Aflar politik zeminde yapılıyor

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Madımak failleri salınırken halen cezaevlerinde bin 500’ün üzerinde hasta mahpus ve tutuklu var. İHD’den Nuray Çevirmen, bu tablo ortadayken yapılan tahliyelerin politik olduğunu ifade ediyor.

Madımak Katliamı faillerinden Ahmet Turan Kılıç gibi, katliamcı Hayrettin Gül de “sürekli hastalık hali kapsamında bulunduğu” gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile cezaevinden çıkacak. Türkiye hapishanelerinde İHD’nin rakamlarına göre 651'i ağır olmak üzere bin 517 mahpus bulunmasına rağmen AKP-MHP iktidarının bu af hakkını kendi yandaşlarına kullanması dikkat çekiyor.

Hasta mahpuslara karşı bu ayrımcılığın yanı sıra cezaevlerinde uygulanan İdari Gözlem Kurulu kararları, özellikle 30 yılı doldurmuş tutsaklar üzerinde bir nevi pişmanlık dayatmasına döndü. Kamuoyuna yansıyan birçok gerekçe soyut bir şekilde infazların yanmasına sebep olurken bu durumun idare açısından hukuki bir yaptırımı da neredeyse imkânsız hale geliyor.

ANF’ye konuşan İnsan Hakları Derneği Genel Merkez yöneticisi Nuray Çevirmen, iktidar tarafından son dönemde yapılan tahliyelerin politik ayrımcılıkla yapıldığının altını çiziyor. Çevirmen ayrıca İdari Gözlem Kurulu mekanizmasında yöneticilerin her toplanmada “huzur hakkı” adı altında para aldığını söylüyor ve bunun bir nevi çıkar ilişkisine dönüştüğünü ifade ediyor. Çevirmen’in altını çizdiği başka bir konu ise, bu kurulun tamamen hukuk dışı olduğu ve kaldırılması gerektiği.

İNFAZ REJİMİ AYRIMCI UYGULAMALARLA DOLU

Cumhurbaşkanlığı kararı ile üç yıl arayla Madımak failleri Ahmet Turan ile Hayrettin Gül’ün affedilmesini sorduğumuz Çevirmen, bu kararların tamamen politik olduğunu ifade ediyor: “Türkiye'de hapishanelerle ilgili uygulanan ne varsa hepsi siyasi zeminde ayrımcı uygulamalar çerçevesinde yapılıyor. Ağırlaştırılmış, tecrit koşullarından tutalım hastalıklarının tedavi edilmemesi, tahliye edilmemesi gibi pek çok sorun, aslında bu politik ayrımcılıktan kaynaklı olarak siyasi mahpuslara uygulanıyor. Oysaki Covid-19 salgını sürecinde çıkan bir infaz yasası değişikliği vardı. Ağır hasta mahpuslar ve 65 yaş üstü olan mahpusların tahliye edilmesi yönündeydi ancak öyle gerçekleşmedi. Hapishanede tutulan iktidarın ortağının dışarı çıkılmasını talep ettiği bazı mahpuslar serbest bırakıldı ama TMK kapsamında tutulan mahpusların tamamı bırakılmadı. Özellikle siyasi tutsaklar salgının o güç koşullarında cezaevlerinde tutuldu ve yaşamını yitirenler oldu.

Türkiye'de ne yazık ki hapsetme rejimi içerisinde ayrımcı uygulamalar mevcut. İnfaz rejimi zaten bu ayrımcı uygulamaların örnekleriyle dolu. Aslında yasal olarak hiçbir engel görülmemesine rağmen ne yazık ki bütün uygulamalar TMK kapsamındaki mahpuslara negatif bir yönde dayatılıyor. Böyle eşit olmayan anayasal olarak da bütün insanların ayrımcılığa uğramasını yasaklayan ve insan onurunu garanti altına alan maddeler olmasına rağmen. Yine Türkiye uluslararası sözleşmelerin imzacısıdır. Anayasanın 90’ıncı maddesine göre de değiştirilemez hükmündedir bu maddeler. Ancak ona rağmen yine siyasi mahpuslar gerçekten eziyet gördüler çünkü ağırlaştırılmış ölüm dayatılıyor. Biz bunu sıklıkla söylüyoruz ama bir mahsusun sözüydü bu. Yaşadıkları gerçekten bu acı durumu ifade ediyor.”

HUKUKİ OLMAYAN BİR KURUL

İdari Gözlem Kurulu’nun ilk olarak nasıl hayata geçirildiğini ve nasıl bir yapısı olduğunu hatırlatan Çevirmen, şunları söylüyor: “İdari Gözlem Kurulu kararları 2020 yılı sonunda Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi ve 2021 yılı başında itibaren de uygulamaya başlandı. Özellikle 30 yıllık mahpusların denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme haklarını geldiği tarihlerdi bunlar. Bu İdari Gözlem Kurulu kararlarıyla mahpusların tahliyelerinin engellenmesi hedeflendi. En başta söylemek gerekir ki bu kurul hukuki değil. Paralel mahkeme gibi hareket eden bir kurul bu. Sadece savcının hukukçu olduğu ama geri kalanların hiçbirinin hukuki bilgisinin olmadığı teknik personel, öğretmen, psikolog, cezaevi müdürü, cezaevi ikinci müdürü, başgardiyan gibi sivil insanların toplandığı, hukuki bilginin olmadığı bir değerlendirme kurulu. Üçer aylık periyotlarla mahpuslar değerlendirmeye tabi tutulur.”

ABSÜRT GEREKÇELER ÖNE SÜRÜLÜYOR

İHD Genel Merkez yöneticisi Nuray Çevirmen, özellikle bu kurulun kararlarının soyut olduğunu vurgularken neredeyse mahpuslara “gözünün üstünde kaşın var” gerekçesinin bile dayatıldığını belirtiyor: “Bu koşullu denetimli serbestlik hakkı gelene kadar o sürede iyi halli olan mahpusların bile birdenbire bu durumları ortadan kalktı ve iyi halli değil değerlendirmesine tabi tutuldular. Tamamen pişmanlık dayatması aslında. Çünkü çok absürt sorular soruluyor, örneğin “örgütü nasıl değerlendiriyorsunuz?” gibi. Tamamen politik çerçevede sorular. Onun dışında neredeyse 'gözünün üzerinde kaşın var' minvalinde bir takım gerekçeler öne sürülüyor. Örneğin en absürtlerinden bir tanesi benim rastladığım şuydu. Trabzon Beşikdüzü’nde suyu idareli kullanıp kullanmadığının kanaatine varılamamıştır denilmişti kararda. Yani o kadar soyut ki oysa su zaten kotalı ve bir kota aşımının olması zaten mümkün değil. Kitap almadı, psikoloğa çıkmadı, imamla görüşmedi. Oda aramaları sırasında görevlilere zorluk çıkartmadıysa da yardımcı olmadı. Oysa aramalarda mahpuslar havalandırmaya çıkarılıyor. Odaya giren görevliler yanına mahpuslardan bir kişi alıyor. Ne şekilde bir yardım söz konusu olacak ki? Zaten aramayı yapan cezaevi idaresi. Onun görevi.

İnsanın aklıyla dalga geçen ve aslında hukuki olmayan birtakım gerekçelerle insanları daha fazla içeride tutuma çabasındalar. İnfazı yakılan mahpustan bir mektup geldi. Dilekçe yazdığı için resmi kurumlara infazı yakılmış. Dilekçeyi resmi kuruma yazıyor, propaganda yaptığı falan da yok, bir meramını anlatıyor. Anayasal hakkı olarak da güvence altına alınmış bir eylem ve bu bir suç değildir ki. Ancak cezaevinin içerisinde suç olarak değerlendiriliyor. Mahpus itiraz ettiğinde de hukuki yollar ne yazık ki cezaevi idaresinin vermiş olduğu kararları onaylayan durumda.”

HUKUKİ BİR YAPTIRIM YOK

Çevirmen bu uygulamalara karşı hukuki bir yolun da neredeyse kapalı olduğunu söylüyor: “İnfaz hâkimi, ağır ceza hâkimleri vesaire bütün bunlar sadece cezaevi idaresinin vermiş olduğu kararları onaylıyor. 2021 yılı başından bu yana olan infaz yakmaları yakın zamanda eş zamanlı açıklama ile duyurmuştuk, şimdiye kadar 313 mahpusun bu şekilde tahliyesi engellendi. Her geçen gün artıyor tabii bu rakam. Uzunca süre hapiste tutulan 40’ın üzerinde mahpus tahliye edildi. Diğerlerinin yine belli periyotlarla engellenmeye devam ediyor. Yani eziyet çektiriliyor özgürlüklerinden, yaşamlarından çalınıyor ve bunun hiçbir şekilde yasal olarak hakkı arama durumu söz konusu değil. Çünkü hapishane uygulamalarının ilişkin bir cezasızlık politikası hâkim olduğu için sistemde tazmin edebilme durumu söz konusu değil, yani yanlarına kâr kalmış olacak. Bir sene, bir buçuk sene, altı ay yedi ay ne kadar tuttuysa bunun bir yaptırımı yok idareye. O nedenle İdari Gözlem Kurullarının biz mutlak suretle iptalini talep ediyoruz. Yasal ve hukuki değildir. Sadece mahpusları daha uzun süre hapishanede tutmak, bir pişmanlık dayatması nedeniyle kurulmuş kurullardır. Ve bu kurullar belli periyotlarla toplandıklarında da huzur hakkı alıyorlar. Yani bir parasal durum da söz konusu bir çıkar sağlama mekanizması da aynı zamanda.”