Gazeteci Evren, 40 gündür açlık grevinde: Kararlıyız!

Kırk gündür açlık grevinde olan tutsak Gazeteci Kibriye Evren, "Cezaevlerinde yeni bir tarihsel dönem yaşanıyor" dedi. Evren, tecridin kaldırılması gerektiğini belirtirken, "Kararlıyız" mesajını verdi.

Tecride karşı DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven'in eylemi 78'inci gününde devam ediyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 9 Ekim 2018'de evine yapılan baskınla gözaltına alınarak tutuklanan Gazeteci Kibriye Evren de, 16 Aralık'ta açlık grevine başladı. Renin tutulduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde Evin Kaya ve Hilal Ölmez ile birlikte eyleme dahil olan Evren, 40 gündür açlık grevinde.

'KARARLIYIZ'

Evren, gönderdiği mesajında şunları ifade etti:

"Leyla Güven'in durumu sıvı alamamakla birlikte artık yalnız başına da yürüyemeyecek kadar ağırlaştı ve kritik bir aşamaya ulaştı. B1 vitamini 'bütçe olmadığı' bahanesiyle verilmiyor. Dolayısıyla her gün hissedilir düzeyde bedensel zayıflama içine girmiş bulunuyoruz. Fakat biz bu yükün ağırlığının yüksek bilinciyle eylemimize başladık. Kararlılığımız büyüyerek devam ediyor. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kalkması, avukatları, ailesi ile yasal hakkı olan görüş ve iletişim haklarının yürürlüğe girmesi gerekiyor. Bu bir lütuf değil, evrensel bir haktır. 

Bir gazeteci olarak şuan dışarıda olsaydım, mesleki etik ve ahlak gereği toplumsal vicdan sorumluluğuyla gazetecilik ilişkisinin ayrı düşülmeyeceğinin bilinciyle toplumun vicdanına kalemimle, mesleğimle ses olma çabasını yürütürdüm. Ancak cezaevinde bulunan bir gazeteci olarak sorumluluğumun gereğini bedenimi ortaya koyarak gerçekleştiriyorum. Haklı taleplerimizi süresiz-dönüşümsüz açlık grevi ile bedenimizi ölüme yatırarak dile getiriyoruz. Bu minvalde toplumsal nabzı cezaevindeki imkanlar doğrultusunda yoklayan, takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak belirtmeliyim ki, toplumdaki beklenti de bu yöndedir. 

'SOYKIRIM POLİTİKALARI!'

Sayın Öcalan ile 2016'da görüşme yapıldı ancak toplumun beklentisine cevap olabilecek nitelikten uzak olduğu için,  yetersiz kaldığı için tecrit derinleşerek bugüne ulaştı. Geçtiğimiz günlerde de yine göstermelik bir şekilde kardeşi ile kısacık bir görüşme sağlanarak, sorunu çözmekten uzak bir yaklaşım sergilenerek adım atıldı. Meselenin ciddiyetinin farkında değilmiş gibi davranılarak talepler geçiştiriliyor, sorunlar derinleşiyor. Bu yaklaşım son derece tehlikeli bir tutum olup mevcut yasal düzen içinde dahi hukuksuz bir uygulamadır. Soykırım politikalarının en önemli ayağıdır. 

Bunun anlamı şudur ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti tecrit uygulamasıyla net bir şekilde suç işliyor ve çoklu suç makinesiyle varlığını sürdürebileceğini düşünüyor. Bu uygulama uluslararası sözleşmelere, insan haklarına aykırı olmakla beraber evrensel hukuk ölçeğinde de suç olarak belirlenmiştir. Toplum bunun farkında ve savaşın, kıyımların olmayacağı onurlu bir barış talebinin peşinde… Çünkü herkes çok ağır süreçlerde çok ağır bedeller ödedi. Tüm zamanlara yetecek kadar acısı var bu halkı ve artık hiç kimsenin buna tahammülü olmadığı gibi devletin de bu rahatlığı gösterme lüksü yok. Zira devlet topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlüdür. Mevcut siyaset ortamındaki kaos, seçimler, var olan ekonomik kriz ve dünya siyaset arenasındaki yeri ancak bu toplumun beklenti ve taleplerinin dikkate alınarak atılacak adımların ciddiyeti oranında rahatlayacaktır.  

'DİRENENLER BELİRLEYECEK'

Sayın Öcalan gibi tarihsel misyonu ağır olan bir kişinin üzerindeki tecrit evrensel bir problemdir. Zira 21. yüzyılın etkin siyasetçi, düşünür ve entelektüellerinin başlattıkları imza kampanyaları, açlık grevleri dışında yurt içinde ve dünyanın pek çok yerinde başlatılan eylemsellikler bu evrensel problemin acil çözümüne yöneliktir. Dünya bu tecridi ve yürüttüğümüz eylemi görüyor. Hal böyleyken, devletin görmezden gelen tutumu kabul edilebilir değil. 

Bu eylemin sonucu bizler için geri dönülmez sonuçlar doğurabilir. Leyla Güven milyonları temsil eden bir seçilmiş olarak başından beri olmaması gereken yerde tutukluyken bugün geldiği aşama yaşamını tehdit etmeye başladı. Biz kararlılığımızla geri dönüşü olmayan sürece doğru zaman tüketiyoruz. Bu zaman bizler için çok değerli. Cezaevlerinde yeni bir tarihsel dönem yaşanıyor ve zaman hepimiz için, tüm toplum için işliyor. Bu tarihsel dönemin neye evrileceğini hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz. Ancak önemli olan geleceğe bırakacağımız politik mirasın ne kadar haysiyetli ve insan onuruna yaraşır olacağıdır. Bu bizler içinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde geçerlidir. Dünyanın hafızası, iktidarların yazdığı ve yazacağı yalan tarihten daima daha güçlüdür. Bu hafızayı direnenler belirler."