Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30 Ocak 2024 tarihinde “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçlamasıyla başlatılan soruşturma kapsamında ifadesi alınan çocuk, akrabası olan fail N.Ç.'nin tehdit ve baskıları sebebiyle şikayetçi olmadığını söyledi. Çocuğun baskı altında verdiği ifadeyi esas alan mahkeme, 'Kovuşturmaya yer olmadığına' karar verdi ve tecavüz faili N.Ç. serbest bırakıldı.
Bunun üzerine çocuk, 4 Mart’ta tutuklu bulunduğu cezaevinden Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı bir mektup ile yaşadıklarını anlattı. Farklı tarihlerde M.Ç. ve M.S.Ö. tarafından da tecavüze uğradığını söyleyen çocuğun şikayeti üzerine N.Ç., M.Ç. ve M.S.Ö'nün ifadeleri alınsa da serbest bırakılmalarına karar veren başsavcılık, 20 Mayıs 2024 tarihinde failler hakkında 'yeterli delil olmadığı' gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi.
'TECAVÜZCÜLER YARGILANMIYOR'
Tecavüz failleri serbest bırakılırken tecavüze uğrayan çocuğun bebeğinin ölümünden sorumlu olduğu iddiasıyla 7 aydır cezaevinde tutulmasına dair Mêrdîn Şahmaran Kadın Platformu'ndan Gülizar İpek, ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.
Çocuğun yaşadığı tüm süreci savcılığa yazdığı mektupta anlatmasına rağmen etkili bir yargılama yürütülmediğine ve faillerin ellerini kollarını sağlayarak dolaştığına dikkat çeken Gülizar İpek, "Toplum sistem tarafından taciz ve tecavüzcülerin yargılanmaması, işledikleri suçlara rağmen cezalandırılmamasıyla, üstüne üstlük esas mağdurların suçlanmasıyla yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. Sistematik tecavüze uğrayan ve tecavüz sonucu hamile kalan bir çocuk bebeğin yaşamamasından sorumlu tutulduğu için 7 aydır cezaevinde tutuluyor. Devlet failleri koruyor, mağduru cezalandırıyor" diye konuştu.
TECAVÜZCÜLER SERBEST, ÖLÜ DOĞAN BEBEK NEDENİYLE MAĞDUR TUTUKLU
Mêrdîn'de üç kişi tarafından sistematik tecavüze uğrayan kız çocuğunun tecavüz sonrasında hamile kaldığı bebeğin ölümünden sorumlu tutularak cezaevine konduğunu, avukatı vasıtasıyla JINNEWS'e ulaştırdığı mektupla öğrendiklerini belirten Mêrdîn Şahmaran Kadın Platformu üyesi Gülizar İpek, 16 yaşındaki çocuğun 7 aydır kendini ifade etmek için çırpınmasına rağmen sesini duyuramamasının kabul edliemez olduğunu vurguladı. Yaşadıklarına dair çok ayrıntılı bilgiler vermesine rağmen beyanını esas alarak etkili bir soruşturma yürütmeyen yargı mekanizmasının tutumuna dikkat çeken Gülizar İpek, çocuğun yaşadığı sürece dair şunları aktardı:
"Mektubu ben de okudum. 14 yaşında akrabası M.Ç. tarafından istismara maruz kalmış. Yalnızca M.Ç. değil, N.Ç. ve M.S.Ö de çocuğu istismar etmiş. Sistematik bir tecavüz durumu söz konusu. Adli Tıp raporu ile de sabit, N.Ç.'den hamile kalıyor ve çocuğu aldırması için baskıya uğruyor. N.Ç. bu süreçte hem ailesini hem kendisini tehdit ediyor. Bebek aldırılamıyor ve doğuyor. Ölü olarak doğuyor. İddia edilen şey de bebeğin canlı olarak doğup anne tarafından öldürüldüğü. Anne zaten kendisi çocuk. 14 yaşında hamile kalmış, doğum yapmış, bebek ölü doğmuş ve 7 aydır da cezaevinde. Çocuk şu anda 16 yaşını doldurmamış. Bebek ölü doğduğu halde erkek yargı bu kız çocuğunu bebeğini öldürmekle suçlayarak tutukluyor. Çocuk yaşadıklarını anlatmaması için korkutuluyor. Bu yüzden N.Ç.'den şikayetçi olmuyor ve N.Ç. serbest bırakılıyor. Sonrasında savcılığa yazarak başından geçen her şeyi anlatıyor. Bu üç kişinin ifadeleri alınarak serbest bırakılıyor ama bu çocuk yaşadıklarına rağmen içeride. Düşünebiliyor musunuz, henüz kendisi çocuk, tecavüz sebebiyle hamile kalıyor ve doğurduğu çocuk yaşamadı diye sorumlu tutuluyor. Bunca yıl konuşamamış, konuştuğunda da hiçbir beyanı esas alınmamış. Yaşadıklarının sorumluları ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor ama o tutuklu."
'DEVLET TARAF OLDUĞU SÖZLEŞMELERİ DE KENDİ HUKUKUNU DA UYGULAMIYOR'
Kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet ve cinayet vakalarında yargının failleri koruyucu tutumunun asla değişmediğine dikkat çeken Gülizar İpek, AKP-MHP faşist iktidarı döneminde kadına yönelik şiddetin tüm biçimlerinde yaşanan artışın kadın kırımının bir devlet politikası olarak benimsenmesinden ve kolluk gücünden yargıya, bakanlıklara uzanan bir silsilede organize ve istikrarlı bir biçimde devam ettirilmesinden kaynaklandığını şöyle vurguladı:
"Emniyet, yargı, sosyal hizmetler, bakanlık; hiçbiri bu çocuğa sahip çıkmıyor. Söylediklerini ciddiye alıp etkili tek bir işlem yapmıyorlar. Tek başına sesini duyurmaya çalışıyor. Savcılığa iki ayrı mektup gönderiyor ve başına gelenleri anlatarak yardım istiyor. 'Ben bu insanlar tarafından tecavüze uğradım, sesimi duyurmaya çalıştım ama sesimi kimse duymadı. Ben çocuğumu öldürmedim, çocuğum ölü doğdu. Çok yalnızım, kimse beni duymuyor' diyor. Şu an ona bunu yaşatanlar dışarda ama o cezaevinde. Çünkü sistem tacizi ve tecavüzü meşrulaştırmaya çalışıyor. Son yargı paketinde de bunu gördük. Yıllardır mücadele ettiğimiz, canımızla kazandığımız hakları AKP-MHP faşist iktidarı elimizden almaya çalışıyor. Bir gece ansızın İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiler. 6284 sayılı yasa bahanelerle uygulanmıyor. İstanbul Sözleşmesi için 'yerli ve milli değil' dediler ama 6284 sayılı yasa bu meclisin,yerli ve milli. Onu da uygulamıyorlar. Bu apaçık bir kadın düşmanlığıdır. Lanzarote Sözleşmesi'ne bu ülke taraf. Çocuk istismarına dair çok açık hükümler var. Sözleşmeye göre şu an bu çocuğun koruma altında olması gerekiyor. Psikolojik destek alması, her türlü yardımın ve korunmanın sağlanması, onun yerine faillerin cezaevinde olması gerekiyor. Çocuğun beyanı esas alınmamış, doğru düzgün bir kovuşturma yapılmamış. Kurumların hiçbiri hiçbir şekilde işini yapmamış. Çünkü isimleri de varlıkları da göstermelik. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu gibi olayları her seferinde sosyal medyada oluşturulan kamuoyu ile öğreniyor.Haberi yapan muhabir, haberden sonra kurumların kendisini aramaya başladığını söylüyor. İlla böyle mi harekete geçecekler?"
'KURDISTAN'DA TACİZ VE TECAVÜZÜ MEŞRULAŞTIRMAK ÖZEL SAVAŞ KONSEPTİDİR'
Toplumun taciz ve tecavüzün meşrulaştırılmasıyla yeniden dizayn edilmeye çalışıldığına belirten Gülizar İpek, devletin kadın kırımı politikalarının yanında, Kurdistan için taciz ve tecavüzün bir özel savaş konsepti olarak ele alınması gerektiğine dikkat çekti:
"Öncelikli olarak kadına yönelerek her türlü kötülüğü yayan bir politikadan bahsediyoruz. Toplum taciz ve tecavüzcülerin yargılanmamasıyla, işledikleri suça karşın cezalandırılmamalarıyla, esas mağdurların suçlanmasıyla yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. Afganistan'da, İran'da, Hindistan'da yaşanılan örnekleri biz Türkiye'de yaşıyoruz. Korkunç bir dille kuruluyor kararlar, tecavüze uğramasına rağmen suçlu olan o kadın veya o çocukmuş gibi. Bu tablonun yanında Kurdistan'da özel savaş konsepti olarak taciz ve tecavüzün teşvik edilmesi, bunun bilhassa kolluk güçleri tarafından yapılması söz konusu. Tacizden tecavüzden yargılanıyor 'Ben devletime sadık bir insanım' diye kendini savunarak cezadan sıyrılıyor. İpek Er dosyası ortada. 'Sesime ses olun' diye yazmıştı o da mektubunda. Yargının erkeği de devleti de akladığı bir süreçti o da. Bu çocuk da 'Kimse benimle ilgilenmiyor, çok yalnızım' yazmış mektubunda. Tabii bu noktada bizim onun yaşadıklarını bu kadar geç öğrenmemiz de kabul edilir gibi değil, eksikliğimizi ortaya koyuyor. Elimizi uzatamadığımız hiçbir kadın bizimle değil. Sen kendini onun yanında var ettikçe o kadın seninle konuşur,anlatır. Ne diyoruz biz; ahlaki politik toplumu inşa edeceğiz. Kadın özgürlükçü bir paradigma ile hareket ediyoruz. Biz 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak diyoruz, işte bunu önlemek için kadınlara açılmış bir savaş var, bunu görmek lazım. Erkekler de konfor alanlarını bırakmadıkları için ataerkiden yanalar. Çünkü ataerki onlara konfor alanlarının korunmasının garantisini veriyor, onlara cezasızlık vadediyor. Demin söylediğim gibi, ahlaki politik hedefli bir toplum var. Yıllardır politik olarak çökertilmeye çalışılıyor başarılamadı ve toplum ahlaki olarak çözülmeye çalışılıyor. Bu olayla bir kere daha gördük ki bizim kadın mücadelesinde tek bir boşluk bırakma lüksümüz yok."
'BİR AN ÖNCE CEZAEVİNDEN ÇIKARMALIYIZ'
Mêrdîn'deki tüm kadın kurumları olarak koordineli bir şekilde sürecin takipçisi olacaklarını belirten Gülizar İpek, ilk etapta hedeflerinin gerekli manevi ve hukuki desteğin sağlanması ile çocuğun mahkemeye çıkartılması için adli sürecin hızlandırılması olduğunu vurguladı. Şahmaran Kadın Platformu olarak cezaevindeki kız çocuğuyla dayanışmak için mektup kampanyası başlatacaklarını belirten Gülizar İpek, sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Başına bu kadar olay gelmiş ama kimsenin bundan haberi olmamış. Bu kız çocuğuna hızlıca hukuki ve psikolojik desteğin sağlanması gerekiyor. Bir an önce o cezaevinden çıkarılması gerekiyor. Yedi aydır tutuklu olmasına rağmen mahkeme tarihi henüz belli değil. Bizler onun baskısını da kurmaya çalışacağız.Mahkeme sürecinin hızlanması için kamuoyu oluşturarak elimizden gelen her şeyi yapacağız. Hem olayın takipçisi olacağız hem de gidişat açısından çocuğu koruyacak, kollayacak, güvence altına alacak plan ve programlar üzerinde duracağız. Ne gerekiyorsa yapacağız. Bizim için önemli olan çocuk. Doğurduğu bebek yaşamadı diye, cinayet suçlamasıyla yargılanıyor ama bu noktaya gelene kadar yaşananlar silsilesi çok önemli. Failleri hala sokakta elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Bunu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Çocuk şu anda kendini ciddi anlamda sahipsiz ve yalnız hissediyor. Biz platform olarak ona mektup yazmaya karar verdik. Yüzlerce mektup yazıp göndereceğiz ve biz senin yanındayız diyeceğiz. Bu şehrin tüm kadın kurumları da bu davanın takipçisi elbette. Bu konuya dair bir araya gelip neler yapabileceğimizi konuşacağız kurumlar olarak. TJA'nın da kendi içerisinde bir planlaması olacak diye biliyorum. Ortak bir hareket planlaması da yapacağız en kısa süre içerisinde."