Önder Apo üzerindeki tecridin Türk devlet yetkilileri tarafından kabul edilmesinden bu yana, Türkiye'de süreç ve diyalog tartışmaları alevlendi. Önder Apo'dan 48 ay haber alınamadıktan sonra, önce yeğeni Ömer Öcalan daha sonra DEM Partili heyetle görüşme gerçekleştirdi. DEM Partili heyet daha sonra siyasi partilerle görüşmeler yaptı. Önder Apo'nun talebiyle gerçekleştirilen bu görüşmeler sonrası olumlu mesajlar verilse de henüz bir sürecin olmadığı, ancak bir yol arayışı olduğu açıklandı.
MEDYADA SAVAŞ DİLİ KULLANILIYOR
Tüm bu trafiğin içinde en çok tartışılan konulardan birisi de basının dili oluyor. Gerçekleştirilen bu görüşmelerle birlikte, yandaş basın, yoğun savaş dönemlerini aratmayacak bir dil kullanıyor. Kürtleri ötekileştiren, ayrıştıran, mücadelelerini ve öncülerini hedef alan, şeytanlaştıran bir dil kullanılmaya devam ediyor. Bu durum, toplumda ve bu sürece dair umudu olanlarda eleştirilere neden oluyor.
DEM PARTİ: AYRIŞTIRICI ÜSLUP İŞİMİZİ ZORLAŞTIRIYOR
DEM Parti heyeti, İmralı görüşmesinin ardından siyasi partilerle yaptığı görüşmelere ilişkin açıklamasında da bu konuya dikkat çekildi. Heyetten yapılan açıklamada, basının diline ilişkin şunlar vurgulandı: "Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşliğe odaklandığımız bu dönemde, yazılı ve görsel basında zaman zaman karşılaştığımız ayrıştırıcı ve önyargılı üslup ve bunun yarattığı spekülasyon alanı işimizi güçleştirmektedir. Bu sürece dair herkesin, her toplumsal kesimin beklentileri ve ümitleri olduğu kadar kaygıları, hassasiyetleri ve soru işaretleri de vardır. Bunun bilincindeyiz. Hal böyle iken, kulaktan dolma dahi denilemeyecek uydurma söylemleri üreterek dolaşıma sokmak ve yer yer ahlaki sınırları dahi zorlayıcı gündemler oluşturmaya çalışmak, olsa olsa sonucu itibariyle savaş çığırtkanlığına bağlanmaktır."
‘100 YILDIR KÜRTLERE KARŞI BU DİL KULLANILIYOR’
Konuya ilişkin ANF'ye konuşan Gazeteci Ali Duran Topuz, Türkiye'de medyanın son 10 yılda ağır bir dönüşüm yaşadığına dikkat çekti. Medyanın, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Kürtlere dönük özel bir dil kullandığını dile getiren Topuz, "Mesela 1920 ile 1950 yılları arasına baktığımızda, Kürtler için 'ilkel, eğitilmez, medeniyete ve insanlığa yakışır yanları olmayan' gibi tanımlamalar kullandılar. Hatta hayvanlar aleminden 'böcek, çekirge' gibi kavramlarla Kürtleri tanımladılar" diye konuştu.
‘1993’TE DE BENZER BİR DİL KULLANILDI’
Cumhuriyetin ilk yıllarından miras kalan bu olumsuz dilin, 1990'lı yıllardan itibaren sadece aşağılamak veya dışlamak için değil, aynı zamanda bir savaş dili olarak da kullanıldığının altını çizen Topuz, şöyle konuştu: “İlk çözüm süreci olarak adlandırabileceğimiz 1993 yılında, Turgut Özal’ın girişimiyle başlayan süreçte de gerek muhalif medya, gerekse hükümet yanlısı medyada da bu dili gördük. Bu ortak dil, ‘herhangi bir barış ihtimalinin kabul edilmeyeceği ve askerin bu duruma müdahale etmesi, hatta gerekirse darbe yapması gerektiğini ve Kürtlere hak ve özgürlüklerinin tanınmasının mümkün olmadığı’ şeklinde somutlaştı.”
‘ZEHİRLİ DİL KİRLİ SAVAŞIN BİR PARÇASI’
Basının, barış karşısında açıkça savaş propagandası yaptığını kaydeden Topuz, 90’larda kirli savaş olarak tanımlanan sürecin sadece ölümleri ve kayıpları değil, aynı zamanda basının zehirli dilini de tanımladığını belirtti. 2000’li yıllar itibariyle, özellikle de AKP iktidarıyla birlikte basının bu dilden uzaklaştığını; fakat 2010’lu yıllarla birlikte bu dile tekrar dönüldüğünü hatırlatan Topuz, özellikle Gezi süreci ve 2013’ten sonra, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren kullanılan ötekileştirici, aşağılayıcı ve küçümseyen dile dönüldüğünü söyledi.
‘İKTİDARIN İZİN VERMEDİĞİ HİÇ BİR ŞEYİ YAZAMIYORLAR’
On yıldır devam eden yoğun baskı sürecinden sonra, 2023 Ekim ayından itibaren ortaya çıkan tartışmalara atıfta bulunan Topuz, basının ilk etapta tedirgin ve temkinli yaklaştığına, fakat daha sonra bu tarihsel zehirleyici dili kullanmaya başladığına dikkat çekti. Yandaş basının, iktidarın izin olmadan hiçbir şey yazamadığını söyleyen Topuz, iktidar medyasıyla birlikte kendini muhalif olarak tanımlayan medyanın dilini de şu sözlerle eleştirdi: “Bu süreçte sadece iktidar dilinin zehrini ya da düşmanlığını görmüyoruz, iktidara muhalif olan medyada da bu dilin varlığını görüyoruz. Mesela CHP medyasının önemli bir kısmında, içinde farklı hareket edenler olsa dahi bu dili kullanıyor. Yine Ergenekoncu, ulusalcı medyanın dilinde de görüyoruz. Bir zamanlar ana akım medyada yer alıp şimdi serbest gazetecilik yapan isimlerde de bu saldırgan dili görüyoruz. Fatih Altaylı, Nevşin Mengü gibi isimler buna örnektir.”
‘TARİHSEL KİRLİ DİLİN GÜNCEL YANSIMASI’
Ahmet Hakan’ın, Rojava’da SİHA’lar tarafından katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i hedef aldığına vurgu yapan Topuz, bu durumu ‘kabulü imkânsız bir üslup’ olarak niteledi ve “Hal bu ki; savaş hukuku içinde silahlı olsalar bile, bu biçimde öldürmek hukuka uygun değildi. Gazetecilik yaptıkları gayet iyi bilinen gazetecilerin öldürülmesini bu şekilde savunması, tarihsel olarak Kürt meselesine dair kirli medya dilinin güncel bir örneğidir” diye ekledi.
‘BU DİLİ KULLANANLAR NE YAPTIKLARINI İYİ BİLİYORLAR’
Gazeteciliğin nasıl olması gerektiğinin iyi bilindiğini söyleyen Topuz, “Gazeteci, öncelikle taraf olmama pozisyonunu taşır. Sadece kişi, kurum ve çevrelerin tarafı olabilir. Kamu yararı, barışın, demokrasinin ve eşitliğin yanında yer alması gerekir ve kamuoyunu bilgilendirme vazifesini yürütmesi gerekiyor” dedi ve medyada bu zehirli dili kullananların, ne yaptıklarını bilerek yaptıklarını ve bilinçli bir şekilde bu dili tercih ettiklerini belirtti.
‘DEM PARTİ ZEHİRLİ DİLİ KULLANANLARA KARŞI TUTUM ALMALI’
DEM Partili heyetin görüşmelere ilişkin 17 Ocak’ta yaptığı açıklamada basının diline dönük eleştirilerine de dikkat çeken Topuz, “Basının bu dili sadece DEM Parti’yi değil, herkesi rahatsız etmeli. Kürtlere dönük olumsuz dil gündeme geldiği zaman, DEM Parti’den başka çok fazla kişi bu durumdan rahatsız olmuyor. Ayrıca DEM Parti’nin de bu konuda eleştirilmesi gerekiyor. Bu çirkin dil ve üslubu kullanan kişi ve kurumlara ‘itibarlı gazeteci’ muamelesi yapılmaması gerekiyor. DEM Parti’nin eleştirilerine katılıyorum ama eksik buluyorum. Aynı zamanda siyaseten bu dili kullananlarla iletişimi reddetmeleri gerekiyor” önerisinde bulundu.
'BOYUN EĞMEYENLER SUSTURULMAK İSTENİYOR’
Ali Duran Topuz, son olarak özgür basın emekçisi 4 gazetecinin gözaltına alınmasına ilişkin şunları söyledi: “Kendi sahip oldukları medyayı içerden dönüştürme, yozlaştırma, savaş, çatışma ve siyaset aracı haline getirme eğilimi var. Bunun da ötesinde bu durumu kabul etmeyen ve boyun eğmeden iş yapanları adli, idari, polisiye ve mesleki baskılarla susmaya zorlanması stratejisi izleniyor. Buna tanıklık ediyoruz.”