GÖRÜNTÜLÜ

Ehmed: Suriye Federal bir yapıya dönüşüyor

MSD Eşbaşkanı İlham Ehmed, Suriye’nin 3 federal bölgeden oluşacak bir yapıya dönüştürüleceğini söyledi. Ehmed “Kimse QSD’nin nerede ilerleyeceğini sorgulayamaz” diyerek de önemli mesajlar verdi.

MSD Eşbaşkanı İlham Ehmed, Suriye’nin 3 federal bölgeden oluşacak bir yapıya dönüştürüleceğini söyledi. “Cenevre-3 olmayabilir” diyen Ehmed, son yaşanan askeri gelişmelerin bölgenin şekillenmesinde önemli role sahip olduğunu belirtti.

Demokratik Suriye Meclisi Eşbaşkanı (MSD) İlham Ahmed, Rojava’da yaşanan son askeri gelişmeleri, Türkiye’nin Rojava’ya dönük saldırılarını, Cenevre-3’ün geldiği aşamayı be birçok önemli noktayı ANF’ye değerlendirdi.

TÜRKİYE SURİYE’DE ÇÖZÜM İSTEMİYOR…

Türkiye’nin Rojava’ya yönelik son dönemde yoğunlaştırarak geliştirdiği saldırılar ne anlanma geliyor, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin Rojava’ya dönük saldırıları yeni değil. Türkiye uzun bir dönemden beridir Rojava’ya saldırıyor. Rojava devriminin başından bugüne kadar Türkiye Rojava’ya dönük düşmanca bir politika içerisinde.

Rojava’da siyasi bir iradenin oluşmasını ve buradaki sorunların çözülmesini istemiyor, bu çerçevede de Rojava’ya dönük her türlü saldırı içerisine giriyor.

Türkiye Rojava’ya dönük saldırıları kimi zaman çetelere destek vererek yaparken kimi zaman da bölgeye top ateşleri yapıyordu. Son dönemde bu top atışlarını çeşitli gerekçelere dayandırarak giderek daha da artırıyor.

SALDIRLARIN NEDENİ AZEZ DEĞİL…

Türkiye son dönemdeki saldırılarının gerekçesini Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) Azez’e yönelik askeri operasyonlarına bağlasa da ama gerçekte öyle değil.

Türkiye’nin saldırılarının gerçek nedeni gelinen aşamada Türkiye’nin Suriye’de yürütülen politikanın bir bütün olarak dışında kalması ve Suriye üzerinden yaptıkları bütün hesapları boşa çıkmasından kaynaklı yeniden Suriye’de yürütülen politikaya bir gerekçe göstererek ortak olmak istemesidir.

Bu bölgedeki muhalif grupların büyük bir çoğunluğu El-Nusra Cephesi’nden emir alıyor. Bu grupların hepsi Türkiye’nin bugüne kadar kol kanat gerdiği gruplardır. Bu grupların kendi siyasi bir programları olmadığı gibi taşeron örgüt konumundalar. Bu durumda olduklarından kaynaklı Rusya bunların olduğu bölgeye saldırdığında hepsi kaldıkları bölgeleri terk ederek kaçtılar. Bu durum yaşanınca rejim güçleri de gün geçtikçe daha da ilerliyor.

Peki, bu durum karşısında QSD’nin tutumu nedir?

Burada Demokratik Suriye Güçleri’nden beklenen boşaltılan yerlerin alınarak Rejim güçlerinin bu kadar ilerlemesinin önünün kesilmesidir. Bu çerçevede de QSD rolünü oynuyor. Fakat bu gelişme karşısında Türkiye büyük bir rahatsızlık içerisine girerek Rojava’ya yönelik saldırılarını daha da artırdı. Türkiye bu saldırılarla uluslararası güçlere ve bölge devletlerine ‘Bakın benim burada bir ağırlığım var ve beni ciddiye almalısınız’ demeye getiriyor.

TÜRKİYE ROJAVA’YA GİRME BAHANESİ ARIYOR…

TAK’ın Ankara’da gerçekleştirdiği eylem ardından Türkiye hemen YPG’yi suçladı, burada ne amaçlanmak istendi?

Ankara’da yapılan saldırının ardından Türkiye hemen asılsız bir şekilde YPG’yi suçlayarak YPG’yi uluslararası güçler gözünde terörist örgüt olarak gösterme cabasına girerek Rojava’ya girme bahanesi yaratmak istedi. Türkiye bu yöntemle QSD’ye verilen uluslararası desteğin ve askeri anlamda yaşanan ortaklaşmanın önüne geçmek istedi.

Saldırıyı yapanın Amudeli olduğu ve YPG ile bağlantılı olduğu yönelik asılsız bir iddia ortaya atarak bir senaryo yaratmak istediler ama bu senaryo tutmadı. Bu yöntemle uluslararası güçlerle hemen iletişime geçtiler ama bu güçlerin net tavırları ile karşılaştılar.

Söyledikleri hepsi asılsız bir kurmacadan ibaret çünkü YPG en zor koşullarda Kobanê’nin bombardıman altında tutulduğu bir dönemde dahi Türkiye’yi kendilerine hedef yapma gibi bir politika gütmedi.

Şimdi YPG daha bir rahat döneminde, ‘Türkiye içinde bir eylem yapma’ gibi bir stratejisi yok. YPG’nin temel stratejisi DAİŞ’e karşı savaşmak, onları bitirmek ve Suriye’de demokratik bir değişimi gerçekleştirmektir.

Zaten Türkiye’nin ortaya attığı bu iddiaya kimse inanmadı. Kurdukları senaryo da boşa çıktı.

TÜRKİYE’NİN ASIL KORKUSU AZEZ İLE HALEP YOLUNUN KAPANMASIDIR…

Türkiye özellikle neden Azez’e bu kadar önem veriyor veya gerçekte asıl mesele Azez mi?

Türkiye Azez kapısını kontrol etmek istiyor. Çünkü oradan çetelere destek amaçlı silah geçiriyor.

Türkiye’nin bu konudaki rahatsızlığı Azez ile Halep arasındaki yolun kapanmasıdır. Türkiye politikasını o kapıdan Halep’e oradan da tüm Suriye’ye yayabiliyordu. Bu yol kapandıktan sonra sıkıştılar ve Azez’i gündemleştirmeye başladılar. Azez’in bu politika dışında Türkiye için başka büyük bir anlamı yok.

KİMSE BİZİM BU BÖLGEDE NEDEN İLERLEDİĞİMİZİ SORGULAYAMAZ…

Ama iyi bilinmeli ki DAİŞ terörünün olduğu her yerde QSD güçlerinin eylemleri devam edecek. Şu ana kadar QSD güçlerinin ilerledikleri yerler El-Nusra’nın olduğu bölgelerdir. Nusra terör listesinde yer alıyor. Hiç kimse bizim bu bölgede ilerlediğimizi sorgulayamaz.

QSD’nin girdiği yerlerde Nusra cephesi vardı zaten Nusra ile beraber olmayanlar QSD güçleri ile birleşip kendilerini savunuyorlar.

Amacımız Nusra ile beraber olmayan güçleri bir araya getirerek birlikte ister DAİŞ olsun ister Nusra olsun bunlara karşı sert bir mücadele yürütmektir.

BOMBARDIMANLAR DURDURULMALI BİZİM DE SABRIMIZIN BİR SINIRI VAR…

Türkiye’nin saldırıları devam ederse buna karşı tavrınız nasıl olacak?

Türkiye’nin bu politikasını sürdürebileceğini düşünmüyoruz. Çünkü Türkiye kendi içindeki sorunları çözememiş durumda ve kendi için de ağır sorunlar yaşıyor. Aslında bu kadar büyük yaygara koparmasının nedeni kendi içinde yaşadığı bu durumu dünyadan gizlemek içindir de aynı zamanda. Türkiye’de sivil halka yönelik bir saldırı durumu yaşanıyor.

Amed, Sur, Nusaybin, Cizre ve Silopi olmak üzere her tarafta Türk devleti sivillere yönelik bir katliam yapıyor ve bu durum dünya gündemine girmiştir. Bundan kaynaklı Türkiye’ye yönelik eleştiriler var ve bu eleştirilere karşı kendi yaptığı hataları gizlemek için dünyanın dikkatini bu konudan alıp Rojava’ya çevirmek istedi.

Türkiye bu yönlü saldırılarını terk etmek zorundadır. Afrin’i bombalamaya hakkı yoktur. Ya da içinde sivillerin bulunduğu Tıl-Rıfat’a saldırı yapmaya hakkı yoktur. Zaten bunlar Türkiye’nin çıkarına da değildir. Türkiye bir an önce bu tutumundan vazgeçmelidir. Artık şuna ikna olmalı; komşuları, yani sınırında yer alanlara istediği zaman bombardıman yapamaz. Burası farklı bir bölge, farklı bir sınır, farklı bir ülkedir. Bu ülkenin, bu sınırın bir saygınlığı var. Türkiye uluslararası kurallara saygı göstermelidir. BM’de Türkiye’ye uluslararası kurallara uyma çağrısında bulundu. Bu çerçevede bizim tarafımızdan bu işi büyütme gibi bir politikamız yok. Bunun aksini yapıyoruz.

Şimdiye kadar Türkiye’ye karşı savaş ilan etmedik bundan böyle de böylesi bir yaklaşım sergilemeyeceğiz. Ancak bu bombardımanları durdurmaları gerekir. Bizim de sabrımız bir yere kadardır.

QSD’nin son dönemdeki yaptığı askeri hareketler hangi boyutta ve çetelerden temizlenen bölgeler nasıl bir öneme sahip?

Suriye’de DAİŞ’ten kurtarılan bölgeler uluslararası güçlerin ve Suriye halklarının desteğiyle olmuştur. QSD’ güçlerinin şimdiye kadar terör karşısında gösterdiği başarılar bütün dünyaya bir örnektir. Suriye içinde teröre karşı savaşabilecek tek ve en etkili güç QSD’dir. Herkes bunu söylüyor ve uluslararası bütün güçler bu gerçekliği görüyor. QSD tarafından özgürleştirilen bölgelerde, o bölgelerin kendi kendilerini yönetecek bir sistem ortaya konuluyor ve var olan bütün seslere hitap ediliyor. Bu da etkisini gösteriyor.

‘DAİŞ’İN YUVASI DAĞITILDI HEDEF RAKKA’DIR’

Şeddade özgürleştirildiğinde DAİŞ’in yuvası neredeyse dağıldı. Rakka kalmış ve zaten o da hedeftir. Bu şekilde DAİŞ bütün Suriye’de temizlenecek. Diğer kısımlar yani Cerablus ve Mıncıp gibi yerlerin temizlenmesi de gelecekte tartışılacak konulardır.

Kazanılan bu askeri başarılar beraberinde siyasi yönden de bir gelişmeye neden oluyor. Teröre karşı elde edilen zaferler Suriye’de beraberinde demokratik bir değişimi de beraberinde getiriyor.

Özgürleştirilen bölgelerin yönetimi oradaki halklara teslim edilerek, bölge meclisleriyle doğrudan demokrasinin yolu açılıyor. Halk bu şekilde kendi iradesini ortaya koyabiliyor ve yaşamda varlıklarının bir etkisinin olduğunu hissediyorlar. Yaşanan bu durum gelecekte Suriye’nin tamamında kurulacak sistemde oynanacak rolün önemini ortaya çıkarıyor.

ATEŞKESİN OLUP OLMAYACAĞI BELLİ DEĞİL…

Uluslararası Suriye Destek Grubu içinde bulunan ülkelerin Munih’te yaptığı toplantının ardından alınan kararlar doğrultusunda Suriye’de ateşkes durumu tartışılıyor bu durum gerçekleşir mi veya bunun yansıması Rojava’ya nasıl olacak?

Ateşkesin olup olmayacağı belli değil. Munih toplantısında “Taraflar arasındaki düşmanca eylemler durdurulmalı” diye bir karar çıktı. Bu şu anlama geliyor Nusra Cephesi ve DAİŞ bu anlaşma içerinde değil. Yani bu ikisine karşı mücadele sürecek ama diğer muhalif gruplarla rejim arasındaki çatışmalar durdurulmalı.

Bu karar alındığı zaman Türkiye’nin bütün politikası çöktü. Desteklediği örgütlere karşı savaş kararı alınması ve kendi denetiminde olan muhalif grupların bu anlaşmaya sıcak bakmasında kaynaklı Türkiye bir çıkmaza girerek Rojava’ya saldırmaya başlayarak Suriye’de savaşın devam ettirilmesini istiyor.

Alınan bu kararın ardından Rusya ve ABD bir araya gelerek kime karşı savaşı sürdüreceklerini tartıştı. Çünkü kime karşı savaş sürdürüleceği noktasından gruplar üzerinde bir anlaşmazlık var. Yani Nusra Cephesi yanında başka gruplarda var bunlarında terörist olarak isimlendirilmesi noktasında bir anlaşmazlık var. Bundan kaynaklı diyebiliriz ki ateşkesin uygulanması çok zahmetli bir iştir.

Bu durumun Rojava’ya yansıması ise Rojava’daki güçler şimdiye kadar DAİŞ’e karşı savaşıyor. DAİŞ’e karşı bir ateşkes durumu zaten söz konusu olamaz bu anlamda Rojava’daki mücadele sürecek. Terörün olduğu her yerde savaşımızı vereceğiz. Eğer diğer gruplarda teröre karşı birleşselerdi daha iyi bir sonuç ortaya çıkardı. Bir rahatlama sağlanırdı.

Ancak bu şekilde olmadı. Kimi gruplar Afrin’i kimi gruplar Kobanê’yi çembere alıyor. Kendi aralarında çatışıyorlar yani teröre karşı bir çalışmaları yok.

CENEVRE-3 OLMAYABİLİR…

Yine başarısız geçen Cenevre-3 görüşmelerinin 25 Şubat’ta tekrardan başlanması bekleniyor ama sahada yaşanan gelişmeler sanki Cenevre-3’ü askıda bırakacak yönde…

Eğer durum bu şekilde olursa Cenevre 3’ün olacağına inanmıyoruz. Cenevre-3 olmayabilir. Muhalefetin durumu Cenevre-3 başlamadan farklıydı şimdi farklıdır. Daha önce Halep ve çevresinde varlıkları vardı ancak şimdi oda ellerinden gitti. Eğer Halep tamamen rejimin eline geçerse Şam rejimi müzakere yoktur da diyebilir. Muhalefet yok, kiminle müzakere yapacağım diyebilir.

SURİYE’DE FEDERAL BİR SİSTEM TARTIŞILIYOR…

Peki, Rojava’daki güçler…

Gelinen aşamada Kürtler ve Rojava’daki güçler elde ettikleri askeri başarılarla ve bulundukları bölgelerde ortaya koyduğu siyasetle Suriye sisteminin nasıl olması gerektiğini belirliyor. Artık Suriye’de federal bir sistem tartışılıyor. Federal bir Suriye içerisinde Federal Kuzey Suriye bölgesinde Kürtler kendi özerk bir örgütlenmelerini ve inşa ettikleri sistemi sürdürecekler.

Nasıl yani Suriye’de var olan sistem değişerek federal bir yapıya mı dönüşecek bu karar alındımı yoksa?

Bu konuya şimdilik çok girmek istemiyorum. Rojava’da ortaya konan mücadele esastır bu doğrultuda Suriye’nin demokratikleşmesi de kaçınılmazdır.

Uluslararası güçlerin içinde olduğu yapılan tartışmalarda ortaya çıkan gözlemler Suriye’nin 3 federal bölgeden oluşacak bir yapıya sahip olması gerektiği yönde. Suriye halklarının ve Suriye’de siyasi çözüm isteyen devletlerin, partilerin ve grupların isteği bu yöndedir. Amerika ve Rusya’da bu şekilde düşünüyor.

Bu karar alındı mı ve 3 federal bölge ne üzerinden kabul edilecek?

Dedim ya şimdilik bu konuya çok girmek istemiyorum. Ama şunu diyebilirim gelinen aşamada artık tartışılacak durum bu yönde olacak. Kuzey Suriye, Güney Suriye ve Orta Suriye federal bölgelerinden oluşacak bir Federal Suriye olacak. Bu federal bölgeler kendi içerisinde kendi özgünlüklerini koruyacak. Her federal bölgede etniklerin ve farklılıkların özgünlükleri ve kimlikleri korunacak. Her federal bölgenin kendi içerisinde parlamentosu olacak. Şimdilik sadece bu konuda bunları belirteyim.

Peki, oluşturulmak istenen federal sisteme karşı rejimin ve muhalefetin tavrı nasıl?

Yapılan görüşmelerde muhalefete oranla rejim bu konuda daha ılımlı. Suriye’de siyasi çözüm isteyenler Suriye krizinin bu sistemle çözüleceğine inanıyor.

Eğer dediğiniz gibi olursa aslında Cenevre-3’ün bir anlamı kalmıyor ve başından beridir Kürtlerin istediği bir Suriye ile mi karşılaşacağız?

Şimdilik bir şey demek istemiyorum. Bekleyip göreceğiz…

Bu konuda son olarak sormak istiyorum oluşacak federal bir Suriye’de rejimin durumu nasıl olacak Esad ile devam mı edilecek yoksa?

3 Federal bölgeyi kapsayacak bir şekilde bir secim gerçekleştirilebilir. Halk kimi istiyorsa.

DAİŞ TEMİZLENECEK…

Peki, tekrardan QSD’nin askeri hamlelerine dönersek önümüzdeki dönemde Afrin Kantonu’nun diğer kantonlarla birleştirilmesi zaman alacak mı?

Hattın birleştirilmesi için zaman gerekiyor. Askeri hamlelerdeki yaklaşım sadece kantonların birleştirilmesine yönelik değil bu bölgelerde DAİŞ tehdidinin ortadan kaldırılmasıdır da. DAİŞ bu hat üzerinde büyük bir tehdittir. Sadece Kürtler için değil Araplar içinde tehlikelidir. Ortadan kaldırılması gerek.

Hattın birleşmesi için zaman gerekiyor. Yaklaşım şudur. Sadece kantonları birleştirmek değil. DAİŞ bir tehdittir o bölgede. Sadece Kürtler için değil Araplar içinde tehlikelidir. Ortadan kaldırılması gerek.

Bu hattın birleşmesine Türkiye’nin büyük tepkisi olsa da gelinen aşamada artık ABD’de bu hattın birleşmesini istiyor…

ABD ve Rusya biliyor ki kantonları ayıran DAİŞ’tir ve DAİŞ temizlenirse zaten bölgeler de birbirine bağlanır. Yine federal bir Suriye yapısı içerisinde ve DAİŞ’e karşı mücadele bunun gerçekleşmesi önemlidir.