8 Mart’ı direnişle karşılamak

Sistemin büyük korkusu kadın mücadelesidir. Dolayısıyla 8 Mart‘ın Önderlikle buluşmaya vesile olacağına inanıyorum. 2019 baharı kadınların baharı, Önderlikle buluşma baharı olsun. Newroz da bu direnişin taçlanacağı gün olsun…

Kürdistan devrimi bir kadın devrimidir. Önderlik kadın özgürlüğüne büyük ölçüde yer verdi. Paradigmasının esasını, özünü oluşturan da Kadın Özgürlük ideolojisi ve ilkeleridir. Kürdistan Devrimi bu dinamikle, yani kadın öncülüğünde büyüdü. Dünyada da bu yüzüyle görünür oldu. Dünya kadın özgürlüğü ile Kadın Kurtuluş ve Özgürlük mücadelesini ilgiyle izliyor. Kadın özgürlük mücadelesi, bu yönüyle de evrenselleşti.

Jineoloji dünyanın bir çok yerinde ilgiyle karşılanıyor. Sadece ilgiyle karşılanmakla kalmadı elbette insanlar artık yaşamlarında bunu uyguluyor ve bununla oluşan değişimi görüyorlar. Zaten Önderlik, bilimsel gerçekliklerle Kadın Özgürlük Hareketi‘ni incelemeye aldı ve onu bilimsel bir tanıma kavuşturdu. Jineoloji, dünyayı değiştirip, dönüştürecek büyük bir yeni kapıdır. Yani Kadın Özgürlük Mücadelesi, mücadele biçimlerini, direniş biçimlerini, sınıfsal ve toplumsal mücadele biçimlerini baştan sona değiştirip, boyutlandırıp yeniden biçim veren bilimsel bir paradigmadır.

DAİŞİ KADINLAR YENDİ

Dolayısıyla bu direnişin kadınların öncülüğünde başlaması yeni bir şey değil. Kürdistan Devrimi bir bütünen Ortadoğu Devrimi‘ne dönüştü. Bunun öncülüğünü kadınlar yaptı ve evrenselleşti. Dünyanın başına gelmiş geçmiş en büyük bela olan DAİŞ‘in bitiş günlerini yaşıyoruz. Bu direniş kadınlar öncülüğünde başarıldı. DAİŞ‘in en büyük korkusu, kadın mücadelesiydi ve gerçekten de o korkularıyla yenildiler.

DAİŞ zihniyetinin devam ettiğini biliyoruz. Ama kadınlar öncülüğünde DAİŞ sistemi yerle bir edildi. Bu son derece önemli ve de çok tarihsel zaferdir. Dolayısıyla Leyla Güven öncülüğünde başlayan bu direnişin biz kadınlar açısından anlamı büyüktür. Bu direniş hamlesi, devrimin ve de şimdiye kadarki kadın öncülüğünde ortaya konulan direnişlerin devamı niteliğini taşıyor. Leyla Güven’in de belirttiği gibi bu direniş geleneği, Sara’lardan aldığımız bir mirastır. Kemal‘lerden, Hayri‘lerden, Sara‘lardan, Zilan’lardan, Beritan‘lardan edindiğimiz bir mirastır. Yine Rojava‘dan Arin Mirxan‘dan, Avesta‘dan, Viyan Peyman‘lardan edindiğimiz mirastır. Bu direniş ruhuyla devam ediyoruz. Motivasyonumuzun özü, kadınların öncülüğünde ortaya konan bu direniş ruhudur.

ÖNDERLİĞİ SAHİPLENMENİN BİR ANLAMI VAR

Kadınlar için Önderliğin anlamı farklıdır. Önderliğin kadınla paylaşımı sürekli özgürlük ve mücadele temelinde, özgür kadını yaratma temelinde oldu. Kadın Hareketi böyle oluştu ve bir sisteme dönüştü. Kürt Özgürlük Hareketinin bütün dünyada ilgi uyandırmasının sebeplerinden en önemlisi Kadın Özgürlük Mücadelesi‘dir. Dolayısıyla kadınların Önderliği sahiplenmesi, kendi özgürlüğünü sahiplenmesi olarak anlam kazanıyor. Özgürlüğümüzün kilidi, özgürlüğümüzün özü de Önder Abdullah Öcalan‘dır. Önderlik ile kimlik ve kişilik kazandık, örgütlü birey haline geldik. Bu açıdan bakıldığında, Önderliği sahiplenmemizin toplumsal ve tarihsel bir anlamı var. Biz kadınlar tarihsel köleliği Önderlik ile bilince çıkardık. Kadın, tarihsel ve toplumsal kölelik ve geriliğe karşı, Önderliğin verdiği bilinç, güç, irade ve geliştirdiği ideoloji ile bir duruş sahibi oldu.  Dolayısıyla kadının canını ortaya koyarak Önderliği sahiplenmesi son derece anlamlıdır.

Kadının Önderliği sahiplenmesi yeni bir durum değildir. Bu sahiplenmeyi, Uluslararası Komplonun daha ilk aşaması olan 1996 yılında Zilan’ın fedai çizgisinde görüyoruz. Zilan heval fedai biçimde sahiplenerek tanrıçalaşıyor. Zilan heval şahsında, Önderliği komplocu güçlere karşı en ileri düzeyde sahiplenmeyi, 90‘lı yıllarda görmek mümkündür. Bu sahiplenme fedai eyleminde somutlaşmıştır.

Tecrit sadece toplumsal ve tarihsel bir anlam taşımıyor. Aynı zaman kadın için bireysel bir anlamı da var. Biz kadınların Önderlik ile daha derin bir bağımız var. Önderliğe uygulanan tecrit, Önderlik sistemine uygulanan tecrittir. Önderlik düşüncesine, ideoloji ve paradigmasına uygulanan tecrittir. Aynı zamanda, savaş, soykırım konseptidir. Bu tecridin hedefinde, Kadın Özgürlük İdeolojisi, mücadelesi, hareketi ve dolayısıyla kadının kendisi vardır. Önderliğe dönük her saldırı kadını hedefler, her saldırı kadına saldırıdır. Bizim özgürlüğümüzün hem paradigmasal, hem ideolojik anlam ve ifadesi Önderliktir. Aynı zamanda özgürlüğümüzün fiziksel anlamı da Önderliğimizdir. Önderliğimizin tabi ki fiziksel olarak da özgürlüğünün sağlanması için mücadelemizi yükselmek istiyoruz ve de yükseltiyoruz.

Leyla Güven öncülüğünde başlayan hamlenin böylesi tarihsel bir anlamı var. Ve aynı zamanda komplonun 20. yılına girdik. Önderlikten fiziksel anlamda ayrıyız. Önderlik 20 yıldır İmralı tecrit sistemi altında, büyük bir direniş sergiliyor. Özeleştirimiz olması açısından bu hamlenin geç kalınmış bir hamle olduğunu da belirtmek istiyorum. Ama Önderlik şahsında bu komployu ele alırsak, direnişi 20 yıldır sürüyor.

TECRİDİ KIRMAK FAŞİZMİN ÇÖKÜŞÜ OLACAKTIR

Komployu uluslararası yanıyla ele aldığımızda, karşımızdaki sistemin nasıl örüldüğünü anlamak mümkün. İmralı tecrit sistemi son derece iyi şekilde örülmüş. Uluslararası güçlerin içinde bulunduğu yani Avrupa‘nın, Amerika’nın, İngiltere‘nin akıl hocalığını yaptığı, ördüğü bir sistemden bahsediyoruz. Önderlik, Uluslararası komployu ve İmralı sistemini en iyi şekilde ifade etti. Bunu ifade ederken “Biz Uluslararası bir komplo ile mücadele ediyoruz aslında“, demiştir. Tecrit, devam eden uluslararası komplonun bir boyutudur. Dolayısıyla biz “tecriti kıralım“ dediğimizde aslında mücadele ettiğimiz şey “komplo sistemidir“. Mücadele ettiğimiz, 20 yıldır İmralı‘da uygulanan tecrit, izolasyon, işkence sistemi ve rejimidir. Bu tecrit sadece İmralı ile sınırlı kalmamış ve topluma, kadına, halklara uygulanmıştır. Savaş konsepti olarak bölgeye yayılmıştır. Sadece bölgeyle de sınırlı kalmadı. Türkiye‘de, Erdoğan‘ın dikta rejimi ve AKP ile dünyayı tehdit eden faşist bir iktidara dönüştü. Bu faşist rejimin elbette en büyük ortağının MHP olduğu unutulmamalıdır. Yani bu faşist rejim tecrit üzerinden kendisini yaşatıyor. Dolayısıyla bizim için tecritin çok boyutlu gerçekliği ve kilit bir anlamı var. Tecrit bu faşist rejimin gelişmesi ve derinleşmesinin, en önemli stratejisidir.

Bütün bu gerçekliklerin paralelinde tecritin kırılmasını hedefliyoruz. Tecrit ile başlayan bu süreçlerin tümü ancak tecridin kaldırılması ile tersine çevrilebilir. Tecridin kırılması bu savaş konseptinin sona ermesi, Türk devletinin devreye koyduğu “Çökertme Planı”nın boşa çıkarılması anlamına gelir.

Şu anda Türkiye ve Kürdistan‘da; kadınlara, halklara, emekçilere, aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere, farklı inanç gruplarına yani muhalif ve de ötekileştirilen her kesime karşı ciddi saldırılar söz konusudur. Tekçi zihniyet yaşamın her alanında kendisini dayatıyor. Ekonomi, sosyal yaşam, kültürel alan olmak üzere her alanda bu saldırı ve baskıyı görmek mümkün. Dolayısıyla “tecrit“ dediğimiz şey bütün bunları ifade ediyor. Sadece bir kişi üzerinde tanımladığımız bir gerçeklikten bahsetmiyoruz. Sadece kişisel bir meseleden bahsetmiyoruz. Önderliğimiz şahsında somutlaşan saldırı “tecrittir“ ama bu bir komplo sistemi ve bu sistemin devamı şekilde gerçekleştiriliyor. Buna karşı mücadele Türkiye‘de, Kürdistan‘da ve Ortadoğu‘da, demokrasi mücadelesi anlamına geliyor. Bu bağıntının iyi görülmesi ve anlaşılması gerekir. Bu bağıntı anlaşılmadan, direnişimizin anlaşılması da eksik kalacaktır.

FAŞİST BLOK SON GÜNLERİNİ YAŞIYOR

Kapsamı büyük olan bu tecride karşı direnişimizin de bütün bu kesimlerce anlaşılması, sahiplenilmesi ve büyütülerek her alana yayılması sağlanmalıdır. Bütün bu kesimler, AKP–MHP faşist rejimi tarafından, nefes alamayacak noktaya getirilmiş durumdadır.

Bütün bu baskı ve saldırılara bakıp bu faşist bloğun güçlü olduğunu düşünmemek gerekiyor. Bu faşist rejimin bu kadar saldırganlaşmasının temel nedeni, son günlerini yaşamasından kaynaklıdır. Bütün bu saldırı ve baskılar, faşist rejim ve iktidarının çok zor durumda olduğunun da göstergesidir. Çünkü elindeki bütün imkanları seferber etmiş, varlığını ortaya koymuş durumda. Kürt halkına ve kendi dışındaki herkese karşı yürüttükleri bu savaşı, kendileri için bir beka sorunu yani varoluş–yokoluş meselesi olarak gördüklerini, durmadan dile getiriyorlar.

ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ KADINLARA EMANET

Bu mücadelenin baharın ilk ayı ve de 8 Mart‘ı kapsaması bizleri farklı şekilde heyecanlandırıyor. 8 Mart‘ta kadınlar, bu direniş ruhu ile alanlara çıkacak. Kadınlar öncülüğünde başlayan bir direniş hamlesi yaygınlaşarak, dünyada ses getirerek, etkili bir direniş olarak devam ediyor. Açlık grevleri böylesine bir anlama sahip. 8 Mart‘ta da biz inanıyoruz ki, direnişimiz kadınlar tarafından alanlarda sahiplenilecektir. Kadınların öncülüğünde alanlarda, büyük direniş hamlesine dönüşecektir. Buna inancımız tamdır. Ayrıca seçimin odağında da bu mücadele vardır. Türkiye ve Kuzey için esas ve stratejik olan mesele tecrittir. Bu savaş ve saldırılar tecrit ile başladı. Faşizm tecrit üzerinden toplumsal zeminini oluşturdu ve kurumsal bir nitelik kazandı.

Bu direnişle topluma nefes aldırmaya çalışıyoruz. Leyla yoldaşımızın öncülüğünde başlayan bu direniş aynı zamanda faşizme karşı direnen kesimleri de canlandırdı. Direnişimizi, sahiplenme var. İnanıyorum ki, 8 Mart ile birlikte daha geniş kitlelerce sahiplenilecektir. Ve bunu da kadınlar sağlayacak. Tabi ki, kadınlar bu mücadelenin ve devrimin garantisidir. Önder Öcalan da bunu hep böyle tanımladı. Kadın Özgürlük Hareketini, PKK hareketinin bir teminatı ve garantisi olarak da gördü. Bu doğru bir şeydir. Önderlik oluşturduğu mücadele sistemini kadınlara emanet etti aslında. Kadınlar bu direniş hamlesini 8 Mart ile birlikte büyüteceklerdir. Direniş 8 Mart‘ta büyüyerek, Newroz‘da her yanı saracaktır. Birbirini tamamlayan iki direniş günüdür. Kadınlar önce baharı direniş coşkusuyla alanlarda karşılayacak. Leyla Güven’in öncülüğündeki bu direnişimiz 8 Mart ve Newroz‘a damgasını vuracaktır. Bu tarihsel direniş, dönemi ve sonrasında bir çok şeyi değiştirme potansiyeline sahip bir direniştir. Değiştirdiğine de hepimiz birlikte şahitlik ediyoruz.

SAHİPLENME VAR AMA YETERLİ DEĞİL

Leyla Güven arkadaşımızın direnişe geçtiği ilk tarih olan 8 Kasım‘dan bu yana Avrupa‘da açlık grevi direnişi halkımız tarafından sahiplenildi. Direniş Avrupa‘da, Strasbourg merkezli başlayıp yaygınlaşınca, birçok merkezde eylemler yaygınlaştı. Bu bir hareketlenme de yarattı. Avrupa kitlemiz örgütlü bir kitle ve sürekli ayakta olan bir kitledir. Fakat direnişe istenilen düzeyde sahip çıkıldığını söylemek zor. Bu sahiplenme yeterli düzeyde olsaydı, açlık grevi eylemleri devam ediyor olmazdı. Başarmış olurduk. Direnişimiz bütünlüklüdür ve parçalar birbirini tamamladığında amacına ulaşır. Dolayısıyla parçalar bir araya gelip bir bütünü tamamlarsa sistemi, tecritte rol oynayan, taraf olan güçleri zorlar ve tutum değiştirmelerine neden olur.

Ciddi bir uyanış, sahiplenme ve de eylemsellik var. Son günlere baktığımızda Köln‘de, Berlin‘de kitlesel eylemler ortaya konuldu. Keza Uğur Şakar’ın eylemi söz konusu. Fakat karşımızdaki durumu değiştirmeyip tecridi kıramadığımıza göre, yetersiz olduğunu söylemek mümkündür.

Bizler bir eylem ve de dolayısıyla bir direnişteyiz. Buradan neler yapılabilineceğine dair çok şey söylememiz mümkün değil. Ama sürece cevap olacak nitelikli eylemlerin yapılması gerektiği ortadadır. Direnişimiz devam ediyor, halkımız eylemde ve meydanlardadır. 8 ve 21 Mart tarihlerinde bu direniş ruhu eylemselliklerle büyünleşecek ve daha büyük bir coşku ve moral ile sonuca ulaşacaktır. Ama direnişi büyütmemiz gerekiyor.

NEWROZ'DA DİRENİŞİ TAÇLANDIRALIM

Son olarak şunu eklemek istiyorum. Leyla Güven ve açlık grevindeki kadın yoldaşlar şahsında yine özellikle DAİŞ‘e karşı savaşan YPJ‘li, YJŞ‘li kadınlar şahsında, en başta da canlarını feda eden şehit arkadaşlar şahsında, herkesin 8 Mart‘ını kutluyorum. 8 Mart bir direniş günüdür. Direniş mesajlarının verildiği bir meydandır ve erkek egemen sistemine meydan okumanın günüdür. Ama kadınlar açısından mücadele bir gün ile sınırlı değildir. Apocu kadınlar DAİŞ‘e karşı savaşta zafere ulaştı. Leyla Güven şahsında kadın iradesi zindanlarda, dağlarda ve her cephede canlı ve güçlü, sistemin üstüne üstüne yürüyor. Sistemin büyük korkusu kadın mücadelesidir. Kadın mücadelesi bu direnişle birleşince karşımızdaki güçlerin korkmaması mümkün değil. Dolayısıyla 8 Mart‘ın Önderlikle buluşmaya vesile olacağına inanıyorum. 2019 baharı kadınların baharı, Önderlikle buluşma baharı olsun. Newroz da bu direnişin taçlanacağı gün olsun…

Kaynak: Yeni Özgür Politika