Kav: Mazlum Doğan dönüm noktasıdır

Arkadaşı Fuat Kav, Diyarbakır zindanında işkence ve vahşete karşı 36 yıl önce direniş ateşini fitilleyen Mazlum Doğan’ın eyleminin, bir dönüm noktası olduğunu söyledi.

PKK’nin kurucularından Mazlum Doğan’ın 36. şehadet yıl dönümü. Arkadaşı Fuat Kav, "Mazlum Doğan, Kürdistan’da direnişin başlangıcıdır" diyor.

Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde, 1980 ile 1990 yılları arasında onlarca insan katledildi. Binlerce insan işkencelerden geçirildi. Yüzlerce tutsak sakat kaldı. Hala birçok insanın hafızasında canlı olarak duran o yılları anlatan çok sayıda kitap yazıldı; belgesel ve filmler çekildi. Kürt siyasetçi ve yazar Fuat Kav, 8 yıl Diyarbakır olmak üzere 20 yılını Türk cezaevlerinde geçirdi. Son kitabı 'Cesur Yürekli İnsanlar'da, Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceler, tutsakları teslim alma politikası, Esat Oktay Yıldıran ve buna karşı Kürt tutsakların direnişini anlatıyor. Kitabın odak noktası ise işkencelere karşı özellikle Mazlum Doğan ile başlayan ve Dörtler ile 14 Temmuz Şehitleri ile devam eden direniş. Yazar Fuat Kav ile 36. şehadet yıl dönümü dolayısıyla Mazlum Doğan’ın kişiliği, eylemi ve 'Cesur Yürekli İnsanlar' kitabı üzerine konuştuk.

SAĞ ÇIKACAĞIMIZA İNANMIYORDUK

Diyarbakır Askeri Cezaevi deyince ilk olarak aklınıza ne geliyor?

Benim için Diyarbakır Zindanı; vahşet, işkence ve Türk devletinin Kürt devrimcilerini teslim alma politikalarına karşı direniştir. Daha açık bir ifadeyle Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Ferhat Kurtay ve Kemal Pir’dir.

Buranın seçilmesi bilinçli bir tercih miydi?

Amed, politik bir merkez; yurtsever ve Kürtlerin belleğinde başkentti. 5 Nolu’nun orada olmasının amacı ve mesajı vardı. ‘Başladığınız yerde sizi bitireceğiz’ deniliyordu. Yoksa başka yerde de olabilirdi.

Kitabınıza neden 'Cesur Yürekli İnsanlar' ismini seçtiniz?

Cezaevindeyken hiçbirimiz, sağ çıkacağımızı düşünmüyorduk. Aramızda sohbet ederken hep öleceğimizi söylüyor ama aramızda bazılarının da dışarı çıkacağını biliyorduk. Kim dışarı çıkarsa ilk işi Türk devletinin burada uyguladığı vahşeti anlatmak ve yazmak olacaktı. Yıllar geçti bu kurtulanlardan biri de ben oldum. Bundan hareketle bu kitabı yazdım. Verdiğim sözü yerine getirmeye çalıştım. Diyarbakır’da çok acımasız yıllar yaşandı. Onlarca insan katledildi, yüzlercesi orada yakalandığı hastalığı sonucunda daha sonra hayatını kaybetti. Bu kitap bunları anlatıyor. Yani 5 Nolu hangi amaçla inşa edildi, neyi hedefliyordu, buna karşı mücadele ve direnişi özetliyor. Vahşete karşı Cesur Yürekli İnsanlar'ın duruşudur.

ANLATAMADIĞIM ÇOK ŞEY VAR

Kitabı yazarken o yılları tekrar yaşadınız mı?

Orada kalmak, onca işkence ve direnişi yaşamak; yıllar sonra da bunu kaleme almak kolay olmuyor. Zaten belleğimizde hiç çıkmayan yıllardır…

'Bunu da anlatsaydım' ya da 'şurası eksik' dediğiniz oluyor mu?

Kesinlikle, anlatamadığım o kadar çok şey var ki... O kadar işkenceyi, uygulamayı kaleme almak yetersiz kalıyor. Unuttuğum için değil, dile getirme, ifade etme sorunu var. Kelimeler, cümleler yetersiz kalır. Örneğin hiçbir ifadeyle Dörtlerin Gecesi izah edilemez. Aynı koğuşta, ihanetçilerle direnişçiler iç içe yaşıyor. 4 kişi kendini yakarken birileri de korkup gidip idareye teslim oluyor. Yine 60 yaşındaki bir insana yapılan işkence, içerisinde bulunduğu duygu ve hissettikleri…

Bunları ifade etmek gerçekten zor. Bir kitapla bu mümkün değil. 1980 ile 1984 yılları arasında 10 bine yakın insan kaldı. Eğer her birine yapılan işkence ve uygulamaları dinlerseniz yüzlerce kitap yazılır. Herkesin yaşadığı onlarca hikaye var. Hiçbiri de tekrar olmaz.

O dönemi anlatan '14 Temmuz' isimli bir film çekildi, izleyebildiniz mi?

Filmi gördüm. Birçok kitap yazıldı ama ilk defa böyle bir film çekildi. Eksikliklerine rağmen ilk olması açısından olumlu.

Kitapta da geçiyor; özellikle M. Hayri Durmuş, siyasi savunma için çok ısrar ediyor. O dönemde sizler için bu savunmalar neden önemliydi?

Kürdistan tarihinde isyanlar olmuş, benzer mahkemeler kurulmuş. Hiçbir zaman bu mahkemeler belgelere dökülmemiştir. Dönemin liderlerinin idam sehpasında söyledikleri birkaç kelime ile sınırlı kalmıştır. Bize bu miras bırakıldı. Hayri Durmuş ise bunun yetmeyeceğini biliyordu. PKK’nin çıkışı, Kürdistan davasının anlatılması gerektiğine inanıyordu. Onun için siyasi savunmaların bir fırsat olduğunu belirtiyordu. Hayri Durmuş, hep “Türkiye Cumhuriyeti sömürgeciliğini bu mahkemelerde yargılamamız gerekiyor” diyordu. Bunun için bazı tavizler bile verdi.

MAZLUM DOĞAN GÖRDÜ VE UYARDI

1981'deki açlık grevinden sonra tutsaklar için bir sessizlik dönemi başlıyor. 21 Mart 1982'de Mazlum Doğan’ın eylemi gerçekleşiyor. Mazlum Doğan’ın eylemi ne anlam taşıyor?

1981'deki açlık grevi anlaşmayla sonuçlandı. Esat Oktay verdiği sözleri yerine getirmedi. Ardından bir fiili direniş olduysa da bu yenilgiyle sonlandı. Mazlum Doğan, bu yenilgiden kısa süre sonra bir toparlanmanın olması ve direnişin başlaması gerektiğini düşünerek, örgütlemesini yapmaya başladı. Koşullar buna izin vermiyordu. Konuşma yasağı, tecrit, vs. bunun imkanı yoktu. Aynı hücredeki iki kişi bile konuşamıyordu. Öyle bir süreçteydi. Baş aşağıya bir gidiş vardı. Mazlum Doğan arkadaş, böyle bir tehlikenin olduğunu gördü. Örgütlü olarak da bir şeyin yapılması koşulları olmadığı için böyle bir eylem yapmaya karar verdi. Amacı, PKK kadrolarını ve bütün tutsakları uyarmaktı. Çünkü PKK, Kawa, Rizgarî ve Türkiye sol hareketlerinin hepsini bitirmek istiyorlardı. O da bu planı boşa çıkarmak için böyle bir eylem yaptı. Zaten mesajı da açık ve netti; 'Teslimiyet ihanete, direniş ise zafere götürür' diyordu.

Tutsaklar bu eylemi okuyabildi mi?

Bu aynı zamanda bütün tutsaklar için bir çıkış yolu ve ışık oldu. Zaten ardından direniş süreci başladı. 17 Mayıs’ta Dörtler, 14 Temmuz Ölüm Orucu Şehitleri ve ardından bir direniş silsilesi. Bir eylem, başka bir eylemi doğurdu.

Mazlum Doğan’ın bir mesajı da dışarıya yönelikti. Aynı zamanda Kürdistan’daki arkadaşlara da 'mücadeleyi yükseltin' çağrısıydı.

Bu eylem Kürdistan özgürlük mücadelesinde bir dönüm noktası mı?

Eğer Mazlum Doğan’ın eylemi olmasaydı tutsaklar uyanmayacaktı. Belki de PKK açısından çok olumsuz bir sürecin başlangıç noktası da olabilirdi. Zindanda yenilseydi herkes; dışarıdaki hareket, kadrolar, halk olumsuz etkilenecekti. Belki de mücadele bilinmez bir tarihe ertelenecekti. Onun için Mazlum Doğan’ın eylemi bir dönüm noktasıdır. Zaten Mazlum Doğan’ın eyleminden sonra Kürt Özgürlük Hareketi'nin kadroları, Ortadoğu'da toplantı yapıp 'bu bir çağrıdır' deyip harekete geçiyor.

MAZLUM DOĞAN TAM BİR DEVRİMCİYDİ

Mazlum Doğan’ın 36. ölüm yıl dönümü. Onun kişiliğine dair neler paylaşmak istersiniz?

Mazlum Doğan arkadaş, Hareket'in içerisinde seçkin bir insandı, tam bir devrimciydi. Oturuşu, kalkışı, bakış açısı, olayları analiz ediş düzeyi, gerçekten de esas alınan biriydi. Cezaevine girmeden önce de tanıyordum, birlikte kalmıştık. Kendisi bizim bölgeye geldiğinde bütün taraftar, kadro ve sempatizanlarda büyük bir heyecan yaratıyordu. Onun gelişiyle daha büyük mücadeleye sarıldığımızı çok iyi hatırlıyorum. Onun gittiği bütün bölgelerde bıraktığı iz buydu.

İHANET ETMEYEN KAHRAMANDIR

Mazlum Doğan, 14 Temmuz Direnişçileri ve Dörtler, bilinen Amed zindanının kahramanları… Peki ismi bilinmeyen kahramanlar var mı?

Diyarbakır cezaevinde teslim olmayan, ihanet etmeyenlerin hepsi isimsiz kahramandır. Yaşlı bir amca vardı. İsmi Abdurrahman Sevgat idi. O dönemde mahkemeler büyük mücadele alanıydı. Çünkü itirafçılar getiriliyor ve siz bir kelime bile konuşamıyordunuz. Konuşmaya başlarsanız coplanıyordunuz. Mahkeme başkanı, Abdurrahman Sevgat’ı kürsüye çağırdı, 'Sizin için PKK’li' diyorlar, ne diyorsun?' diye sordu. Bu amca da 'Ben PKK’li değilim ama PKK’yi seviyorum' diye cevap verdi. Bu amca politik biri değildi, savunma yapacak düzeyi de yoktu ama işkencenin sınırsız olduğu, vahşetin had safhada yaşandığı bir dönemde böyle bir ifade, bu cümleleri sarf etme bile başlı başına bir kahramanlıktır. Çünkü bu cümle yüzünden öldürülebilirsiniz. Burada birçok örnek var. Yine bir gün Esat Oktay yaşlı bir amcaya, 'copu al, Mehdi Zana otursun' diye talimat verdi ama bu yaşlı adam, 'almıyorum' diyerek reddetti. Bu ölüm nedeniydi. Kimse de hesap sormazdı, çünkü büyük bir kural çiğnenmişti. Emri yerine getirmemişti. Bu diğer tutsaklar için kötü örnek olacaktı ama adam yapmadı. Bu davranış büyük bir kahramanlık örneğidir. Buna benzer birçok örnek var.

14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişi'nde kaç kişi vardı?

İlk olarak mahkemede Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Ali Çiçek, Bedrettin Kavak ve Fuat Çavgun arkadaşlar başlattı. 6 kişiydiler. İki gün sonra 8 oldu ve sayı giderek çoğaldı.

Siz bu ölüm orucunda kaçıncı sıradaydınız ve kaç gün kaldınız?

Akif Yılmaz arkadaş ile birlikte eylemin başlangıcından iki gün sonra başladık. Mahkemeye gitmediğimiz için cezaevinde greve katıldık. 64 gün kaldım.

Amed zindanında işkenceler ne zaman son buldu?

Ocak 1981'den 1983'e kadar sistematik, 1983 ile 1990 yılları arasında ise zaman zaman operasyonlar, işkenceler, kısıtlamalar ve baskılar vardı. 1984'te de 5 arkadaş şehit düştü. Ocak direnişi diye geçiyor. İşkence ile katledilenler var, ölüm orucunda şehit düşenler oldu. Tek tip elbise giydirilme döneminde aylarca direniş sürdü.

O ÖLDÜRÜLÜNCE HALAY ÇEKTİK

Bugün de tek tip elbise dayatması var, ne diyeceksiniz?

Devlet, bu yöntemle psikolojik olarak seni suçlu konumuna itiyor; gardiyan ve idarenin karşısında enerjisiz bırakıp iradesizleştirmek istiyor. Sana biçtiği yaşamı giydiriyor. Bu anlayışı reddetmek gerekiyor. O dönemde bu yaklaşım bütün cezaevlerinde büyük bir direnişe neden oldu ve kabul edilmedi. Bugün de aynı şeyi dayatıyor. Bizim dönemimizde ders alınacak bir mirasımız yoktu ama şimdi büyük bir miras; muazzam bir direniş geleneği var. Bunu bugüne uyarlamak devrimci tutsakların görevidir.

Esat Oktay Yıldıran öldürüldüğünde neredeydiniz?

Diyarbakır cezaevindeydim. O zaman hücreler bölümündeki 35. koğuşta bir tünel çalışmamız vardı. O gün baskın yapılıp tünelimiz bulundu. Gece saat 23.00 civarıydı ve bizi havalandırmada toplamışlardı. Biz de idarenin bu tavrını protesto etmek için slogan atıyorduk. Tam o esnada yan koğuştan bir alkış sesi yükseldi. BBC radyosunda haberleri dinliyorlardı. Sandık ki bize destek için alkışlıyorlar. 'Ne oluyor' diye sorduğumuzda, 'Esat Oktay öldürülmüş' dediler. O zaman tüneli unutup halaya durduk. Sabah olduğunda hem tünelimiz bulundu hem de 120 arkadaşla birlikte Eskişehir’e sürgüne gönderildik. Tabii böyle olunca Esat Oktay Yıldıran için şenlik yapamadık…