Fikrinin eylemcisi Delal Ana

Öcalan’ın fikriyatından etkilenip içselleştiren; önce eşini, sonra da oğlunu özgürlük mücadelesine dahil eden Laskiyeli Delal Beddur, mücadeleden vazgeçmiyor. Eşi ve bir oğlu şehit, bir oğlu YPG’de biri de Asayiş’te, kendisi de her eylemde.

Rojava’da hemen hemen her etkinlikte Delal Beddur Ana’yı görmek mümkün; bazen bir yürüyüşte, sınırda canlı kalkan eyleminde, şehit töreninde ve çoğu kez de gazi savaşçılarla kucaklaşırken. Şimdi Qamişlo’da destek ve dayanışma amacıyla devam eden açlık grevinin yapıldığı çadırın müdavimlerinden biri de Delal Ana. Eşi ve çocuklarıyla mücadelenin içinde yer alan; eşini ve bir oğlunu feda eden Delal Ana, geri durmak bir yana daha da sarılmış.

Delal Ana ile açlık grevi çadırında sohbet ediyoruz. Rojava Devrimi’nde adından söz ettiren komutanlardan Şehit Serhat, Şehit Devrim, Şehit Seydo ile beraber savaş cephesinde kalan oğlu Şehit Cemşit Qamişlo’nun defalarca yaralanmasına rağmen arkadaşlarının intikamı için tekrar tekrar cepheye gittiğini söyleyen Delal Ana, “Oğlum Cemşit her zaman ‘anne ben ne kadar şehit düşüp tekrar dünyaya gelsem de Önder Apo’nun fikir ve düşüncesine yeniden katılırdım’ derdi. Cemşit ve arkadaşlarını asla ama asla unutamam” diyor.

Şu anda da bir oğlu YPG’de, diğeri ise Asayiş birimlerinde yer alan Delal Ana, şehit eşiyle ilgili şunları söylüyor: “Delil, 1995’te dağa gidip gerillaya katıldı. ‘Ben bir gün dağa gidersem sen nasıl yaşarsın?’ diye sordu. ‘Sen evdeyken nasıl yaşıyorsam aynen öyle yaşamaya devam ederim. Eğer sen şehitlere söz vermişsen ben de senin bir yoldaşın olurum artık’ dedim. 1998’de savaşın kızgın olduğu bir dönemde Pêşmergelere esir düştü. Onları askeri olmaya zorluyorlar, reddediyor. O zaman ya Avrupa’ya gideceksin ya da biz seni Suriye rejimine teslim ederiz, diyorlar. Mecburen Suriye’ye döndü. Burada da arkadaşlarıyla iletişime geçti ama sonrasında rejim tarafından gözaltına alınıp katledildi.”

KÜRT HALK ÖNDERİ İLE TANIŞMASI

Delal Ana, Kürt Halk Önder Abdullah Öcalan’ı nasıl tanıdığını ve nerede gördüğünü şöyle paylaşıyor: “Kitaplarını okuyarak Önder Apo’yu tanımaya başlamıştım. Önder Apo’nun edebiyatını, tahlil gücünü çok beğenmiştim. Kendimi bu fikirde bulabildim. Bu fikri nasıl yaşamalıyım, nasıl özgürleşmeliyim, diye soruyordum kendime. Parti ile tanıştıktan sonra demokrasiyi, özgürlüğü daha iyi anladık ve yaşama geçirdik. Eşim de kadının özgürleşmesi ve fikirlerinde özgür olmasından yanaydı. Birgün Delil, Mizgin, Serkeftin ve Dicle arkadaşlar bize geldiler. Bir üst düzey komutanın geleceğini ve toplantı alacağını benim de onlarla toplantıya girmemi istediklerini söylediler. Kendi kendime ‘gidersem acaba başkan gelmiş olabilir mi?’ diye düşündüm. Aslında edebiyatını ve fikrini okumuşum onun kendisini de görmem gerek, diye düşündüm ve gittim. Kapı çaldı ve ben açtım. Önder Apo’yu karşımda gördüm, çok heyecanlandım. Gerçekten de bir heybeti vardı.

Aramızda aydınlar, üniversite öğrenciler, doktorlar ve mühendisler vardı. Bizler de o zamanlar halkın içerinde örgütleme çalışması yapıyorduk. Başkan yaklaşık 4 saat konuştu. Konuştuklarının hepsi yaralara bir merhem sürersiniz ya işte tam da öyle yaralarımıza bir merhem gibiydi. Önder Apo’yu okumuştum ama söyledikleriyle bir kez daha beynimde tam yer edindi.”