Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) Genel Konseyi , 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle yazılı bir açıklama yaptı.
KBDH, “8 Mart’a giderken Türkiye/Kuzey Kürdistan ve bölgede ezilen kadınların, halkların öfkesi her geçen gün daha fazla büyüyor. Çünkü erkek egemen kapitalist, gerici, işgalci, faşist sistemler Türkiye’den, Bakur Kurdistan’a, Suriye’den, Afganistan’a, İran’dan/Rojhilat’a ve Filistin’e kadar erkek devlet şiddetiyle, savaş politikalarıyla kadınlar katlediliyor, açlığın, yoksulluğun cenderesinde geleceği karartılıyor” dedi.
KBDH açıklamasında, “Faşist AKP/MHP hükümetinin ekonomik politikaları yoksulluğu büyütüyor. OVP politikalarıyla milyonlarca işçi, emekçi açlığa mahkum ediliyor, sefalet yaşam dayatılıyor. DİSK-AR tarafından yapılan Kayıtlı ve Tam Zamanlı İstihdam (KATİ) hesaplamasıyla çalışma çağındaki (15+ yaş) 66 milyon kişinin sadece 22,4 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdam (KATİ) kapsamında çalışıyor. Çalışma çağındaki 33,3 milyon kadının sadece 6,5 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istidamda (KATİ) çalışıyor. Kadın emeğinin istihdam içindeki payının daha fazla düşüş yaşadığını, esnek üretim içinde kadın emeğinin pervasızca sömürüsünün artışını da gösteriyor.
Faşist AKP/MHP rejimi kadınlara düşmanlığı boyutlandırıyor. “Aile yılı” planlamasına bağlı olarak kadın köleliğinin kurumsal yapısı olan aile içine hapsetmeye çalışıyor. Esnek çalışma modeliyle evden çalışma ve “komşu anne”lik politikasıyla kadın emeği sömürüsü arttırılıyor, ev köleliği dayatılıyor. Çocuklar ise bu politika ile güvensiz koşullarda ihmal ve istismara açık hale getiriliyor” denildi.
KBDH Genel Konseyi açıklamasında şunlar belirtildi:
“Bir yandan tokalaşma ile başlayan konsensüs devam ederken, işgalci savaş politikalarıyla özel savaş derinleştiriliyor. Yurtsever öncü kadınlar suikastlarla katlediliyor.
Politik hak ve özgürlüklerin en küçük kırıntısından bahsedilemezken, büyük bir devlet terörü kadınların, işçi ve emekçilerin mücadelesi üzerinde estiriliyor. İşçi direnişleri politik hak eylemleri yasaklanıyor. Sosyalist, yurtsever, devrimci kadınlara dönük her gün bir tutuklama saldırısı yaşanıyor. Uzun hapislik cezalarıyla tutsak ediliyor. Bu saldırganlığın ilerici, demokrat, entelektüel, kadınlara kadar uzadığı görülüyor. Kazanılmış belediyeler, eşbaşkanlık kurumlarımız tasfiye saldırısıyla karşı karşıya. Siyasi parti ve örgütler, birleşik mücadele örgütleri kriminalize edilerek politik hak, özgürlüklerin gaspı meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Artan devlet terörüne, şiddetine rağmen, kadınların, emekçi halkların, işçilerin öfkesi her geçen gün birikiyor. Kürt halkı, bir yandan onurlu-adil barış mücadelesini, bir yandan kayyum darbesine karşı mevzileri korumak için direnişi sokaklarda sürdürüyor. Sokak sokak, mevzi mevzi direnen kadınları selamlıyoruz.
Faşist AKP/MHP rejimi, henüz öncü sarsıntılar sayılabilecek Kürt halkının, işçilerin, kadınların, ekolojistlerin, gençlerin, direnişinden korkuyor. Henüz büyük sarsıntılara dönüşmemiş olsa da erkek egemen kapitalist sistemlerini tehdit eden biriken ayaklanma ögelerini öngörüyor ve korkuyor. Korktukça geleceği adına kaygıları artıyor ve daha fazla saldırganlaşıyor.
Rojava kadın devrimine dönük Türk devletinin, SMO çeteleri iş birliğinde işgal tehditleri sürüyor, HTŞ-SMO çetelerinin hüküm sürdüğü bölgelerde halklara, kadınlara dönük cinsel işkence, saldırıları artıyor. Alevi akademisyenler, genç kadınlar katlediliyor. Çünkü, DAİŞ zihniyeti, gerici erkek egemen kadın politikası bugün HTŞ’de devam ediyor. Irak halkının katledilmesinde rol oynayan HTŞ lideri Colani’nin kendisini Cumhurbaşkanı ilan ettiği “Zafer Konferansı”nda tek bir kadının olmaması bu ideolojinin yansıması olmuştur. Keza Hevrîn Xelef’in 2019’da öldürülmesinde rol oynayan katilin de bu konferansta yer alması HTŞ’nin kadın düşmanı çizgisinin adeta mührü olmuştur. Türkiye’den getirttikleri, AKP tedrisatından geçmiş kadın ofisi sözcüsünün de zaten aklının erkek ve AKP/HTŞ türevi olduğu verdiği ilk beyanlarda görüldü. Bu nedenle Şehba’da, Til Rifat’ta yurtsever kadınlara, Hama, Humus gibi bölgelerde Alevi halkına ve kadınlara yapılan işkence ve katliamlar onların makyajla kapatamayacak kadar gerçek yüzlerinin yansıması olmuştur.
Başta sömürgeci, inkârcı faşist Türk devleti olmak üzere HTŞ’yi Şam’a getiren emperyalist devletler Rojava devrimimizi, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimimizi kadın düşmanı HTŞ’ye entegre etmek istiyorlar. Kadınların toplumun eşit ve özgür bireyleri olması, kadınların tüm kamu ve askeri alanlarda yönetimin eşit bileşeni olması ve aynı zamanda kendi öz örgütlülükleriyle yer alması HTŞ’nin ve erkek egemen sistemin fıtratında yok. Onlar için reisliğini erkeklerin yaptığı ‘kutsal aile’ kadınlar için en iyi yer. Kadınların görevi çocuk doğurmak ve erkeğin gönlünü hoş etmektir! Onlara göre; daha ‘fazla hak kadını ve toplumu bozar’. Kadını değil ama erkek egemen toplumsal yapılarını bozduğu doğrudur. Verili tüm sistemler, kadınlar için cehennemin adıdır. Kadınlar direnişleriyle bu cehennemde yaşamak istemediklerini beyan etmektedir.
Devrimimize dönük saldırıların merkezinde kadın kazanımları var. Hiç kimse bu devrimi kadınlara bahşetmedi. Kadınlar, bu devrimi kazanmak için her yerde savaştılar/savaşıyorlar, onun inşası için büyük bir emek verdiler/vermeye devam ediyorlar. Elbette ki dün olduğu gibi bugünde kadınlar devrimi korumak ve savunmak için mevzilerin en önünde yer alıyorlar. Tişrîn’de, Qeraqozax’ta, Deyr Hafir’da, Kobanê ve Til Temir cephe hatlarında, kentlerde, köylerde kadınların ve savaşçıların can feda direnişleri ve düşmana geçit vermeyen kararlılıkları bunun örneğidir. Tişrîn’de bir yandan YPJ-QSD öncülüğünde bir direniş sürerken diğer yandan halklar barajlarını ‘Em ji mirinê mezintirin’ diyerek savunuyor. Direniş mevzilerinde yer alan kadınları selamlıyoruz.
Ortadoğu ve Kürdistan’da işgalci, gerici savaşlar, erkek egemen patriyarkal sistem kadınların yaşam hakkını gasp ediyor.
Siyonist İsrail tarafından yerle bir edilen Filistin-Lübnan’da on binlerce kişi yaşamını yitirdi, bir o kadarının bedenlerinde ağır tahribatlara neden oldu. İşgalci Siyonist İsrail tarafından Filistin’li tutsaklara dönük cinsel işkenceli saldırılar yaşandı. Filistin’de kadın ve çocuklar İsrail’in tehditleri altında yaşam mücadelesi veriyor. Yıkılmış, harabeye dönmüş Gazze’de yeniden yaşamı inşa etmek için varlık savaşı sürdürülüyor. Küstah, emekçi halkların sınıf düşmanı emperyalist ABD’nin başkanı Trump Filistin halkına sürgünü dayatıyor.
Gazze’de yaşanan yıkım sadece yerleşim yerleriyle sınırlı değil. Filistin halklarının mücadele gücü, direnişi de yıkılmak/yok edilmek isteniyor. Filistin halkına, kadınlara dönük bu yıkım projesinin uygulayıcısı Siyonist İsrail'in ayakta kalmasında faşist Türk devleti olmak üzere bölge gerici devletleri suç ortaklığı yapıyor. Siyonist İsrail’le ticari-askeri anlaşmaları azaltmadan sürdürüyor.AKP ve bölge gerici Arap devletlerinin İsrail'le geliştirdiği bu çıkar ilişkileri Siyonistlere güç veriyor. Filistinli kadınların direnişini selamlıyoruz.
8 Mart’ta Bakur’da ve Türkiye’de, Rojava’da ve Suriye’de, İran’da ve Rojhilat’ta, Afganistan’da ve Filistin’de kadınlar erkek egemen, faşist, sömürgecilere, işgalcilere karşı direniyor. Kadınlar sadece kendileri için değil, gelecek kuşaklar için, tüm kız kardeşleri için direniyor. Bu nedenle, bugün birleşik bir kadın isyanı ve direnişinin örgütlenmesi geleceğin kazanılması açısından temel önemdedir. 8 Mart, birleşik kadın isyanının, direnişinin itici kuvveti olmalı. Yüksek sesle haykırıyoruz ki ne HTŞ, SMO’nun, ne Taliban’ın, ne AKP, İran Molla rejiminin, karanlığına asla mahkum olmayacağız. Özgürlük mücadelemizi yıkıcı bir kuvvet olarak örgütleyerek karanlığı yırtacağız. Ve elbet özgür kadın diyarını inşa edeceğiz.”