İmralı’da 22 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın aile ve avukat görüş hakkı, hukuk dışı bir şekilde engelleniyor. En son 7 Ağustos 2019’da avukatlarıyla görüşen Abdullah Öcalan, 25 Mart’ta ise kardeşi Mehmet Öcalan’la 4 dakika süren telefon görüşmesi yaptı. Abdullah Öcalan’la yüz yüze yapılan son görüşme ise 27 Şubat 2020’de İmralı Adası’nda çıkan yangın sonrası oluşan kamuoyu tepkisi üzerine 3 Mart 2020’de kardeşi Mehmet Öcalan’la gerçekleşti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle tüm cezaevlerinde 27 Kasım 2020’de binlerce tutsağın katılımıyla başlatılan süresiz- dönüşümlü açlık grevi eylemi 48’inci grupla devam ediyor. Tutsaklar, 5'er gün olan eylemi, 14 Temmuz'dan itibaren 15 güne çıkardı. Yurtiçi ve yurtdışında yükselen tepkilere rağmen hükümet, tutukluların talebi karşısında sessizliğini koruyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed Milletvekili Semra Güzel, İmralı’da 22 yıldır sürdürülen ve bütün cezaevlerine yayılan tecrit sistemini değerlendirdi.
TECRİT ULUSLARARASI BİR POLİTİKADIR
"Tecrit politikaları sadece Türkiye’nin içinde bulunduğu bir politika değil, uluslararası bir politikadır" diyen Güzel, "Abdullah Öcalan'ın İmralı'ya getirilişi ve sonrasında ağırlaştırılan bir politika. Bu Kürt sorununa bir yaklaşım ve Ortadoğu'yu dizayn etme çabasıyla hegemonik bir savaşın yürütüldüğünü görüyoruz. Washington antlaşması ile Ortadoğu'nun yeniden dizaynını sağlamak için uygulanan politika ve bu politikanın önünde en büyük engel olarak Abdullah Öcalan’ı görüyorlar. Bu politikalar uluslararası bir politika ile birlikte devam ettiriliyor. Türkiye bu işin gardiyanlığını yapıyor diyebiliriz. Tecrit politikalarını değerlendirirken ve buna karşı mücadele verirken uluslararası boyutuyla değerlendirmek ve diplomatik bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Amaç Ortadoğu'yu dizayn etmektir" ifadelerini kullandı.
Tecrit politikalarının artık tüm topluma sirayet ettiğini dile getiren Semra Güzel şöyle devam etti: "Tecrit sadece İmralı'da değil ülkede yönetim şekline dönüşen bir aşamaya geldi. Şu anda yine tecrit politikalarının son bulmasına dair açlık grevleri var. Cezaevindeki hak ihlalleri tecritten bağımsız değil. Açlık grevine girenlerin temel hedefi açlık grevinin sona ermesidir. Sadece cezaevlerinde değil Avrupa'da da açlık grevleri sürüyor. 14 Temmuz’dan itibaren açlık grevleri 15 güne uzatıldı. Cezaevi koşulları bugün salgın gerekçesiyle daha ağır bir hal aldı. Topluma dayatılan yasaklar kalktı ama cezaevinde baskılar bir sistem haline geldi. Devlet salgın bahanesiyle bu baskıları bir sistem haline dönüştürdü."
ABDULLAH ÖCALAN’IN AİLESİ İLE GÖRÜŞTÜRÜLMEMESİ BİR SUÇTUR
10 -20 yıl öncesinin bugünle karşılaştırıldığında tecrit politikalarıyla neyin hedeflendiğini anlayabileceklerini kaydeden Semra Güzel, "İlk andan itibaren Asrın Hukuk Bürosu ve Kürt halkı bu durumu sık sık dile getiriyor. Abdullah Öcalan’a yapılanların hukuksuzluk olduğunu söylüyordu avukatları. Biz şunu görüyoruz İmralı’dan başlayarak topluma sirayet eden bir politika var. Abdullah Öcalan’ın ailesi ile görüştürülmemesi bir suçtur. Adalet Bakanlığının müdahale etmesi gerektiğini söylüyorduk.
15 Temmuz OHAL yasalarıyla birlikte topluma uygulanan engeller, yasaklar İçişleri Bakanlığından valiliklere devredildi. Şu anda valilikler kentlerde tüm eylem ve etkinlikleri yasaklayabiliyor. Bu aslında tecrit politikalarının topluma sirayet etmesidir. İmralı’da Radyo, TV her kanalı açmıyordu, gazeteler sınırlı veriliyordu. Bugün cezaevlerine gazeteler, kitaplar verilmiyor. Bu İmralı’dan bütün cezaevlerine tecridin yayılması demek" diye konuştu.
TECRİTLE BERABER IRKÇILIK GELİŞTİRİLDİ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İmralı için verdiği her tutuklunun bir gün çıkacağına dair umudun yok edilemeyeceğine kararına dikkat çeken Güzel, "İmralı 24 saat gözlem altındadır. İmralı’daki diğer 3 tutuklu 24 saat gözlem altındadır. Biz bugün bu uygulamayı artık bütün cezaevlerinde görüyoruz. Her köşe başında toplum mobese kameralarla gözaltında tutuluyor. Sosyal medya hesaplarımız velhasıl her şeyimiz takip altındadır. Bütün bunlar İmralı tecrit sistemiyle beraber başladı. Bir yönetim şekli bir yaşam biçimi haline getirildi. Toplum tecrit deyince aklına sadece İmralı cezaevi gelmesin. Bugün artık insanlar düşüncelerini dahi dile getiremiyor. Düşüncelerini ifade ettiği zaman tutuklanıyor. Bu yüzden tecrit politikalarını değerlendirirken bu mücadeleyi bütün toplum için vermemiz gerekiyor.
Son yıllarda bu bir yönetim şekli haline getiriliyor ve infaz paketi ile bu yasallaştırılıyor. Bütün tutsakların avukat ve aile görüşmeleri kayıt altına alınacak. Bu İmralı’da zaten yapılıyordu ve şu şekliyle kanun haline getiriliyor. Amaç tekçi bir zihniyet, tek dil, tek ırk ve tek inanç sistemi oluşturmak. Türk Sünni sistemi ile farklılıkları yok etmek üzerine kurulan bir sistem oluşturmak istemiyorlar. Irkçı saldırılar da bunun sonucudur. Tek vatan, tek millet, tek dil diyerek faşizm teşvik ediliyor. Kiliseler saldırı altında, Kürtler ırkçı saldırılarla katlediliyor, Alevi evlerine çarpı işaretleri konuluyor. Bunlar ırkçılığın geldiği aşamadır" dedi.
CPT İMRALI’YI YENİDEN İNCELEMELİDİR
CPT’nin düzenli bir şekilde cezaevlerini incelemesi gerektiğinin altını çizen Güzel şöyle konuştu: "Özellikle hukuksuzlukların yaşandığı cezaevlerinin incelenmesi acil durum arz ediyor. CPT bir yıl içinde kaç görüşme yapıldığını, diğer tutuklularla ne kadar görüşüldüğünü rapor etmişti. CPT bu raporu Türkiye'nin onayı olmadığı için açıklamadı. CPT’nin İmralı’ya tekrar gelmesi gerekiyor. Bir salgın sürecinden geçiyoruz. Yaşam kaygıları var, Abdullah Öcalan’ın hayati tehlikesi ile ilgili ciddi kaygılar var. Kardeşi ile kısa bir telefon görüşmesi yaptı. Abdullah Öcalan ‘Bu hukuksuz bir yöntemdir, bu kabul edilemez, keyfiyetçi yaklaşımdır’ demişti. Rutin bir şekilde ailesi ve avukatlarıyla görüşme sağlanması gerekiyor. CPT özellikle bunun üzerinden bir rapor hazırlamalı ve yaptırımlar uygulamalı. Türkiye kendi hukukunu dahi uygulamıyor. Türkiye’ye yaptırımların olması gerekiyor.
Yürütülen savaş politikaları tecrit politikasında bağımsız değil. Kürdistan'ın dört bir yanında nasıl savaş yürütülüyorsa tecrit de bu kapsam içindedir. Türkiye tecrit uygulamasaydı ekonomi bu hale gelmezdi. Tecrit politikalarının nedeni Washington anlaşmasıdır. Tecrit bu yüzden derinleştiriliyor. Bu işte sadece Türkiye'nin değil hegemonik güçlerin de parmağı var. Sayın Abdullah Öcalan’ın fikirleri, düşünceleri Rojava’da nasıl inşa edildi, bunu görmek gerekiyor. Halkların verdiği mücadele ile IŞİD barbarları temizlendi. Ulus devletlerinin çöküşüne neden olabilecek bir yaşam sağlandı Rojava'da. Oradaki yaşam tüm Ortadoğu’da uygulansa hegemonik güçlerin sonu gelecek."