Türkiye, mart ayında ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini duyurmasının ardından, 10’uncu yılına giren sözleşmeden 1 Temmuz'da çekildi. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile açıklanan karar öncesi kadınlar sokaklara indi, seslerini duyurmaya çalıştı fakat AKP ve MHP iktidarı geri adım atmadı.
Sözleşmeden çekilme kararı açıklandığı aynı günlerde kadın cinayetleri art arda gelmeye devam etti. İktidar “bizim yasalarımız var” dedi fakat sözleşmeden henüz tek taraflı çekilme dahi sağlanmadan birçok kadın, koruma kararı aldırmak için gittiği karakollardan şiddet gördükleri evlere geri yollandı.
DÖRT AYDA 130’A YAKIN KADIN KATLEDİLDİ
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy önceki gün yaptığı bir basın açıklamasıyla AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çekilme kararını ilk açılmasından bu yana, 4 ayda toplam 124 kadının katledildiğini ifade etti. Ersoy’un açıklama yaptığı 12 Ağustos dahil, sadece iki gün içinde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 5 kadın daha katledildi.
Son olarak Azra Gülendam Haytaoğlu’nun Antalya’da vahşice katledilmesi yankı uyandırsa da bunun önüne geçecek önlemlerin alınmadığı Eda Nur Kaplan’ın intihar etmesiyle bir kez daha ortaya çıktı. Kaplan’a cinsel saldırıda bulunan iki kişinin etkin soruşturma olmaksızın salınması üzerine genç kadın çaresiz kaldığını düşünerek intihara sürüklendi.
AÇIKLANDIĞI GÜNÜN ERTESİ ÜÇ KADIN CİNAYETİ İŞLENDİ
Bu cinayetlerin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla doğrudan bağlantısı var diyen Kadın Savunması’ndan Tuğçe Özçelik sadece 4 ayda meydana gelen bu tabloyu ANF’ye değerlendirdi: “İktidar 1 Temmuz itibariyle tek taraflı olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Bu tarihten itibaren kamusal alanda, evlerde ya da sokaklarda kadınları şiddetten koruyacak mekanizmaların bir kısmını kaybetmiş olduk. Azra’nın da Eda Nur’un da katledilmesinde sebebi elbette sözleşmeden çıkılması; ama bizler daha sözleşmeden çıkılmadan Erdoğan’ın ‘çıkacağız’ açıklamasının hemen ardından 3 tane kadın cinayetine şahit olduk. Keza bugünlerin geleceğini biliyorduk.”
EDA NUR’UNKİ İNTİHAR DEĞİL CİNAYETTİR
İstanbul Sözleşemesi’nin koruyucu ve aynı zamanda şiddet konusunda caydırıcı bir etkiye de sahip olduğunu dile getiren Özçelik şunları söylüyor: “Sözleşme koruyucu olduğu kadar aynı zamanda şiddet faillerine de kadınların yalnız ve korumasız olmadığını gösteriyordu. Şiddetin ortaya çıkmasını da engellemeye odaklı bir sözleşmeydi, yalnızca şiddet anından sonrasını değil öncesini de kapsıyordu.”
Toplumdaki cinsiyet eşitsizliği ile de mücadele eden eğitimden kamusal alana birçok yeri düzenlemeye çalışan bir sözleşme olduğunu vurgulayan Özçelik, sözleşmenin hayati önemine dikkat çekti.
“O yüzden üstüne basarak ifade etmeliyiz ki Eda Nur Kaplan intihar etmeye zorlandı, hatta bu bir cinayettir. Azra hakeza vahşice katledildi. Bu cinayetler sözleşmenin varlığının ne kadar elzem olduğunu bir daha gösterdi. Öte yandan sözleşmeyi var olan haliyle yeterli bulmadığımızı biz zaten ifade ediyorduk. O yüzden Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden imzalaması bizim için yeterli değil, hükümleri de uygulaması lazım. Kadınlar zaten sözleşme tartışmasına hükümleri uygula diye başladı” diyen Özçelik kadınların 1 Temmuz’da hem İstanbul Taksim hem de birçok ilde sokaklara çıkarak sözleşmeye sahip çıktığını hatırlattı.
“Evet, bu iktidar kadınları savunmasız bıraktı, çözülen İslam kardeşliğini sağlamak için böyle bir adım attı; ama kadınlar da sokakta ve her yerde dayanışmayı gösterdi” diyen Tuğçe Özçelik şunları dile getirdi: “Evet, biz Azra’yı ya da Eda Nur’u yaşatamadık ama 1 Temmuz’dan sonra karakola giden kadın için mekanizmaları uygulatacak şey kadın dayanışması. Bizler evde şiddete maruz kalınca artık bağırdığımızda sesimizi duyacak bir komşumuzun olduğunu biliyoruz. Hala İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması ve etkin uygulanması için mücadelemiz devam ediyor ama sözleşme yoksa kadın dayanışması var.”