz ederdi. Ben onu örnek aldım” dedi.

SOL VE SOSYALİST HAREKETLERİN SAFLARINDA YER ALIYORLAR

Büyük sorun ve zorluklarla karşılaşan Güney Koreli evlatlık çocuklardan büyük bir çoğunluğunun sol ve sosyalist partilerin saflarında yer aldıklarını söyleyen Suh, konuşmasının devamında şunları kaydetti:

“Diğer halkların mücadelelerini desteklemem ve yaptıkları etkinliklere katılmam dedemin etkisiyle oldu. Yaşamını yitirdi, onun eksikliğini duyuyor ve çok özlüyorum. Benim kişiliğimi bulmamı o sağladı. Şu anda yaşamasını ve benim neler yaptığımı görmesini çok isterdim. Onunla gösterilere katılmak isterdim.”

GERÇEK İSMİMİ ALMAK İSTİYORUM

Suh, şu sıralar Korece öğrenmek için kurslara katılıyor ve ana dilini öğrenmeye çalışıyor.

Dili öğrendikten sonra Güney Kore'ye gideceğini ve biyolojik anne, baba ve kardeşlerini arayacağını söyleyen Suh, geleceğe yönelik planlarını şöyle anlattı:

“Benim gerçek adım Johanna değil, gerçek adımı almak istiyorum. Benden 1 yaş büyük ablamı merak ediyorum. Belki onu da İsveç'e evlatlık vermişlerdir. Belki aramızda yaşıyor ama ben hiçbir şey bilmiyorum. Beni evlatlık edinen anne ve babam çok iyi insanlar. Bu nedenle daha önce biyolojik akrabalarımı arayıp bulmayı hiç düşünmemiştim. Son birkaç aydır farklı düşünüyorum. Annem ve babam harika insanlar. Beni mutsuz görünce üzülüyorlar. Beni evlatlık edinmekle egoist davrandıklarını söylüyorlar. Biyolojik ailemi bulma isteğimi anlayışla karşılıyorlar. Ben onları hiçbir zaman suçlamadım. Ben çocukları bir meta gibi görüp evlatlık veren sistemi eleştiriyorum. Gerçek ismimi almak ve kimliğimi bulmak istiyorum. Ama beni biçimlendiren ve ayakta kalmamı sağlayan dedemin soyadını kullanmaya devam edeceğim.”