Küçükbalaban: Kayseri’deki ırkçı saldırılar hedef gözetilerek yapıldı

Mültecilere yönelik ırkçı saldırıların başladığı Kayseri’de incelemelerde bulunan İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, saldırıların organize olduğuna, başka mahallelerden insan taşındığına ve reşit olmayan çocukların kullanıldığına dikkat çekti.

MÜLTECİLERE IRKÇI SALDIRI

Savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeli mülteciler, Kayseri’de başlayıp düğmeye basılmış gibi bütün illere yayılan ırkçı saldırılar nedeniyle tedirgin. Hem iktidar tarafından Avrupa’ya karşı şantaj aracı olarak kullanılan, hem sermaye için ucuz işgücü olarak sömürülen hem de ana muhalefet ve ırkçı partiler tarafından günah keçisi olarak hedef gösterilen Suriyeliler, burada saklanarak yaşamak ile Suriye’deki kaosa geri dönmek arasında sıkışmış durumda.

Irkçı saldırıların başlangıç noktası olan Kayseri’de incelemelerde bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, gözlemlerini ANF’ye anlattı.

Saldırıların kasti ve organize olduğuna işaret eden Küçükbalaban, burada tıpkı Hrant Dink’in katilinde olduğu gibi, tetikçi olarak yine çocukların kullanıldığına dikkat çekti.

‘SALDIRILAR ORGANİZE’

Kayseri’de başlayan ırkçı saldırıların üçüncü gününde Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ile eşbaşkanı olduğu İHD ile birlikte yerinde incelemelerde bulunan Hüseyin Küçükbalaban, saldırının organize olduğuna işaret etti. Kayseri’de ırkçı saldırıların olduğu Sahabey, Osmanlı, Eskişehir Bağları ve Danişmentgazi mahallelerinde incelemelerde bulunduklarını anlatan Küçükbalaban, büyük bir tedirginlik içinde yaşayan Suriyelilerin evlerinden çıkamadığını belirtti. Olayların çıkma nedeni olarak taciz iddiasını yerinde araştırdıklarını ifade eden Küçükbalaban, “İstismar iddiasının olduğu noktaya gittik ve oradaki Suriyelilerle konuştuk. İnsanlar bize taciz ile suçlanan kişinin 22 yaşında engelli bir birey olduğunu, zekasının çocuk düzeyinde olduğunu anlattılar” dedi.

 

‘AMAÇ SURİYELİLERİ YILDIRIP GÖÇ ETTİRMEK!’

Saldırıların organize bir biçimde sosyal medya üzerinden çağrı yapılarak gerçekleştirildiğine işaret eden Küçükbalaban, başka mahallelerden insanların pikap araçlarla grup halinde Suriyelilerin yaşadığı noktalara taşındığına dikkat çekti. Saldırıların hedef gözetilerek yapıldığını belirten Küçükbalaban, şöyle konuştu: “Maraş’ta katliam öncesi Alevilerin evleri işaretlenmişti. Burada doğrudan bir işaretleme olmasa da belli ki kimin nerede dükkanı olduğunu önceden bilen bir akıl var. Hedef alınan işletmelerin çoğunda Arapça tabela dahi olmamasına rağmen sanki önceden tespit edilmişçesine hepsi tahrip edilmiş. Burada ilginç olan durum ise hemen o işletmelerin yanı başında bulunan oralı esnafın camlarına tek bir taş isabet etmemiş olması. Mesela istismarın yaşandığı söylenen yerde, zincir market 101’in hemen üstünde Suriyelilerin işlettiği bir konfeksiyon atölyesi var. Konfeksiyonda hiçbir cam sağlam kalmazken, hemen altında bulunan 101’in camlarına tek bir taş bile atılmamış. Bu da saldırıların öyle spontane bir biçimde gelişmediğini, önceden hedefler belirlenerek nokta atışı diyebileceğimiz bir şekilde organize edildiğini gösteriyor. Yine konuştuğumuz bir kuyumcu, saldırıların ikinci gününde 20 kadar kadın ve çocuğu korumak için olaydan uzak olan Yeşilyurt köyündeki villasına götürdüğünü anlattı. Villasının çok fazla insan barındırmayan sakin bir yerde olduğunu, ama buna rağmen aynı gece bir araçla gelen bir grubun kendilerini silahla tehdit ederek villanın bahçesine molotof kokteyli attığını anlattı. Belli ki bu saldırılar, tıpkı 6-7 Eylül pogromlarına benzer bir şekilde Suriyelileri yıldırarak buradan göç ettirmek için organize edilmiş.”

‘SALDIRILARDA REŞİT OLMAYAN ÇOCUKLAR KULLANILDI’

Saldıranların ciddi bir oranının ise 18 yaş altındaki çocuklar olduğuna dikkat çeken Küçükbalaban, tıpkı Hrant Dink’in katili gibi saldırılar için reşit olmayan çocuk yaştaki gençlerin kullanıldığına işaret etti. Yoğun saldırılara rağmen iki gün boyunca hiçbir güvenlik alınmadığına da işaret eden Küçükbalaban, “Aynı kuyumcu, çarşı merkezindeki dükkanına taş atılırken, polislerin hiç müdahale etmediğini anlattı. Yine konuştuğumuz Suriyeli yurttaşlar, polislerin dışarıya çıkmamaları konusunda uyarı yaptığını ama üç gündür herhangi bir gıda yardımı da yapılmadığını anlattılar” dedi.

‘SURİYELİLER KORKUDAN EVDEN ÇIKAMIYOR’

Suriyelilerin korkudan evlerinden çıkamadığını, işe gidemediğini anlatan Küçükbalaban, “Evden çıkamayanların arasında yaşlıların, engellilerin olduğu ailelerle görüştük ve gözlerinde büyük bir korku vardı. Zaten orada yaşayan Suriyelilerin çoğu savaş çıktıktan sonra gelmiş, yani yıllardır burada yaşıyorlar, esnaflık yapıp, tarım işleriyle uğraşıyorlar. Ama şimdi korkudan işe gidemiyor insanlar” diye konuştu.

‘EYLEM VE ETKİNLİK YASAĞI SADECE KÜRTLER SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA MI AKLINIZA GELİYOR?’

Heyet olarak Kayseri’ye gitmeden önce valilikten, başsavcılıktan ve emniyet müdürlüğünden randevu istediklerini anlatan Küçükbalaban, ancak sadece başsavcılık kaleminin randevu vermeyeceklerini bildirmek için geri dönüş yaptığını, valilik ve emniyet müdürlüğünden ise herhangi bir geri dönüş yapılmadığını aktardı. Colemêrg Belediyesi gasp edildikten sonra gecenin bir yarısında jet hızıyla eylem ve etkinlik yasağı kararı alan valilerin, bu ırkçı saldırıları izlemekle yetindiğini belirten Küçükbalaban, “Diyelim ki birinci gün olaylara vakıf olamadınız ve gereken önlemleri alamadınız; peki ikinci gün neden eylem ve etkinlik yasağı kararı aldırmadınız? Bu eylem ve etkinlik yasağı kararı sadece Kürtler söz konusu olduğunda mı aklınıza geliyor?” diye tepki gösterdi.

‘SALDIRILARIN KÜRT MESELESİYLE ALAKALI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM’

Bu saldırıların zamanlamasının manidar olduğunu da vurgulayan Küçükbalaban, şunları kaydetti: “İktidarın, Suriye’nin içişlerine karışıp, ‘Esad’ı devireceğiz, Emevi Camisi’nde namaz kılacağız, oradaki desteklediğimiz gruplarla bir devlet kurulacak’ politikasında yaptığı, ‘Esad ile görüşebiliriz’ şeklindeki eksen değişikliği hem Halep, Efrîn’de beraber yürüdükleri gruplarda, hem burada Esad rejimi muhalifi Suriyelilerde bir huzursuzluk yarattı, hem de ana muhalefet CHP’nin, iktidarın ortağı MHP ve Ümit Özdağ’ın partisi gibi birkaç partinin sürekli Suriyelileri hedef gösteren ırkçı söylemleriyle oluşan fay hattını harekete geçirdi. Bu söylemlerden etkilenen ve belli merkezlerden yönlendirildiği anlaşılan ‘makbul yurttaşlar’ her zaman olduğu gibi devlete yardımcı olmak için istismar olayı bahanesiyle Suriyelilere yönelik saldırıya geçti. Ayrıca ben bu saldırıların Ortadoğu ve Kürt meselesiyle de bire bir alakalı olduğunu düşünüyorum.

Biliyorsunuz, Rojava’da 11 Haziran’da yapılacak seçimler Türkiye’nin müdahalesiyle ertelendi. Bu açıdan AKP’nin Esad ile yeniden görüşmesinin altındaki temel amacının Kürtlerin orada bir statü sahibi olmalarını engellemek olduğunu düşünüyorum. Zaten Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinlikte bir tampon bölge oluşturmaya çalışıyorlar. Bu saldırıların hedefi olan Suriyelilerin çoğu Sünni ve Esad rejimi muhalifi; onları tampon bölgeye yerleştirmek için paramiliter yöntemlerle yıldırmayı amaçlıyor olabilirler. Şimdi iktidar ve kendisine yakın olan medya kuruluşları bunun bir provokasyon olduğunu söylüyor. O halde bu provokasyonu kimlerin yaptığını ortaya çıkarmak da devleti yönetenlere düşmektedir.”

‘MUHALEFETİN YÜZDE 90’I MÜLTECİ KARŞITI’

Türkiye’de mültecilerin can ve mal güvenliğinin olmadığını vurgulayan Küçükbalaban, Zonguldak’ta kaçak maden ocağında çalışırken iş cinayetinde hayatını kaybeden Afgan Vezir Muhammed Nourtani’nin cesedinin patronlar tarafından yakılmasını ve en son Antalya’da katledilen 17 yaşındaki Suriyeli işçi Ahmed Hamdan Al Naif örneğini verdi.

Giderek yaygınlaşan mülteci karşıtlığını durdurabilecek ciddi bir muhalefet de olmadığını hatırlatan Küçükbalaban, şöyle konuştu: “Türkiye’de muhalefet diyebileceğimiz kesimin yüzde 90’ı mülteci karşıtı söylemlere sahip. Mülteciler, buradaki okullarda ayrımcılığa uğruyorlar, işyerlerinde ucuz işgücü olarak güvencesiz çalıştırılıyorlar, her fırsatta hedef gösterilip ırkçı saldırılara maruz kalıyorlar. Son 10 yıldır sürekli çıkan adli bir olay gerekçe gösterilerek bir topluluk yok edilmeye çalışılıyor. Ankara Altındağ’da da Kayseri’deki ırkçı saldırılara benzer olaylar oldu 2 sene önce, biliyorsunuz. Bu durum Türkiye’de en sağdan merkez sola, hatta sosyalist geçinen pek çok aydın, yazar ve kimi siyasi gruplara kadar bir mülteci önyargısı olduğunu gösteriyor. Ülkedeki sosyalistler, demokratlar, Kürtler, sivil toplum örgütleri, hukuk örgütleri bu davayı sadece bir hezeyan üzerinden gelişmiş bir olay olarak görmezlerse, üzerinde dururlarsa bu saldırıların arka planını da ortaya çıkarabilirler. Biz İnsan Hakları Derneği olarak Kayseri’de yaşanan ırkçı saldırıların faillerinin ve arkalarındaki organizatörlerin etkin bir şekilde soruşturularak ortaya çıkarılmasının takipçisi olacağız. Umarım bu saldırı olayı da benzer örneklerde olduğu gibi cezasızlıkla sonuçlanmaz.”