Şervan: Yeni sistemi halklar belirleyecek

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan, yeni kurulacak sistemi ve düzenini, kapitalist güçlerin değil, halkların mücadelesine öncülük edenlerin belirleyeceğini söyledi.

Egemen güçlerin yönettiği III. Dünya Savaşı’nın, Ortadoğu’da yeni değişimler getirmeyeceğini, daha fazla halklara yıkım ve ölüm getireceğini belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan, “Halkların istemlerini dikkate almadan Irak ve Suriye’de yeni siyasi sistemlerin kurulmayacağı netleşti” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Egemen güçlerin yönettiği III. Dünya Savaşı’nın temel karakterine bakıldığında yeni kurulacak sistemde belirleyiciliği nedir?

Yeni dünya düzeni ve kapitalist küreselleşmenin her alanda egemenliğini kurmak istediği günümüzde cephe savaşların seyri değişerek farklılaşabildi. Kapitalist egemen güçler arasındaki çelişki ve çatışmaların düşük yoğunluklu ve yıllar alacak savaş tarzına dönüşmesi çıkarları gereğidir. Ortadoğu’da III. Dünya Savaşı hızından bir şey kaybetmeden devam edecektir. ABD’nin Rusya ve Çin eksenli savaşları, Ortadoğu’da yeni değişimler getirmeyecek, daha fazla halklara yıkım ve ölüm getirecektir. Yeni kurulacak sistemi ve düzenini de kapitalist güçler değil, halkların mücadelesine öncülük eden güçler ve hareketler belirleyecektir. Halkların istemlerini dikkate almadan Ortadoğu’nun çatışmalı alanları olan Irak ve Suriye’de yeni siyasi sistemlerin kurulmayacağı netleşti.

Mevcut kaos ve çatışma ortamında AKP-MHP yönetimindeki Türk devletinin de aktif olduğu görülüyor, bunu ne kadar ileri götürebilir?

AKP-MHP iktidarı, devletin de tüm imkanlarını arkasına alarak Ortadoğu ve Kafkaslarda yeni sömürgeci alanlar oluşturma arayışına girdi. TC, çoklu kriz haline rağmen egemen güçler ortasında kendisine pay kapma savaşına girdi. Uluslararası güçler TC’nin yeni savaş cephelerini açma girişimine fırsat vermeyerek Libya, Afganistan, Doğu Akdeniz’deki askeri hareketliliği sınırlandırdı, geri adım atmak zorunda bıraktı.

Belki o alanlarda öyle ama Kürtleri hedef alan işgal/imha saldırılarına itiraz edilmiyor, neden?

Türkiye, NATO üyesi olduğu için ABD ve Avrupa devletleri Türkiye'nin Kürt halkı üzerindeki soykırımcı politikalarına her türlü teknik ve silah desteğini veriyor. NATO, Rusya ve Ortadoğu’daki demokratik güçlere karşı Türkiye’yi her zaman kullanmak isteyecektir. AKP-MHP iktidarı, DAİŞ’e ölümcül darbeyi vuran Rojava güçlerine saldırdığında NATO sessiz kalabiliyor.

Kürt halkı ve PKK, Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren güçlere öncülük ediyor. Böylesine halkların özgürlük umutlarına öncülük eden bir güce saldıran TC, NATO desteğine sahip.

Dolayısıyla faşist Türk devletini mücadelede hedef tahtasına almak önemli olmakla birlikte, kapitalist sisteme dayanmadan kendi öz güçleriyle Kürtlerin mücadelelerini süreklileştirmeleri kazandıracaktır.

Rojava Devrimi, Ortadoğu’da yeni devrimlerin gelişmesini tetikler mi, etkileri ne olur?

Ortadoğu’da çok katı bir statüko altında Kürdistan’ı egemenlikleri altında tutan devletler, dengelerin değişmesini istemez. Uluslararası güçler de Kürtlerin mücadelesi karşısında bölge devletleriyle anlaşma içindedir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye, Kürtlerin talepleri ve direnişleri söz konusu olduğunda aralarındaki tüm çelişki ve çatışmaları bir tarafa bırakıp birlikte hareket edebiliyorlar. Şimdi eskisi gibi ortak etmeleri zor ve aralarındaki çelişkiler artmış durumda. Bu açıdan Hareketimize karşı birlikte hareket etmeleri zorlaştı. Kürtler, Rojava Devrimi’yle birlikte bölge halklarıyla ortak zeminde işgalci güçlere karşı hareket etmede önemli bir aşamaya geldi. Kürtler ile Arapların sorunları giderek çözüme kavuşuyor. Irak da belli oranda kendi Kürt sorununu çözüme kavuşturmuş, engel olmaktan çıkarmıştır. Kürt sorununu tamamen çözen bir Irak devleti, sömürgeci Türk devleti ile ortaklaşarak Kürtler üzerine gelemezler. Hem yaşanan somut gerçeklikler hem de Rojava Devrimi’nde ortaya çıkan ve stratejik düzeyde yakalanmış olan Kürt-Arap ilişkileri, uzun süreye yayılacak Kürt-Arap ittifakının zeminini yarattı.

Rojava Devrimi ne Afganistan ne de Ortadoğu’da gelişen halk hareketlerine benziyor. Tüm dünya enternasyonalist güçlerinin koşarak gelmek istediği, tüm demokratik ve ilerici insanlığın temsilini yaptığı bir devrime dönüştü. Her yönüyle halkların sahiplendiği ve savunmasını o temelde geliştirdiği bir devrimdir. Bu açıdan Ortadoğu halkların direniş mücadelesine öncülük rolünü oynamaktadır. Rojava Devrimi, Önderlik düşüncesi ve felsefesi ile yaşam buldu, bu temelde tüm Ortadoğu halklarını etkilemesi söz konusudur. Devrimin inşa dönemi gelişti, günümüzde özerk yönetim ve savunma gücüyle ete kemiğe büründü.

Rojava’daki tüm toplumsal örgütleme ve inşa çalışmalarında demokrasi en temel bir yaklaşım olarak görülmekte, halkların örnek aldığı önemli bir gelişme de bu olmaktadır. Başta kadın ve gençlik olmak üzere topluma öncülük düzeyinde eğitimsel ve örgütsel boyutta büyük başarılar elde ettiler.

ABD ile TC arasındaki çelişkileri ve yeniden Rusya ile geliştirilmek istenen ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP-MHP faşizmi her zaman aynı oyuna başvuruyor fakat bu sefer stratejik müttefikleri olan ABD tarafından da ipliği pazara çıkarılmış. Eski düzeyde olduğu gibi destek bulamayacaklar. Erdoğan, ABD’ye çok hazırlıklı gitmişti, bu sefer de Biden ile görüşeceği için yüklü masraflar yapmış, kitap tanıtımı için bile devletin kasasından ciddi harcamalar ayırdı. Adeta kendilerince şov yapmak istediler. Sonuçta ABD Başkanı Biden görüşmedi, en alt düzeyde görüşmeler yaparak gönderdiler, yani eli boş döndü. ABD Başkanı Biden’ın Kuzey-Doğu Suriye’deki varlıklarını sürdürme ve TC’nin tehdit oluşturan pozisyonuna işaret etmesi, önemli düzeyde politika değişikliğinin sinyalidir.

ABD’den istediği sonucu alamayan faşist şef Erdoğan, hemen soluğu Rusya’da aldı. Görüldüğü kadarıyla oradan da gerekli desteği alamadı. Rusya’nın isteklerini yerine getirmemişler, her tarafta çete saldırılarını yöneterek anlaşmaları bozdukları anlaşılıyor. İdlib sorunu giderek gündeme gelecek ve Rusya, rejimle ortak operasyonlarına başlayacak. Bu operasyona İran’nın da aktif destek vereceği görülüyor.

Diğer Arap devletleriyle de ilişkilerini yeniden olumlu bir seviyeye getirmeye çalışmasının nedenleri nedir?

ABD’nin onayı ve yönlendirmesiyle Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri ile tekrardan olumlu hale getirmek istiyor. TC’nin Kuzey-Doğu Suriye’deki Arap aşiretlerini Özerk Yönetim’den uzak tutma ve çelişkiler yaratma çabalarını görmek gerekir. Böylesine tehlikeli sonuçları da ortaya çıkabilir.

Özerk Yönetim buna karşı ne yapabilir?

Özerk Yönetim’in Arap ülkeleriyle diplomatik ilişkilerindeki yoğunluk, bu süreci tersine çevirecektir. Bu açıdan Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Rusya ile geliştireceği ilişki ve anlaşmalar da Türk devletinin hesaplarını bozacaktır. Rusya’nın rejimle kurduğu stratejik ilişkiyi hiçbir zaman TC ile kurmayacaktır, her seferinde onlardan taviz koparmaya çalışacaktır. Özerk Yönetim’in Rusya ilişkilerinde mevcut devletlerle olan çelişki ve çatışmalardan yararlanabilecek düzeyde ittifak politikaları önemli olacaktır. Bununla birlikte rejimin İdlib ve Dera bölgelerindeki hamleleri, Rojava’ya yönelik baskı stratejisini daha fazla gündemde tutması olasılığı da vardır.

Lozan Antlaşması’nın 100. yıl dönümüne gidilirken Ortadoğu’da halkları nasıl bir süreç bekliyor?

Lozan Antlaşması’yla oluşturulan sınırlar, resmi olmakla beraber fiili olarak birçok alanda değişimler ve işgaller söz konusudur. TC’nın Irak ve Suriye topraklarını NATO’nun onayı ve desteğiyle işgal girişimleri bunun açık göstergesidir. Ortadoğu merkezli III. Dünya Savaşı, çeşitli taktik değişimler ve yeni dengeler oluşturmaya çalışsa da halen sürüyor. Irak ve Suriye alanları çatışma ve çelişkilerin en fazla yoğunlaşacağı yer. Bölgesel egemen güçler bu sahaları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam edecektir. İran ve Irak’ta yaşanan son seçim sonuçları, bu gerçeği değiştirmeyecek. Irak’ta askeri güçlerin sayısını düşüren ABD, Başûrê Kurdistan KDP alanını daha fazla kullanacaktır. İran ve Türkiye’nin, ABD’nin de içinde olduğu bir plan doğrultusunda karşı karşıya gelebilir. Afganistan’dan ABD’nın çekilmesiyle bu iki güç arasındaki çelişkiler artmış ve sahada farklı temelde hareket etmelerine yol açmıştır. İran’ın Azerbaycan sınırındaki askeri hareketliliği de böylesi bir sürecin şimdiden başlatıldığını gösteriyor. İran, Ortadoğu’daki etkinliğini güçlendirmek, ABD ve İsrail politikalarına karşı başta Irak olmak üzere Suriye ve Lübnan sahalarında etkinliğini artırarak kendisine göre hızlı sonuca gitmek istiyor. Bu açıdan Irak ve Suriye sahalarının stratejik anlamda bir hesaplaşma sürecine gireceği görülmektedir.

AKP-MHP-Ergenekon ittifakı, İttihat ve Terakki çizgisini esas alarak bölge üzerinde egemen olmak istiyor. Lozan’ın güncellenmesini gündeme getirerek eski Osmanlı topraklarına tekrar kavuşmayı hedefliyor. Ortadoğu’da halklara umut ışığı olan Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi’ni hedef alıyor. Yeniden imparatorluk kurmak isteyen faşist Erdoğan-Bahçeli ikilisinin sonları Enver-Talat ikilisinden farklı olmayacaktır. Bu yönüyle de bölge halkları aynı zamanda bir rahatlamayı yaşayacak. Faşist Türk devleti içeride ve dışarıda büyük bir dağılmayla karşı karşıya kalmıştır. Bunun için hem tüm alanlarda savaş kışkırtıcılığı ve milliyetçiliği, ırkçılık temelinde kullanarak ömrünü uzatma arayışına girmiştir. Özgürlük gerillası tarafından teknik ve psikolojik savaşları boşa çıkarılmakta, Suriye’deki çetelerini eskisi kullanma zemini kalmamıştır. Yine önemli düzeyde uluslararası düzeyde giderek dışlanması durumu da manevra fırsatı vermiyor. İçeride adaletin, hukukun tümden işlemediği, ekonomik anlamda da en fazla dışa muhtaç olduğu bir döneme girmiş bulunuyor.