Yoleri: Tecridi giderek ağırlaştırdılar

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, İmralı'dan başlayan tecrit sisteminin kaldırılmak yerine giderek ağırlaştırılarak yayıldığını belirtti.

Adeta ölüm evlerine dönüşen cezaevlerinde hasta tutsakların durumu alarm veriyor. En son, kanser hastası Tahir Güldal’ın infazının ertelenmesinden 13 gün sonra yaşama veda etmesi, durumun vahametini bir kez daha gözler önüne serdi. Hasta tutsakların serbest bırakılması için her cumartesi günü Taksim’de F Oturum düzenleyen İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, acilen gerçek bir çözüm üretilmesi gerektiğinin altını çizdi.  

‘CEZAEVİNDE HASTALIKLARIN ARTMASININ NEDENİ DAYATILAN TECRİT’

Yoleri, cezaevlerinde dayatılan kötü koşullar nedeniyle hasta mahpus listesine yeni isimler eklendiğini belirtti. Özellikle İmralı’da başlayıp F Tipi Cezaevi tecrit sistemine geçilmesinden bu yana hasta mahpusların sayısının giderek arttığına dikkat çeken Yoleri, “Henüz F Tipi Cezaevleri inşa edilmeden önce İHD olarak tecrit sisteminin mahpuslar üzerindeki etkisini araştırdığımızda, tecridin cezaevlerinde bir işkence yöntemi olarak kullanıldığını ve bu durumun mahpuslarda hem bedensel hem ruhen bir parçalanma meydana getirdiğini tespit ettik. Tecridin özellikle psikosomatik rahatsızlıklara neden olduğunu ve bunun da bedene kanser, ülser gibi ağır hastalıklarla yansıdığını gördük” dedi.

Yoleri, cezaevlerindeki tecrit uygulamasının yanı sıra kötü beslenme, yetersiz havalandırma ve hijyen, temiz suya erişilememesi, stres faktörlerinin de hastalıkların hızlı ilerlemesine neden olduğunu belirtti. Bu hastalıklarda en olumlu etkenin ise dayanışma olduğunu ifade eden Yoleri, çoklu kalınan koğuşlarda tecrit koşullarına göre daha az hastalık olduğunu, bunun da birebir oradaki insan çokluğu ve dayanışmayla alakalı olduğunu kaydetti. Tecridin de zaten bu dayanışmayı ortadan kaldırmak için uygulandığını hatırlatan Yoleri, bu yetmezmiş gibi hasta mahpusların tedavilerinin engellendiğini, ilaçlarının verilmediğini, hastaneye sevk edilmediklerini, sevk edildiklerinde de kelepçeli muayene işkencesine maruz bırakıldıklarını söyledi.

‘TECRİDİ ORTADAN KALDIRMAK YERİNE AĞIRLAŞTIRDILAR’

Tecrit uygulamasını ortadan kaldırmak yerine daha da ağırlaştırdıklarına dikkat çeken Yoleri, yeni inşa edilen S ve Y Tipi cezaevlerinin, çoğunlukla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların tutulduğu yeni model tecrit hapishaneleri olduğunu vurguladı. Türkiye’de ifade özgürlüğü dahil her şeyin “terör suçları” kategorisine alındığına dikkat çeken Yoleri, infaz uygulamalarındaki eşitsizlik de buna eklenince, bu cezaevlerinde ağırlıklı olarak yine siyasi mahpusların olduğunu belirtti.

‘OLAYLARIN OLUŞ BİÇİMİ İNTİHARDAN BAŞKA ŞÜPHELERİ AKLA GETİRİYOR’

Bu kadar ağır sonuçlar yaratan tecridin kaldırılması konusunda çokça uyarılarda bulunduklarını hatırlatan Yoleri, ancak bu işkence yönteminin derinleştirilerek sürdürüldüğünü belirtti. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu hatırlatan Yoleri, tecridin insanın doğasına aykırı olduğunun altını çizdi. Son dönemlerde peş peşe yaşanan şüpheli ölümlerin tecrit hücrelerinde meydana geldiğini anımsatan Yoleri, şunları kaydetti: “Mesela bir kişi tutuklanıyor, aynı gün intihar ettiğini öne sürüyorlar. Bütün bu ölümlerin meydana gelmesi ve şüpheli olarak gösterilmesi de birebir bu tecrit koşulları nedeniyle oluyor. Çünkü hiçbir tanık yok; bir de olayların oluş biçimi, intihardan başka şüpheleri akla getiriyor. Garibe Gezer örneğindeki gibi. Bana baskı ve işkence yapıyorlar, beni öldürecekler, beni kurtarın diyordu. O nedenle işkence yöntemi olan tecrit mahpusların hem hastalanmalarına hem de ölmelerine sebebiyet veriyor.”

‘İNFAZ ERTELEME YASASI’NIN 16. MADDESİ DEĞİŞTİRİLMELİ’

Yoleri, İnfaz Erteleme Yasası’nın 16. maddesinde hem Adli Tıp Kurumu (ATK) raporunun şart koşulmasının hem de kişinin güvenlik açısından tehlike oluşturup oluşturmamasına dair prosedürün hasta mahpuslar açısından büyük bir engel teşkil ettiğini vurguladı. Bu maddenin acilen değiştirilmesi gerektiğini kaydeden Yoleri, şöyle konuştu: “ATK cezaevinde kalamaz raporu da verse güvenlik nedeniyle birçok hasta mahpus bırakılmıyor. Abdullah Turan bu konuda en çarpıcı örneklerden biri. Boyundan aşağısı felç olmasına ve hakkında ATK’nin cezaevinde kalamaz raporu vermesine rağmen Emniyet’ten savcıya giden ‘Toplum için tehlike oluşturur’ bilgisi nedeniyle infaz ertelemesi uzun süre engellendi. Dolayısıyla burada Turan’ın toplum için bir tehlike oluşturması değil, açıkça Emniyet’in düşmanca tutumu söz konusu. O nedenle, hastalık hali varsa ve hapishanede kalamayacağına dair hastane raporu varsa başka bir şeye gerek olmaksızın mahpusun iyileşinceye kadar dışarda kalabileceği şeklinde bir infaz ertelemesi düzenlemesine ihtiyaç var.”

‘OYALAMA DEĞİL DÜZENLEME BEKLİYORUZ’

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın hasta mahpuslarla ilgili yeni bir düzenleme yapacaklarına dair bir açıklamada bulunduğunu hatırlatan Yoleri, aradan üç ay geçmesine rağmen herhangi bir gelişme olmadığına işaret etti. 2022 yılının ilk 11 ayında, şüpheli ölümler dahil, tam 61 mahpusun yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Yoleri, “Biz buradan Adalet Bakanı Bozdağ’a bir kere daha sesleniyoruz; sözünüzü tutun, oyalama değil düzenleme bekliyoruz” dedi.