Av. Erol: CPT tecridin paydaşı olmaktan çıkmalı

Avukat Faik Özgür Erol, CPT’nin Türkiye’deki siyasi dengelere göre İmralı’ya ziyaret gerçekleştirdiğini belirterek, “Tecridin paydaşı pozisyonundan kendilerini çıkarmaları gerekiyor” dedi.

İmralı Cezaevinde uygulanan mutlak tecridin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın direnme pozisyonu ile ilgili olduğunu ifade eden Erol, dünyanın birçok yerinde İmralı’ya gitmek için başvuru yapan meslektaşlarının dayanışmasının çok önemli olduğunun altını çizdi; “Direniş hem ülkemizde hem de uluslararası anlamda karşılığını bulmaya başladı” dedi. 

ANF’ye konuşan Asrın Hukuk Bürosu’ndan Avukat Faik Özgür Erol,Türkiye’deki tüm yasal düzenlemelerin ‘Öcalan Kriterleri’ esas alınarak yapıldığının altını çizdi. Erol, şunları söyledi: 2006-2007 yıllarında yapılmış olan bir başvuruya dayanıyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis rejiminin, ölünceye kadar hapislik biçimindeki infaz halinin ihlal oluşturduğuna dair bir başvuruydu. Diğer birçok başvuruyla beraber AİHM bunu birleştirdi, 2014’de bir karara bağladı. AİHM dedi ki; ‘ölünceye kadar hapislik, insanlık dışı muameledir, 3. Madde’nin ihlalidir ve bu konuda Türkiye’nin yasal düzenleme yapması beklenir.’ Ama AİHM’in bu kararı otomatik bir sonuca yol açmadı. Sadece şartlı tahliye olanaklarının tanınması oldu. Yaklaşık 7-8 yıl Türkiye’nin bu konuda bir adım atması beklendi, fakat herhangi bir adım atılmadı. Bunun üzerine 2021 yılında Türkiye’deki bir grup STK, AKPM’ye bir başvuru yaptı. Burada önemli olan husus, bu STK’lar başvuruyu 2021’de yapmayana kadar Bakanlar Komitesi’nin, umut hakkına ilişkin kararı başlatmamış olmasıydı. Türkiye’yi sıkıştıran bir durum yoktu. STK’ların başvurusundan sonra Bakanlar Komitesi bunu gündemine aldı, Türkiye’den bir yanıt istedi. Türkiye’nin gönderdiği rapor, geçiştirmeye yönelik bir yanıttı. Bu yıl gönderdiği yanıt da yine geçiştiren, düzenleme yapma planının olmadığına dair bir yanıttı. Bu meseleye yaklaşım, İmralı’ya, doğrudan Abdullah Öcalan’a yaklaşımla birebir bağlantılıdır. Türkiye’nin son 22 yıldır pek çok yasal düzenlemesi, ‘Öcalan kriterleri’ esas alınarak gerçekleştirilmiştir. Herhangi bir infaz düzenlemesinden tutalım, öğrenci affına kadar. Bu düzenlemeler, meclis komisyonlarında incelenirken Abdullah Öcalan’ın durumunu etkileyecek mi, etkilemeyecek mi? Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımı sistematiktir.” 

İMRALI’DA DİRENME POZİSYONUNDALAR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve arkadaşlarından 2 buçuk yıldır haber alınamadığını hatırlatan Avukat Erol, “Tamamen mutlak tecride alma hali, mutlak habersizlik ve iletişimsizlik hali artık bir buçuk yılı aşmış durumda. En son birkaç dakikalık bir telefon görüşmesinden önce gerçekleşen aile görüşü, 2020’in Mart ayında gerçekleşti. Toplamda iki buçuk yıldır İmralı Cezaevi ile ilgili herhangi bir bağımsız gözlem söz konusu değil. Son bir yıldır seslerine dahi erişemiyoruz. Tecridin bu kadar yoğunlaşma halini hayra yormak durumunda değiliz. Tecrit politikalarında bir şekilde sonuç almayla, baskı politikalarından sonuç almayla ilgili değil; bu derece iletişimsizliğin yoğunlaşma halinde, özellikle Sayın Abdullah Öcalan’ın direnme pozisyonuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Her türlü dayatmaya karşı direnme pozisyonundalar” dedi. 

CPT’NİN YAKLAŞIMI PROBLEMLİ

CPT’nin tecrit derinleştiğinde kendisini duruma göre uyarladığına dikkat çeken Erol, şu hususlara işaret etti: “CPT’nin bugüne kadar İmralı’yı takip etme biçimi, her zaman problemlidir. Geçmişte yaptığı önemli tespitler vardı, fakat özellikle son 10 yıldır İmralı’ya gidiş geliş sürelerine bakıldığında, ne zaman bir görüşme gerçekleşse siyasi heyetlerle CPT’de görüşme gerçekleştiriyor. CPT, 2016’da tamamen tecrit uygulandığında,  darbe döneminde Türkiye’ye geldiğinde İmralı’ya gitmedi. Tecrit derinleştiğinde, CPT de kendisini buna uyarlayan bir tutum içerisine giriyor. Tecrit, belirli oranlarda kırıldığında CPT tecridi kendi boyutundan da kıran bir yaklaşım sergiliyor. Bu periyodun dışına çıktıkları ilk durum, geçtiğimiz ay Geri Dönüşüm Merkezlerini ziyaret amaçlı geldiklerinde arada İmralı Cezaevine de gitmelerinde yaşandı. Ama cezaevleri ile ilgili herhangi bir STK ile görüşme yapmadılar. Dolayısıyla görüşmenin nasıl geçtiği, neler konuşulduğu, gözlemlerin neler olduğuna dair bir fikir sahibi değiliz. Şunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz; biz kendi payımıza İmralı’daki hemen her gelişmeyi üç aylık raporlarla CPT’ye iletiyoruz, görev ve sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. İşkenceyi Önleme Komitesi olduğunu iddia eden bir kurumun bu konudaki kendi sorumluluklarını yerine getirip getirmediği tartışma konusudur. Tecridin paydaşı pozisyonundan kendilerini çıkarmaları gerekiyor” şeklinde konuştu. 

DİRENİŞ KARŞILIĞINI BULMAYA BAŞLADI

Dünyanın dört bir yanından hukukçuların ve STÖ temsilcilerinin İmralı'ya gitmek için başvuru yapmasının son derece önemli ve kıymetli olduğunu da vurgulayan Asrın Hukuk Bürosu’ndan Avukat Faik Özgür Erol; “Hem Türkiye’deki hukukçuların hem uluslararası anlamda Avrupa, Amerika, Ortadoğu’da pek çok hukukçunun başvurusunu biz ilgi ve önemle izledik. Meslektaşlarımızın sergilediği yaklaşım, dayanışma, her şeyden önce İmralı’da yaşanan hukuksuzluğu, tecrit sistemini uluslararası çapta da anlaşılır, görünür hale geldiğinin göstergesiydi. Standart olarak tecrit sistemi, kendi sistematik ret ve inkar rejimini sürdürüyor. Bu net sistem kendi karşılığını, özellikle dışarıda hem yerel anlamda ülkemizde hem de uluslararası anlamda direnme karşılığını bulmaya başladı” diye konuştu.