Kurdistan Kadın Özgürlük Partisi (Partiya Azadiya Jinên Kurdistan-PAJK) ve Kurdistan Kadınlar Topluluğu (Komalên Jinên Kurdistan-KJK) Koordinasyonları, 3. Dünya Savaşı’nın aynı zamanda kadınlara ve toplumlara karşı yürütülen bir savaş olduğuna işaret ederek, bunun karşısında öz savunma olmadan kurtuluşun, özgürlüğün, adaletin gelişmeyeceğinin çok açık bir gerçek olduğunu vurguladı.
PAJK Koordinasyonu ile KJK Koordinasyonu’nun ortak deklarasyonu şöyle:
21. yüzyılın ilk çeyreği, dünyamızı, ekolojimizi, insanlığı ve kadınlığı özgürleştirme mücadelesi eşliğinde tamamlanmaya doğru gidiyor. 21. yüzyıl, kadın özgürlüğünü sokaklarda, dağlarda, şehirlerde, köylerde, okullarda, işyerlerinde haykıran kadın sesleriyle yankılanarak başladı ve öyle de devam ediyor. Kadın özgürlük mücadelesi ve kadın devrimi, çağımızı karanlığa boğmak isteyen kapitalist modernite ve hegemon erkek güçleri karşısında bir güneş gibi doğup, insanlığın geleceği için umut ve cesaret veriyor.
Rêber Apo, 21. yüzyılı kadın devrimi yüzyılı olarak anlamlandırdı. Zamanı anlamlı kılan, anlamsızlaştırmalara karşı mücadeledir. Beş bin yıllık egemen uygarlık ve beş yüz yıllık kapitalist modernite aklı, hegemon erkek aklı olarak zirveye tırmanmış ve korkunç bir tüketim ve yok oluş sürecini geliştirmiştir. Zaman, hegemon erkekliğin yarattığı krizlerin anlamsızlığı ile buna karşı kadın öncülüğünde gelişen anlam mücadelesi zamanıdır. İşte bu nedenle bu çağ, kadın özgürlük ve kadın devrim çağıdır. “Jin Jiyan Azadî” sloganları tüm dünyada kadın devrimi olarak yankısını buluyor. Bu nedenle de KJK ve PAJK olarak kadın hamlemizi “Jin Jiyan Azadî ile Kadın Devrimine Yürüyoruz” (Bi Jin Jiyan Azadî re Ber Bi Şoreşa Jinê”) olarak tanımladık. 3. Dünya savaşı, aynı zamanda kadınlara ve toplumlara karşı ilan edilmeden yürütülen bir savaştır. Ve biz bu hamleyle 3. Dünya Savaşı’nın bu gerçeğine karşı mücadelemizi yükseltmeyi hedefliyoruz. Bu kriz ve kaos ortamında ne kadar örgütlü ve etkili bir mücadele yürütülebilirse, o kadar başarı kazanılacağı nettir.
3. Dünya Savaşı süreci, çokça kriz ve kriz yönetimi teorileriyle, nükleer savaştan tutalım özel savaş teori ve uygulamalarıyla yaşamın her alanında vücut buluyor. Ekolojiden kadına, ekonomiden hukuka, demokrasiden eğitime kadar yaşamın her alanı, 3. Dünya Savaşı’nın yoğunlaştığı ve genel kriz olarak ifade edilebilecek alanlar haline geldi. Hakikatini yitirmeyen toplumların, kadınların, bireylerin böylesi bir sisteme bir saniye dahi tahammül etmesi mümkün değildir. Bu nedenle hegemon sistem toplumu, kadınları ve bireyleri her an krizle karşı karşıya bırakarak kontrol altında tutmayı ve iradesizleştirmeyi esas almaktadır.
Krizler, aynı zamanda devrimlerin, büyük toplumsal alt üst oluşların yolunu açar. Bu nedenledir ki kapitalist modernitenin sahipleri “çoklu kriz”, “kriz yönetimi” gibi kavramlar geliştirip krizleri normalleştirmeye, yaşamın bir parçası haline getirmeye, böylelikle mücadele ve devrim potansiyelini eritmeye çalışır. Gizli ya da açıktan faşist iktidar biçimleri bu kapsamda “kriz yönetimi” denilerek servis ediliyor, toplumun hafızasına zararsız bir söylem gibi yerleştirilip meşrulaştırılıyor. Bu biçimiyle de toplumsal devrimlerin, isyanın önü alınmak isteniyor. “Krizi çözme” ya da “krizi ortadan kaldırma” değil “krizi yönetme” söylemi ve stratejisi, hegemon güçler için muazzam bir hareket alanı oluşturuyor.
Çoklu krizler yaratılarak toplum, toplum olmaktan çıkarılırken, toplum ve kadın iradesinin olmadığı koşullarda gizli veya açık biçimlerde dikta yönetimler (kriz yönetimleri) oluşturuluyor. Kriz yönetimleri denen bu tarzla, her seferinde krizler daha da büyütülerek, toplumun ve kadınların iradeleri daha büyük oranda gasp ve manipüle edilerek ortaya çıkabilecek devrim, isyan, mücadele seçenekleri etkisizleştiriliyor. Bu biçimiyle krizleri yönetmeyi esas alan bir sistem geliştiriliyor ki bu sistemde krizler, büyütmek için yönetiliyor. Bu nedenle kadın, çocuk, ekoloji, ekonomi, sağlık, eğitim, din, hukuk gibi yaşamın her öznesi ve alanı kriz-kaos alanı haline getiriliyor.
MİLLİYETÇİLİK, DİNCİLİK, CİNSİYETÇİLİK VE BİLİMCİLİK EL ELE KADIN VARLIĞINI VE KİMLİĞİNİ ÖLDÜRÜYOR
Bu bağlamda 3. Dünya Savaşı, 2023 yılında daha fazla ivme ve yoğunluk kazandı. Kurdistan’da, Rojava’da yıllardır yaşanan soykırımcı savaş, Suriye’de devam eden savaş, Rusya-Ukrayna savaşı, Ermenistan-Azerbaycan savaşı, en son Ekim ayında başlayan İsrail-Hamas savaşı, 3. Dünya Savaşı’nı daha gözle görülür hale getirdi. Afganistan’da kadın ve toplum düşmanı Taliban’ın iktidara getirilmesi, Afrika kıtasında sürekli yaşanan askeri darbeler, Abya Yala ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkede aşırı sağ çizgideki partilerin iktidarlara taşınması, Lübnan, Irak, Yemen, Sudan gibi ülkelerde adı tam konulmamış savaş durumları gündemdedir, sonuçları da çok ağır bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Tüm bu savaşlarda milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ve bilimcilik, bölgesel ve uluslararası çapta el ele vererek halklara ve kadınlara saldırıyor. 3. Dünya savaş sürecinin en temel özelliği, kadın düşmanlığı, toplum ve doğa düşmanlığıdır. Hegemon erkeklik ulus devlet-sermaye-endüstriyalizm üçlü sacayağıyla her türlü baskı ve çarpıtma araçlarını kullanarak bu kirli savaşı kadınlara, halklara ve doğaya karşı geliştiriyor. Ancak yerel çapta gelişen savaşlar ön plana çıkartılıp kadına, topluma ve doğaya karşı yürütülen bu sistematik savaş görünmez kılınıyor. Bu anlamda insanlığın algısı çarpıtılıyor, çok büyük bir psikolojik savaş yürütülüyor.
ŞİMDİ KENDİNİ SAVUNMA ZAMANI!
İşte bu savaş ortamında kadınlar olarak dünya insanlığının, kadınların, doğanın kurtuluşu için ortak hedef ve amaçlarda buluşarak öz savunma mücadelesini büyütmemiz temel bir sorumluluk düzeyine ulaşmıştır. Hegemon erkeklik ve kapitalist sistemin yaşamın her alanında geliştirmiş olduğu kaos durumu, kadınları bu kaosa karşı özgürlük mücadelesinin öncüsü kılmıştır. Öz savunma olmadan kurtuluşun, özgürlüğün, adaletin gelişmeyeceği çok açık bir gerçektir.
Hegemon sistemler, ulus devletler, erkek egemenliği her açıdan bu denli silahlanıp saldırıyorken, kadınların kendisini öz savunmasız bırakması, öz savunmaya dayanmadan mücadele geliştirmesi mümkün değildir. Öz savunma yaşamın, özgürleşerek yaşamanın esasıdır. Kadınların kendi savunmasını devletlere, erkeklere veya öz iradesini temsil etmeyen kurumlara teslim etmesi, ölümle eş değerdedir. Nitekim tüm dünyada kadınların kendini savunamadıkça nasıl bir katliamla karşı karşıya kaldığını en iyi biz kadınlar biliyoruz.
Bu nedenle 21. yüzyıl, aynı zamanda kadınların kendi kendilerini savunduğu bir yüzyıldır. Kendini, toplumunu, yaşamı, doğayı da birlikte savunarak özgür yaşamı savunma yüzyılıdır. Kadın cinayetlerine, tecavüzlerine, emek sömürüsüne, eğitimsizliğe, yoksullaşmaya, her türden aşağılanma ve baskıya, fuhuş başta olmak üzere her türden beden sömürüsüne, dijital saldırılara, kadın sünnetine, çocuk evliliklere, aile içi şiddete, namus ve ahlak adı altında gelişen toplumsal cinsiyetçiliğe karşı kendimizi savunma vaktidir. Kendimizi savunamadıkça, bedenimizi, haklarımızı, kimliğimizi, varlığımızı savunamadıkça, hegemon erkeklik, kapitalist sistem ve onun krizli-kaoslu gerçeği kazanmaktadır.
KENDİNİ YÖNETEMEYEN KADIN KENDİNİ SAVUNAMAZ, KENDİNİ SAVUNAMAYAN KADIN KENDİNİ YÖNETEMEZ!
Kadın devrimi, aynı zamanda kadınların kendi kendilerini yöneterek öz savunmasını geliştirdiği, süreklileştirdiği bir sistemdir. Kendisini yönetemeyen, kendisini savunamaz. Kimliğini örgütlü ve bilinçli, öz savunmalı bir irade olarak ortaya koyamayan kendini savunamaz ve daimi olarak erkek egemenliğine, hegemon sisteme muhtaç kalır. Öz savunma gibi en basit tek hücreli bir canlının bile içgüdüsel sahip olduğu bir hakikati, bir hakkı kullanamamak, kendi yaşamını, varlığını başkalarına teslim etmek demektir. Öz savunma, var olmanın vazgeçilemez, onsuz olunamaz ve devredilemez bir ilkesidir.
Çağımızda dünya insanlığının, kadınlarının gelmiş olduğu bu düzey karşısında, kaderimizi erkek egemenliğine asla teslim etmeyip, öz savunma sistemimizi geliştirmeliyiz. Egemen sistemin tuzaklarına düşmeden, kadın kimliğine yabancılaşmadan, erkekleşmeden hakiki kimliğimizle kendimizi yaşamın her alanında örgütlemeli ve savunmalıyız.
Dünya çapında kadın bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadelesi geliştikçe, egemen sistemler kadınları kendi sömürücü ve tamamen erkek egemen karakterli kurumlarına çekmeye çalışmaktadır. Son yıllarda ulus devletler ve uluslararası kurumlar, kadınları devlet ordularına, iktidar savaşlarına, hükümetlere, en milliyetçi sağ partilere, NATO gibi emperyalist kurumlara daha fazla dahil ederek kadın mücadelesini sistem içine çekmek, etkisizleştirmek ve sisteme tamamen bağımlı hale getirmek istemektedir. Kadını erkekleştirerek, iktidarlaştırarak hegemon sistem için en üst düzeyde kullanmak, temel bir strateji olarak geliştirilmektedir. Ki bu asla kadın için bir öz savunma ve bir gelişme değildir, olamaz. Bilakis erkekleşmiş, iktidarlaşmış kadın eliyle kadınları, toplumu ve doğayı katletme politikasıdır. Kadınların kimlik, varlık ve özgürleşme arayışları, iktidar kanalına akıtılarak çarpıtılmaktadır.
Kadın öz savunması, ulus devletlerden, iktidarlardan, erkek egemenliğinden kopuş temelinde kendi örgütlülüğüne, iradesine dayanarak gerçekleşebilir. Bu nedenle öz savunmamız, her türden erkek egemenlikli zihniyete, kurumlaşmaya karşı mücadeleyi yükseltmekten ve yine alternatif zihniyeti ve kurumlaşmayı, demokratik konfederal sistemi geliştirmekten geçer.
Kadınlar kendi kendilerini yöneterek, kendilerini yönetecek demokratik sistemi geliştirerek kendilerini ve yaşamı savunabilirler. Bu nedenle yaşamın her boyutunda, ekonomiden eğitime, siyasetten sanata, basından iş hayatına, aile hayatına kadar, sosyal yaşamın tüm alanlarında var olmalı, bu alanlarda örgütlü varlığını ortaya koymalı ve kendisini savunmalıdır. Gerek erkek egemenlikli sistemin ve gerekse de bu sistemin hizmetindeki erkek bireylerin her türlü şiddetine karşı örgütlü bir savunma içinde olmalıdır.
DEMOKRATİK ULUS, JİNEOLOJİ VE KADIN DEMOKRATİK KONFEDERAL SİSTEM ETRAFINDA ÖZ SAVUNMA VE BARIŞ MÜCADELESİ!
Biz kadınlar sömürücü savaşlara, iktidar kaynaklı şiddet sistemine ve onun bu dengesiz ve yaşamı yok eden silahlanmasına karşıyız. Ancak insanlığın ve kadınların karşısında böylesine silahlanmış bir sistem karşısında maddi ve ideolojik olarak silahsız kalmak da kabul edilecek bir durum olamaz. Güç dengesizliğinin tamamen kadınların ve ezilenlerin aleyhinde olduğu bir dünya sistemi karşısında, kadınların her boyutta kendini öz savunmalı hale getirmesi vazgeçilmez bir ihtiyaç durumundadır. Üçüncü Dünya Savaşı’nı geliştiren egemen sistem güçlerine karşı süreklilik sağlayacak her türlü öz savunma aracını geliştirmek, örgütlülüğünü yaygınlaştırmak gerekmektedir. Kadın hareketleri olarak da, bireyler olarak da sokakta, iş yerinde, okulda, ev içinde, köyde, şehirde, dağda, yaşamın her yerinde meşru savunma hakkını kullanmak, en doğal ve yaşamsal hakkımızdır.
Bu nedenle bilinçlendiğimiz, örgütlendiğimiz kadar kendimizi savunabilmeliyiz. İdeolojik, politik, gerektiğinde askeri, sosyal, ekonomik, eğitim, kültürel, sanatsal, inançsal, fiziksel, psikolojik her boyutta kendimizi savunmalıyız. Tek bir kadının bile eksilmemesi için hem örgütlü ve hem de bireysel savunmamızı en zengin ve güçlü biçimlerde gerçekleştirmeliyiz. Her kadın her türlü erkek şiddeti karşısında, fiziki ve ruhsal olarak karşı koyacak gücü geliştirmelidir. Bireysel olarak kendini korumak üzere fiziki olarak da cevap verebilecek düzeyi geliştirmek, kendini güçlendirmek önemlidir. Örgütlü gücünü de, fiziki gücünü de bütünlüklü ele alıp geliştirmek, bu sistemli şiddete karşı caydırıcı olmak ve onu aşmak açısından şarttır. Özellikle de erkek egemenliğinin esas hedef haline getirip saldırdığı genç kadınların bu bilinçle kendini donatması büyük önem arz eder.
Kendini savunmak kadar kadın yoldaşlığını savunmak da esas bir ilkedir. Hangi halktan, dinden, mezhepten olursa olsun savaşların, ulus-devletlerin, erkek bireylerin şiddetine maruz kalan bir kadın, bizim vicdanımızdır, mücadele ve dayanışma gerekçemizdir. Bu doğrultuda milliyetçilik başta olmak üzere kadınlara ve toplumlara çizilmiş tüm egemen sınırları aşarak kadın dayanışma ve ortaklaşması temelinde kadın yoldaşlığını geliştirmeliyiz. Sadece kendini savunma temelinde değil birbirini de savunma temelinde sahiplenme, tüm sınırları aşarak kadın yoldaşlığını büyütme, vicdanın ve özgürlüğün gelişmesinde esas bir ilkedir.
İşte bunun için milliyetçiliğe karşı Demokratik Ulus; dinciliğe karşı demokratik inanç; bilimciliğe karşı jineoloji; cinsiyetçiliğe karşı kadın devrimi temelinde mücadele etmek, kadın demokratik konfederal sistemini inşa ederek her yerde ve her anda kadın direnişini ve inşa eylemini gerçekleştirmek, çağımızın karanlığını aydınlatacak yoldur. Ortadoğu’dan Afrika’ya, Afrika’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya, Abya Yala ülkelerine kadar kadınların ayak bastığı her toprak parçasında demokratik kadın sistemini geliştirme temelinde örgütlenmek ve örgütlülüğü birleştirmek, öz savunmayı bu stratejiye dayandırarak taktikleri geliştirmek, yürüdüğümüz yolları daha da aydınlatacaktır. Yeni nesillere, kız çocuklarına, genç kadınlara ve tüm insanlığa yaşanılır bir dünyayı ancak böyle miras bırakabiliriz.
“JIN JIYAN AZADΔ ANLAMI İLE ÖRGÜTLENELİM, KADIN SAVUNMASINI GÜÇLENDİRELİM!
PKK hareketi içerisinde bir kadın hareketi olarak gelişmemizin asıl kaynağı Önder APO olmuştur. “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez” diyerek kadın mücadelesini büyük bir incelik ve stratejik derinlikle ele alan Önder APO, Kurdistan’da kadınları bilinçlendirmeye, örgütlendirmeye, düşman ve erkek egemenliği karşısında savaş ve mücadele tecrübesi kazandırmaya cesaret etmiştir. Önce kadının kendisini savunma bilincini kazanmasına büyük önem vermiş, bunun için kendi deyimiyle ‘Prometheuslara bedel bir kavgayı’ göze almıştır. İmralı esaretine, mutlak tecrit işkencesine maruz bırakılmasının en temel bir nedeni de küresel hegemon erkekliğe karşı kendindeki erkekliği öldürerek kadın öz savunma bilincini, ideolojisini, örgütlülüğünü geliştirmeye önderlik etmesidir. İmralı zindanında, en büyük yalnızlığa mahkum edildiği koşullarda da kadın özgürlük mücadelesini, kadın yoldaşlığını çok anlamlı bir biçimde yürütmüş, kadın öz savunmasını demokratik ulus, demokratik konfederalizm perspektifiyle daha da derinleştirmiştir.
Bu doğrultuda KJK ve PAJK olarak Kürdistan’da Şehit Sakine Cansız arkadaşın öncülüğünde gelişen elli yıllık bir kadın mücadele tarihine, otuz yıllık da örgütlü kadın gerilla mücadele deneyimine sahibiz. Binlerce kadın yoldaşımız başta TC devleti olmak üzere Kürdistan’ı sömürgeleştiren ve Kürt kadın kimliğini katleden, yok sayan sömürgeci devletlere ve güçlere karşı savaş yürütmüş ve şehit düşmüştür, gazi olmuştur. Binlerce kadın yoldaşımızla bu mücadelemiz olağanüstü bir direniş gücüyle devam etmektedir.
Kadın gerilla ordusu YJA/STAR, kadın partisi PAJK, genç kadın örgütlenmesi KJC ve kadın demokratik konfederal sistemi KJK ismiyle kadın devrimi mücadelesini tüm Kürdistan’da yürütmekteyiz. Dağda, şehirlerde, Türk faşist devletine ve onun erkek egemenlikçi saldırılarına karşı, DAİŞ gibi çetelere karşı büyük bir mücadele verilmiş, verilmektedir. Dağda YJA/STAR gerillası faşist TC devleti, ordusu ve onun tek adam temsilcisi Erdoğan’a karşı mücadeleye öncülük etmektedir. Bu sömürgeci soykırımcı ve kadın kırımcı savaşta, düşman, çağın en ileri tekniklerini, kimyasal silahtan taktik nükleer silahlara kadar, 24 saat hareket halinde olan keşif ve savaş uçaklarına kadar her türlü tekniği kullanmaktadır. Ancak kadın ideolojisi ve kadın özgürlük bilinciyle örgütlenmiş ve kendini konfederal bir sisteme kavuşturmuş olan kadın gerillamız ve kadın hareketimiz tüm bu tekniği, insanlık dışı saldırıları boşa çıkarmakta, kendisini ve ülkesini profesyonelce savunmaktadır.
DAİŞ’in Rojava’ya, Maxmur’a, Şengal’e saldırısıyla birlikte kadın gerillalarımız korkusuzca savaşmış, dünyanın bu en vahşi çetelerinin sonunu getirmiştir. YJA/STAR’ın bu onurlu ve güçlü duruşu Rojava devrimini gerçekleştiren Kürt kadınları, Şengal’deki Ezidi kadınlar için ilham ve güç kaynağı olmuştur. Rojavalı ve Şengalli kadınlar, bu kadın öz savunma gücünü örnek alarak YPJ ve YJŞ örgütlülüğünü geliştirmiş, yine toplum içinde kadın demokratik konfederal sistemini geliştirerek öz yönetimlerini kurmuşlardır. Rojhilat Kurdistanı’nda HPJ, Bakur Kurdistanı’nda YPS-Jin dağda gelişen kadın savaşçılığını örnek alarak kendini örgütlemiştir. Kurdistan’ın tüm alanlarında kadınlar, kendi sistemini örgütleyen ve kendisini savunabilen kadın hareketinden güç alarak mücadelesini geliştirmekte, her geçen gün isyanını ve inşasını gerçekleştirmektedir. Rojhilat Kurdistanı’nda Jîna Emînî’nin isyanı ve İran rejimi tarafından katledilmesinin ardından gelişen kadın eksenli isyan, gücünü ve cesaretini Kürt kadınının kendi öz savunma örgütlülüğünden almıştır. Jin Jiyan Azadî sloganları ilk olarak Kurdistan dağlarında atılmış, bu felsefe ilk olarak dağlarda hayat bulmuş ve adım adım şehirlere, dünyaya serhildanlarla yayılmıştır.
Kurdistan’da ağır soykırım ve kadın kırım saldırıları devam etmektedir. Bu nedenle Kürt kadınlarının bu soykırımcı ve kadın kırımcı faşist sisteme karşı öz savunma mücadelesini derinleştirmesi sürecin en temel görevidir. Özel savaştan, toplumsal cinsiyetçilikten kaynaklı tüm saldırılara karşı hem kadın kimliğini ve hem de ülkesini savunmak, işgalci ve hegemon tüm saldırılara karşı mücadeleyi büyütmek çok önemlidir.
KADIN ÖZ SAVUNMASI İLE TARİHİMİZİ YENİDEN KENDİMİZ YAZIYORUZ!
Bugün Kurdistan’da, Ortadoğu’da ve dünya genelinde kadınlar olarak en asli ihtiyacımız, “Jin Jiyan Azadî” felsefesi doğrultusunda isyanımızı, demokratik sistem inşamızı ve öz savunmamızı ilmek ilmek örmektir. Çok farklı coğrafyalarda, çok farklı kültürlerde kadınlar olarak “Jin Jiyan Azadî” sloganlarında birleştik, bir ses olduk. Bu ses, kendimizi savunmanın ve hegemon erkekliği yıkmanın kutsal sesidir. 21. yüzyılı boydan boya kadın devrimi yüzyılı yapmanın, dünyayı güzelleştirmenin, özgürleştirmenin, gerçek aşkın sesidir. Bu ses hiç susmamalı, bu ses kadınlar, toplum ve doğa özgürleşene kadar süreklileşmeli, kendini büyütmelidir.
Bunun için Kurdistan’dan başlayarak dünyanın her yerindeki kadınları kadın savunmasını gündemlerine almaya, her yerde tartışmaya, bu doğrultuda koşullarına göre örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz. Sesimizle, sözümüzle, siyasetimizle, örgütlülüğümüzle, sanatımızla, adaletimizle, eğitimimizle, ekonomimizle, gerektiğinde silahlarımızla, her yerde ve her anda kendimizi savunmalıyız. Bunun için bilinç ve duyarlılık yaratmalı, varlığımızın kaderini kendimiz belirlemeliyiz. Kendi kendimizi yöneterek, kendi kararlaşmalarımızı geliştirip hayata geçirerek kendimizi savunmalıyız.
Beş bin yıllık tarih büyük kadın direnişleriyle geçti ama kadınsız yazıldı. Çünkü kadınlar büyük direndiler, ancak süreklilik sağlayacak öz savunma sistemlerini oluşturamayıp yenildiler. Bu nedenle tarihi sahte zafer hikayeleriyle egemen erkeklik yazdı. 21. yüzyılda ise kadınlar olarak tarihten ders çıkarıp hem büyük direneceğiz, ama hem de bizden sonraki nesillere miras bırakacağımız öz savunma sistemimizi geliştireceğiz. Bu yüzyılda kadın devrimi temelinde öz savunmamızla tarihimizi kendimiz yazmalı, kaderimizi kendimiz belirlemeliyiz. Tarihin bu çok önemli dönemecinde öz savunma mücadelesini güçlendirmeli, hegemon erkek sistemini, savaşlarını, krizli-kaoslu yaşamını yıkacak örgütlülüğü büyütmeliyiz.
Bu temelde PAJK ve KJK olarak yüreği özgürlük için atan, kadın olarak var olmanın mücadelesini veren tüm kadınları öz savunma mücadelesini geliştirmeye, profesyonelleştirmeye ve ortaklaştırmaya çağırıyoruz.