'Leyla Güven bizler için bir meşaledir'

Tecridin sona ermesi için Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde açlık grevine giren ve tahliye olduktan sonra da eylemini sürdüren Naime Çelik, direnişe öncülük eden Leyla Güven'in kendileri için bir meşale olduğunu söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin sona ermesi için Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi eylemleri 1 Mart'tan itibaren tüm cezaevlerine yayıldı. 2 yıl 6 ay tutsak bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 1 Mart’tan itibaren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine dahil olan ve 28 Mart’ta tahliye edilen Naime Çelik, Bağlar ilçesindeki Muradiye Mahallesi’ndeki evinde eylemine devam ediyor.

Eylem amaçlarına ilişkin konuşan Çelik, "Eylemdeki amacımız Türkiye’nin kendi anayasasını uygulamasını sağlamaktır. Bugün sayın Öcalan, barış sürecinin ortadan kaldırılmasıyla kendi haklarını kullanamamaya maruz bırakılmıştır. Ailesi ve avukatları ile görüştürülmüyor. Ben ve arkadaşlarım da tüm bu hukuksuzluklar nedeniyle açlık grevi eylemine başlamış bulunuyoruz. İsteğimiz, Sayın Öcalan’ın tutsak haklarından yararlanması" dedi.

LEYLA GÜVEN'İN DURUŞU ZAFERİN NE DENLİ YAKIN OLDUĞUNU HİSSETTİRİYORDU

Öcalan’ın tecrit ile halkından koparılmak istendiğine dikkat çeken Çelik konuşmasını şöyle sürdürdü: "Açlık greviyle dışarıya yansıttığımız tepkimiz dayatılan bu hukuksuzluğa karşıdır. Leyla Güven açlık grevi eylemine başlama kararını mahkemede almıştı. Bizlerin de haberi yoktu. Eylem kararını koğuşa gelip bizlerle paylaşınca öğrendik. Çok şaşırmıştık. Gözlerindeki tarifsiz inanç ve kararlılık, kendisine bakan herkesi o an zafer coşkusu ile sarhoş ediyordu. Leyla Güven’in o an ki duruşu zaferin ne denli yakın olduğunu hissetmemize yetiyordu.

Yaşı 50’yi geçmiş bir arkadaşın mahkemedeki başkaldırışı ve böylesi bir grevi başlattığını duyurması, koğuşa geldiğinde de aldığı kararı güler yüzü eşliğinde bizlere duyurması sıradan bir şey değildi. O'nun verdiği moral ve coşku bizleri cezaevinde ayakta tutuyordu. Leyla Güven nerede olursa olsun, zafer coşkusunu devam ettirecektir. O'nu tahliye ederek, zaferini kırabileceğini sandılar.

Ama Leyla Güven direnişini sürdüreceğini çok net bir şekilde kanıtladı ve "Biz sizin düşmanınız değiliz. Biz yalnızca sizin yasalarınızı devreye koymanızı istiyoruz. Siz bizi nereye gönderirseniz gönderin fark etmeyecek. Cezaevinde, evde, sokakta dahi olsak biz eylemlerimize devam edeceğiz. Çünkü doğruluğuna inanıyoruz" mesajını verdi. Leyla Güven’in o güzel ve anlamlı duruşu ile tüm dünyaya talebini duyurdu. Leyla Güven açlık grevi eylemi boyunca güler yüzünü eksik etmedi. Gülümseyerek bir devrimin nasıl öncüsü olabileceğini gösterdi. O bizler için bir meşaleydi. Ne mutlu bize ki, onun yaktığı meşaleyi tutuk ve sürdürüyoruz."

DEVLETİN KORKTUĞU DAYATTIĞI ZULÜMDEN BELLİ

Leyla Güven'in eyleminin yayılacağından ve olası ölümlere yol açacağından endişe ettiğini hatırlatan Çelik, "Bu eylemin dünyaya yayılacağını biliyorduk. Çünkü bugün Türkiye halklarının elinde hiçbir şey kalmadı. Ülkede bir anayasa olmadığının herkes farkında artık. Kendi dillerini, dinlerini, kültürlerini yaşayamaz durumdalar. Dayatılan bu baskılara karşı halkın büyük bir tepkiye hazır olduklarını biliyoruz. Bizler daha büyük tepkilerin açığa çıkacağını bekliyorduk. Maalesef bu eylem medyada yeterince ses getirmedi. Bugün dünya basını açlık grevi eylemlerden bahsederken, Türk medyası gözünü kulağını kapatmış durumda.

Türkiye’de sanki dünyayı saran böylesi bir eylem yok ve yaşanmıyor gibi. Halkımız sessiz değil. Beni cezaevinden çıktığımdan bu yana çok sayıda kişi ziyarete geldi. Halkımız çok bedel ödemiş bir halk. Canlarını verdiler, vermeye de devam ediyorlar. Bugün cenazelerimizi almamıza dahi izin vermiyorlar. Gencecik arkadaşlarımızın cenazelerini alamıyoruz. Devletin bizlerden ne denli korktuğunu dayattığı zulümlerden görebiliyoruz.

Halkımız aslında elinden fazlasını yapıyor ama tek kelime ile zindanlara atılanları görüyoruz. Faili meçhullere, infazlara tanık oluyoruz. Bu nedenle bizler halkın sessiz olduğunu söylemekten çok, halkın nasıl ses çıkarması gerektiğini göstermemiz gerek. Yaşamına son veren ve Amed'e getirilen Zülküf Gezen’in cenazesinde neler olduğunu gördük. On binler cenazesine sahip çıktı. Etrafı panzerler ve barikatlarla çevrelenen ve üstüne bir de silah sıkılmasına rağmen, bu halk, korkmadan "Bu cenaze bizim" diye haykırdı. Beni ziyarete gelen gözleri yaş, yüreği öfke dolu anneleri görüyorum" diye konuştu.

DEVLET TAHLİYE İLE EYLEMİ KIRMAK İSTEDİ

"Devletin Leyla Güven’i tahliye etmesindeki neden neyse, bizleri tahliye etmesindeki sebep de aynıdır" diyen Çelik devamla şunları belirtti: "Ben içeriği tamamen boş bir dosyadan üç yıla yakın cezaevinde kalan biriyim. Bugün devlet üç yıl boyunca tahliye gereği duymadığı kişiyi açlık grevine girdiği ay tahliye ediyor. Buradan açık olarak okunan şey, devletin tahliye ile eylemin kırılmak istenmesidir.

Devletin bu düşüncesine karşı ben, tahliyemin ardından evimde sürdürdüğüm eylemimle, ‘Eylemimin mekanı değişse de, arkadaşlarımın talebi talebim olmaya devam edecektir. En doğal hakkım olan eylem hakkımı benden alamayacaksın’ diyorum. Açlık grevi eylemine başlama nedenim ise şahit olduklarımdır. Halka dayatılan zulmü, korkuyu, baskıyı ve hukuksuzluğu görüyordum. Düşünce olarak tamamen kendimi hazır hissettiğim, kendi özgür irademle ve isteğimle girdiğim bir grevdi bu.

Bir başkası özgür yarınları yaşasın diye bu eylemi başlattık ve sürdürüyoruz. Eylemimizi bırakmayacağız. Biz 9 arkadaşımızı feda ettik bu eylem için. 9 gencecik can ne istedi diye düşündü mü bu devlet? O denli kulaklarını kapatmış ki devlet tüm bu yaşananlara, gençlerin ne istediğinin farkında değil, görmek dahi istemiyor. O gençlerin talebi neyse benim talebim de o."

SESİMİZE SES KATIN

Açlık grevi eylemlerinin sahiplenmesi gerektiğini vurgulayan Çelik son olarak şu çağrıyı yaptı: "Halka çağrımız açıktır. Yapılması gereken neyse onun yapılmasını bekliyoruz. Kimin elinden ne geliyorsa onu yapsın istiyoruz. Kiminin elinden dua etmek, kiminin bir bardak su taşımak geliyordur. Kimisinin ise sesimize ses katması için bağırması gerekiyordur. Bizler halkımızdaki yerimizi, sevgimizi, değerimizi biliyoruz. Bizlere sahip çıkacaklarından da kuşkumuz yok. Halkımızdan tek istediğimiz cenazelerimize sahip çıkmalarıdır.

Devletin amacı halkımızı korkutup, cenazelerimizin verilmesini engellemek. Halkımıza sesleniyorum, çıkın meydanlara ve "Sizden korkmuyoruz. Biz cenazelerimizi size vermeyeceğiz, onlar bizim" deyin. Tek isteğimiz bu. Ve biz inanıyoruz ki, kazanacağız. Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz. Biz Önderliğimiz için canımızı feda etmemeye hazırız. Biz bu tecridi kıracağız."