Batman Gercüş’te 15 yaşında bir çocuğa yapılan cinsel istismara ilişkin açılacak davaya müdahil olmaya hazırlanan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, kadına ve çocuğa yönelik şiddette son dönemde görülen artışı ANF’ye değerlendirdi.
‘SAYILAR GERÇEĞİ YANSITMIYOR’
Kurucusu olduğu Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu ve Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği ile 1997’den beri devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye maruz bırakılan kadın, çocuk ve trans kadınlara ücretsiz avukatlık hizmeti veren Keskin, çocuk ve kadınlara yönelik cinsel istismar vakalarının çok yaşandığını ancak çoğu açığa çıkmadığı için bilinmediğini belirtti.
Hukuk bürosuna 23 yılda 758 kadın ve trans kadının başvurduğunu aktaran Keskin, ancak bu sayının gerçeği yansıtmadığına dikkat çekerek, nedenini şöyle anlattı: “Kadınlar ve kız çocukları yaşadıkları cinsel tacizi ve cinsel istismarı açıklayamıyorlar. Korkuyorlar, utanıyorlar, kirlenmişlik hissediyorlar ve çevrelerinde kendileriyle dayanışacak kimsenin olmayacağını düşünüyorlar. Çünkü bize öyle bir erkek egemen, militarist, feodal ahlak anlayışı dayatılıyor ki, birçok kadın yaşadığı cinsel şiddeti ömür boyu açıklamıyor.”
‘CEZASIZLIK BİR DEVLET POLİTİKASI’
Kadına yönelik devlet kaynaklı cinsel şiddet konusunda en önemli sorun ve nedenin cezasızlık olduğunu vurgulayan Keskin, 1997’den bu yana baktıkları davalarda, tüm belgeler ortadayken, iki korucu dışında hiçbir resmi gücün fail olarak cezalandırılmadığına dikkat çekti. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) kazandıkları davalar da olduğunu belirten Keskin, bu cezasızlığın bir devlet politikası olduğunu vurguladı.
‘ŞİDDET DEVLET ELİYLE VE DİLİYLE MEŞRULAŞTIRILIYOR’
İpek Er olayının bunun en somut örneği olduğuna işaret eden Keskin, şunları kaydetti:
“İpek Er de bir uzman çavuş tarafından cinsel saldırıya uğradı, hatta arkasında belge olarak bir mektup bırakarak intihar etti. Ama ne oldu? Bu uzman çavuş hemen tahliye edildi. Biz boşuna kadın cinayetleri politiktir demiyoruz. Bakın, çocuğunun önünde bir kadını, eşini öldürtmüş olan Alaattin Çakıcı bugün herkesi tehdit edebiliyor özgürce. Bu tehdit diğer erkeklere de güç olarak yansıyor. Niye politiktir diyoruz? Siz böyle bir insanı cezalandırmıyorsanız eğer, cezaevinden çıkartıyorsanız, işlediği bütün suçları aklıyorsanız, hatta siyasi partilerin liderlerini tehdit etmesine izin veriyorsanız, bu yaptığınız kadına yönelik şiddetin artmasına neden olur. Sen demek ki bu alanı özgür bırakıyorsun. Ya da İçişleri Bakanı uyuşturucu satanlar için kendi emrindeki kolluk kuvvetine, ‘Yakalarsanız bacaklarını kırın’ talimatı veriyorsa, devlet eli ve diliyle şiddet meşrulaştırılmış oluyor. Onun için devlet görevlileri bu kadar özgürce bu suçları işliyor çünkü cezalandırılmayacaklarını biliyorlar. Son, Batman Gercüş’teki olayı da böyle değerlendirmek gerekiyor.”
‘SAVAŞ VE ÇATIŞMA ORTAMLARINDA İLK HEDEF KADIN OLUYOR’
Devlet kaynaklı cinsel saldırıların özellikle Kürdistan’da yoğunluk göstermesini savaş ortamına bağlayan Keskin, dünyada tüm savaş ve çatışma ortamlarında ilk hedefin kadınlar olduğunu belirtti.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Ruanda ve Bosna çatışmalarını örnek gösteren Keskin, “Tüm savaş ortamlarında taraflar, diğer tarafı ezmek, kimliğini yıpratmak adına bu tarz yaklaşımlara yönelir. Kürdistan’da kadınlara yönelik hak ihlallerinin bu boyutu da var. Orada suç işlemek için kendilerini çok daha özgür hissediyorlar. Çünkü karşılarındakini düşman görüyorlar zaten. Burada ben özgürüm, bana hiçbir şey olmaz mesajı veriliyor bence. Musa Orhan’ın tahliyesi edilmesiyle verilen mesaj da budur. Eliyle kurt işareti yapan bırakılıyor” dedi.
‘ESKİDEN İNKAR EDİLEN ŞİDDET ŞİMDİ ALENEN YAPILIYOR’
Kadına yönelik işkencenin ve şiddetin bu kadar meşrulaştırıldığı bir dönemin daha önce hiç yaşanmadığına işaret eden Keskin, her dönem kadınlara yönelik şiddet yaşandığına ancak özellikle İçişleri Bakanı’nın ağzından şiddetin böyle meşrulaştırıldığı bir sürecin hiç görülmediğine dikkat çekti.
Önceleri bu tür şiddet vakaları inkar edilirken şimdi alenen yapıldığını belirten Keskin, bunun korkutucu olduğunu söyledi.
‘BÜTÜN MESELE HUKUK DEVLETİ OLMAMAKLA İLGİLİ’
Türkiye’nin taraf olduğu kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önleyecek sözleşmelerden hiçbirinin uygulanmadığını hatırlatan Keskin, bunların en önemlisinin ise iktidar tarafından tartışmaya açılan İstanbul Sözleşmesi olduğunun altını çizdi.
“Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeleri uygulasa yeterli” diyen Keskin, şunları ekledi: “Hani reform diyorlar ya, reforma ihtiyaç yok yeter ki sözleşmeleri uygulasınlar. Ama uygulamıyorlar çünkü Türkiye bir hukuk devleti değil. Çünkü yazılı hukukla uygulaması birbirinden farklı olan bir devlet. Bütün mesele hukuk devleti olmamakla ilgili. Ne kendi iç hukukunu ne de altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri uyguluyor. Sorun burada.”
‘GİZLİLİK KARARIYLA AVUKATLAR DEVRE DIŞI BIRAKILMAK İSTENİYOR’
Batman Gercüş’te yaşanan cinsel istismara ilişkin açılacak davaya müdahil olmaya hazırlanan Keskin, soruşturma hakkında jet hızıyla getirilen gizlilik kararı ve yayın yasağına da tepki gösterdi.
Keskin, gizlilik kararının her şeyden önce yargılamanın bir tarafı olan avukatları devre dışı bıraktığını vurguladı. Oysa bu tür olaylarda en büyük görevin avukatlara düştüğüne işaret eden Keskin, çünkü gerçekleri ortaya çıkartmak için mücadele edenlerin avukatlar olduğunu hatırlattı.
Gizlilik kararlarının avukatların dosyaları incelemesini engellemek için verildiğini belirten Keskin, “Dosyalar önce avukatlara kapatılıyor ve kamuoyundan bu şekilde gizleniyor. Nadira Kadirova dosyasında da bu yapıldı, İpek Er’de de; şimdi de Gercüş’te aynısı yapılıyor” dedi.