Öztürk: Rojava’da savunulan hepimizin onurudur
Türk devleti ve ona bağlı çetelerin Rojava’ya yönelik saldırılarını değerlendiren Berdan Öztürk, “Rojava’da savunulan, hepimizin onurudur. Birlik olmadan bu onuru koruyamayız” dedi.
Türk devleti ve ona bağlı çetelerin Rojava’ya yönelik saldırılarını değerlendiren Berdan Öztürk, “Rojava’da savunulan, hepimizin onurudur. Birlik olmadan bu onuru koruyamayız” dedi.
DEM Parti Milletvekili Berdan Öztürk, Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) çetelerinin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarını değerlendirdi. Türkiye’de mevcut iktidarın hem içerde hem de dışarda Kürt düşmanlığı üzerinden siyaset ürettiğini söyleyen Öztürk, “Hatta tüm dış politikada mevcut enerjisini Rojava Devrimini tasfiye etmek için harcadı. Bunun için hegemonik güçlerin ve bölge devletlerinin çelişkilerinden, çatışmalarından faydalanmaya çalıştı” dedi.
Berdan Öztürk, Türkiye’nin Ukrayna savaşında barış elçisi rolüne bürünerek hem Rusya’dan hem de ABD’den tavizler koparmaya çalıştığını ifade ederek, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği sürecini de Kürt düşmanlığı üzerinden yürüttü. İstediği tavizleri alamayınca da SİHA ve İHA’larla Kürdistan Bölgesi ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye sürekli saldırarak bu düşmanlığı canlı tutmaya çalıştı. Sonrasında Erdoğan, ‘katil’ dediği Esad ile uzlaşmaya çalışarak Rojava Devrimi’ni ortadan kaldırmak istedi; ancak Esad’ın, Türkiye’nin işgal ettiği topraklardan çekilmesini ön koşul olarak sunması üzerine, Neo-Osmanlı hayali ile yayılmacı bir politika izleyen AKP-MHP iktidarı, çeteler üzerinden amacına ulaşmaya çalıştı.
Yıllardır Kuzey ve Doğu Suriye halklarının kazanımlarını ortadan kaldırmak için beslediği ÖSO-SMO çetelerinin, Esad rejiminin devrilmesinin ardından ilk hedefleri Tel-Rıfat ve Minbiç oldu. Bu da AKP’nin Suriye’de önceliğinin Esad rejimi veya İŞİD değil, Kürtler olduğunu bir kez daha dünya kamuoyuna gösterdi. İşgal edilen Efrin’den göç ettirilen ve Tel Rıfat’a yerleşen Kürtler, yeniden yerinden edilerek göç yollarında yeni bir trajediyle karşı karşıya kaldılar. Arap ve Kürt halkının ortak mücadelesiyle DAİŞ, Minbiç’te büyük bir yenilgi yaşamıştı. Buraya saldıran çeteler, karşılaştıkları direnişi kıramayınca sivil halka saldırarak katliam yaptı” diye belirtti.
‘KOBANE DİRENİŞİ KÜRT HALKINI ORTAK DUYGUDA BİRLEŞTİRDİ’
Burada insanlığa karşı bir suç işlendiğini ve AKP-MHP iktidarının da bu suçun ortağı olduğunu söyleyen Öztürk, “Dolayısıyla, Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin söz sahibi olmasını engellemek için her yola başvuruyorlar. Türkiye, DAİŞ ile komşu olmak istedi, bu olmadı. Esad ile komşu olmak için de son yıllarda çaba harcadı, o da olmadı. Şimdi ise beslediği SMO çeteleriyle komşu olmak istiyor. Şimdi sormak lazım: Komşu olmak istemediğiniz Kürtlerle nasıl kardeş olacaksınız? Rojava halkları, dün DAİŞ barbarlarına karşı nasıl direndiyse bugün de çapulcu, talancı ve hırsız ÖSO-SMO çetelerine karşı direnerek Rojava Devrimi’ne sahip çıkacaktır. Bugün Kobanê’yi, özellikle de Mîştenûr Tepesi’ni hedef alarak saldırıyorlar, çünkü Kürt halkının Kobanê ve Mîştenûr tepesine dair canlı bir hafızası var. Kobanê direnişi, Kürt halkını, kadınları ve gençleri ortak duyguda birleştirdi. Bu duygu, Kürdistan coğrafyasını tel örgüleriyle ayıran sınırları yerle bir etti ve ulusal birlik umudunu büyüttü. Bu ortak duyguda birleşen gençler ve kadınlar, DAİŞ barbarlarına karşı direnişe geçti. Arîn Mîrxan’ın Mîştenûr ’da ortaya koyduğu direniş, Rojava Devrimi’nin sembolü oldu” ifadelerini kullandı.
‘KADIN MÜCADELESİNİN ÖZGÜRLÜK UMUDUNA DÖNÜŞTÜ’
Öztürk, “Kürt kadının öncülüğünde gelişen devrim, ‘Jin Jiyan Azadi’ felsefesiyle dünya kadın mücadelesinin özgürlük umuduna dönüştü. Jin Jiyan Azadî felsefesinin hayat bulduğu bu devrim, dünyada yankı buldu. Direnişle elde edilen bu kazanımlar, saldırılarla yok edilmek isteniyor. Dolayısıyla, direniş hedef alınıyor. O gün DAİŞ ile düşüremedikleri Kobanê’yi bugün ÖSO-SMO çeteleriyle düşürmeye çalışıyorlar. O gün kıramadıkları direniş çeperini bugün kırarak DAİŞ’in intikamını almak istiyorlar.
Suriye’nin mevcut koşullarında, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, yalnızca bir coğrafya değil, halkların demokratik iradesinin ve direnişinin en somut örneğidir. Beşar Esad rejiminin çöküşüyle ülke, yeni bir siyasi ve askeri güç dengesi arayışına girerken Kuzey ve Doğu Suriye, bu kaosun ortasında kendi demokratik modelini sürdürme çabasıyla dikkat çekmektedir. Türk devletinin işgal politikaları ve uluslararası güçlerin çıkar hesapları karşısında Rojava, bir yandan varlığını korumaya çalışırken diğer yandan gelecekteki Suriye’nin şekillenmesinde merkezi bir aktör olma potansiyeline sahiptir” dedi.
‘ULUSLARARASI DAYANIŞMA GÜÇLENDİRİLMELİ’
Uluslararası kamuoyunun Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne yönelik yaklaşımında ikircikli bir tutum sergilediğini ifade eden Öztürk, “Bir yandan bölgedeki demokratik ve kadın özgürlükçü yapıya dair takdir açıklamaları yapılırken, diğer yandan Türk devletinin saldırıları karşısında ya sessiz kalınmakta ya da dolaylı destek verilmektedir. Özellikle Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye üzerindeki işgalci politikaları, uluslararası hukuk açısından açık bir ihlal olmasına rağmen, büyük güçlerin stratejik çıkarları bu saldırılara göz yumulmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda çağrımız şudur: Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin statüsü tanınmalıdır. Rojava’nın en ağır savaş koşullarında yarattığı çoğulcu ve demokratik deneyim, Suriye’nin geleceği için önemli bir fırsattır. Suriye’nin geleceği için halkların eşit temsiliyeti ve özyönetim modelleri hayati bir önem taşımaktadır. Rojava bu bağlamda, Suriye’nin demokratik dönüşümünde örnek teşkil etmektedir. Türk devletinin çeteler eliyle gerçekleştirdiği saldırılar durdurulmalıdır. Bu saldırılar yalnızca Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni değil, bölgedeki tüm barış çabalarını tehdit etmektedir. Uluslararası kamuoyu, Türk devletinin işgal politikalarına karşı net bir tavır almalı ve bu saldırılara dur demelidir. Uluslararası dayanışma güçlendirilmelidir. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ndeki demokratik yapıların korunması ve bölgedeki insani krizin hafifletilmesi için somut adımlar atılmalıdır. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye, sadece bir direniş değil, aynı zamanda Suriye’nin geleceği için bir modeldir. Bu modelin desteklenmesi hem bölge halklarının haklarını korumak hem de Ortadoğu’da sürdürülebilir barışı sağlamak için bir zorunluluktur” diye konuştu.
‘İNSANLIK DEĞERLERİNE SALDIRIDIR’
Öztürk, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne yönelik saldırıların sadece Kürt halkını değil, orada yaşayan Arapları, Süryanileri, Ermenileri ve tüm özgürlük ve adalet arayışlarını hedef alan bir işgal girişimi olduğunun altını çizdi. Öztürk, “Kobanê’de tarih yazan direniş, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda halkların ortak mücadelesinin sonucuydu. Bugün ise bu zaferi karartmaya çalışan bir savaş politikası ile karşı karşıyayız. Kürt halkı, bu saldırılara karşı tarih boyunca olduğu gibi, bir kez daha birlik ve kararlılıkla direnmek zorundadır. Kuzey ve Doğu Suriye, sadece bir coğrafya değil; halkların bir arada özgür ve eşit yaşayabileceğini kanıtlayan bir sistemin adıdır. Kadın özgürlüğünden ekolojik topluma, demokratik değerlerden insan haklarına kadar, bu sistemin inşası için verilen mücadeleye saldırmak, insanlık değerlerine saldırıdır” diye ifade etti.
‘BİRLİK OLMADAN BU ONURU KORUYAMAYIZ’
Berdan Öztürk, tüm Kürtlere çağrı yaparak, “Rojava’da savunulan, hepimizin onurudur. Birlik olmadan bu onuru koruyamayız. Bugün sesimizi yükseltmezsek, yarın geleceğimizi savunacak bir zeminimiz kalmaz. Dayanışmayı büyütmek, halklarımızın ortak geleceği için en büyük sorumluluğumuzdur. Uluslararası topluma da açık bir çağrım var: Bu saldırılar karşısında sessiz kalmak, insanlık suçu işleyenlere ortak olmaktır. Rojava, dünya halklarına ilham olmuş bir modeldir ve bu modeli korumak sadece Kürtlerin değil, tüm insanlığın görevidir. Kürt halkı, ne bugün ne de yarın özgürlük, adalet ve halkların bir arada yaşayış mücadelesinden vazgeçmeyecek. Rojava direnişi bunu bir kez kanıtladı. Ve şimdi, bu saldırılar karşısında bir kez daha ‘Bijî berxwedana Rojava’ demenin zamanıdır” diyerek sözlerini tamamladı.