Kandıra Cezaevi'nde tutsak olan DBP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel, 15 Ocak’tan bu yana Leyla Güven’in başlatmış olduğu açlık grevine destek olmak amacıyla süresiz eylemde. DBP Eş Genel Başkanı Tuncel, sayılı günler kala 31 Mart yerel seçimlerinin önemini ve tecride karşı yapılan, binlerce tutsağın katıldığı açlık grevi direnişini ANF’ye anlattı.
Cezaevinde ulaştığımız Sebahat Tuncel “Bu röportajı Newroz günü yanıtlıyorum, bu sebeple herkesin Newroz Bayramı’nı kutluyorum. Newroz pîroz be! Zülküf Gezen arkadaşımızın bedeniyle harladığı bu Newroz’un halklarımıza özgürlük getirmesini diliyor ve Zülküf Gezen’i saygı ile anıyor, ailesine ve halkımıza baş sağlığı diliyorum. Anısı mücadelemizde ve direnişimizde yaşayacak!” notu eşliğinde sorularımıza şu yanıtları verdi.
Leyla Güven’in tecride karşı başlatmış olduğu açlık grevi eylemi yayılarak devam ediyor. Şu an binlerce tutsak bu eyleme destek veriyor. Siz de bugün bu eylemi devam ettirenlerden birisiniz. Devam eden direnişinizi anlatır mısınız? Öte yandan bu eylemin özellikle bir kadın yoldaşınız tarafından başlatılması ve yine kadınlar tarafından sahiplenilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sevgili Leyla Güven yıllardır kadın özgürlük mücadelesi yürüten, Kürt kadın hareketinin aktif bir üyesi olarak, özgürlükçü bir sistemin geliştirilmesi için mücadele etmektedir. Kürt halkının sorunu çözülmeden Ortadoğu’da gerçek bir barıştan, demokrasiden, özgürlükten ve güvenlikten bahsedilmesinin mümkün olmayacağını yaşayarak deneyimleyen birisi olarak; 7 Kasım 2018’de başlattığı süresiz açlık grevi ile sürece müdahale etmiş oldu. Bu müdahale, siyasetin toplumsal sorunları çözümsüz bıraktığı bir dönemde, yeni bir umudun doğmasına vesile oldu. Sizin de ifade ettiğiniz gibi açlık grevi direnişi dalga dalga dünyanın her yerine yayıldı. En son 1 Mart 2019 itibariyle dünyanın en kitlesel süresiz açlık grevi zindanlarda gelişti. Binlerce siyasi tutsak bu direniş sürecine dâhil olarak Sayın Öcalan üzerinde mutlaklaşan tecridin son bulması; Sayın Öcalan’ın özgür çalışma ile yaşama koşullarının sağlanması talebini büyük bir kararlılık ve güçlü bir iradeyle tüm dünya kamuoyuna duyurmuş oldu.
Kadınların eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesinin binlerce yıllık bir tarihi var. Kadınlar erkek egemen toplumla birlikte yaşamın dışına itilmiş, emeği ve bedeni sömürülmüş; bütün toplumsal yasalar kadınların aleyhine düzenlenmiştir. Kadınların bu düzene karşı mücadele deneyimleri, kadın dayanışmasının önemi, kadınların örgütlü mücadelesinin özgürlük, eşitlik, demokrasi ve barış mücadelesinin olmazsa olmazı olduğunu bize göstermektedir. Örgütlü kadın gücü toplumsal, ekonomik gelişmelere, değişim ve dönüşümlere önemli katkılar sunmaktadır. Kadınların evsel, sınıfsal sömürüye, kadına yönelik her türlü ayrımcılığa; şiddete, tacize, tecavüze karşı yürüttükleri mücadele, savaşa karşı barışı savunmaları; toplumsal değişimlere, kadın kazanımlarına, bu kazanımların kısmi de olsa güvence altına alınmasını sağlamıştır.
Türkiye’nin 2015’ten beri yürüttüğü Kürt karşıtı çözümsüzlük siyaseti, hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması, sürekli bir OHAL rejimi, son 4 yılda gelişen toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmeler en çok kadınları hedef almıştır. Kadınlar için güvenli bir kamusal alan bırakılmamıştır. Bu sürece dönüp baktığımızda sokaklar ilk olarak kadınlara kapatılmış, erkek devlet şiddeti yaşamın her alanında kadının hayatını zorlaştırmıştır. Kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet hayatın sıradan bir parçası haline gelmiş durumda. Öte yandan AKP ve MHP saray ittifakı en çok da kadınların örgütlü mücadelesinden korkmaktadır. En son Taksim’deki feminist kadın yürüyüşünün hedef alınması da bundandır. Kadınların başlattığı ve içerisinde etkin olarak rol aldığı eylemlerin başarı şansı daha yüksektir ve iktidardakiler bunu çok iyi bildiklerinden en çok da kadın örgütlülüğüne saldırmaktadırlar.
Leyla Güven’in öncülük ettiği ve birçok kadın yoldaşın da dâhil olduğu bu direniş sürecinin de başarıya ulaşacağına inanıyorum. Bugün İmralı’da uygulanan ‘özel hukuk’, tecrit ve izolasyon politikası Sayın Öcalan şahsında tüm Türkiye halklarına uygulanmaktadır. Tecridin kırılması sadece Kürtler için değil, tüm Türkiye halkları için önemli ve yeni bir sürecin başlangıcı olacaktır.
AKP ve MHP faşist iktidarının Türkiye’yi sürüklediği karanlıktan çıkışın tek yolu Leyla Güven arkadaşın öncülük ettiği, binlerin katılımı ile devam eden faşizme ve tecride karşı direniştir. Ve bu direniş mutlak başarı ile sonuçlanacaktır.
İçeride devam eden süresiz açlık grevi boyunca iktidar olabildiğince zorluk çıkardı. Açlık grevi kriminalize edildi. Cezaevlerinde tutsaklara kötü muamele yapıldı. Tüm bunlara rağmen açlık grevi binleri buldu. Cezaevinde açlık grevlerine dair tutsaklar arasında nasıl bir dayanışma var?
Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki hem zindanlardaki hem de dışarıda süren açlık grevi AKP- MHP faşist saray iktidarını zorlamaktadır. O yüzden direnişi kırmak için her türlü yola ve yönteme başvurmakta, direnişçilerin taleplerinin geniş kamuoyuna ulaşmasını engellemeye çalışmaktadır. Sayın Öcalan’ın yasal, anayasal haklarını gasp ederek toplumla bağını koparıp mutlak tecrit ve izolasyon politikasını yönetenler; Sayın Abdullah Öcalan’ın bu hakları tanınması talebiyle başlatılan direnişin kamuoyuna yansımasını engellemeye çalışacaktır da. Böyle bir talep böyle bir direniş yokmuş gibi yapılmaya çalışılsa da eylemcilerin kararlılığı ve direnişi faşist iktidarı zorlamaktadır.
Bugün Türkiye’nin neredeyse tüm cezaevlerinde PKK ve PAJK’lı tutsakların başlatmış olduğu direniş yaşanmaktadır. 1 Mart tarihinden itibaren binlerce tutuklu ve hükümlü bu sürece dâhil olmuş durumda. Bulunduğum cezaevinde de 16 Aralık’ta ilk grupta başlayan 6 arkadaş (Bir arkadaş tahliye oldu ancak dışarıda direnişe devam ediyor) 3 ayı geride bıraktı. Hakkâri eski milletvekilimiz Selma Irmak’la 15 Ocak’ta başladığımız süresiz açlık grevi de 2 ayı geride bıraktı. Kandıra 1 No’lu cezaevinde şu an 49 kişi süresiz dönüşümsüz açlık grevindeyiz (8’i kadın arkadaş). Talebimiz karşılanana Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit kalkana kadar eylemimiz kararlılıkla devam edecektir.
Direnişimizin başarı ile sonuçlanması hem Kürt sorunun eşitlik ve özgürlük temelinde çözülmesi hem de Türkiye’nin demokratikleşmesi ile Ortadoğu’nun barış, eşitlik, kardeşlik temelindeki birlikteliği için yeni bir yol açacağına inanıyorum.
Sizin aracılığınızla başta Sevgili Leyla Güven ve Nasır Yağız olmak üzere dışarıda ve içeride direnen ve direnişçilerle dayanışma içinde olan herkese selam ve sevgilerimizi sunuyoruz. Bizler burada hem içerideki hem de dışarıdaki arkadaşlarla dayanışmayı büyütmeye çalışıyoruz. Bulunduğumuz alanda açlık grevinde olan olmayan tüm arkadaşlar direnişin bir parçası olarak bunun moral ve coşkusunu yaşamaktadır. Bildiğiniz gibi F Tipleri tecrit alanlarıdır. Odalarda üçer kişi kalıyoruz ve ortak alanlar dışında diğer arkadaşlarla temasımız pek mümkün değil. Ama tüm fiziki engellere rağmen dayanışma gücü ve coşkusu çok kuvvetli. Tabii doğal olarak grevdeki arkadaşların sağlığı ve durumu merak konusu. Ama şu var ki direnişteki arkadaşların motivasyon ve enerjisi diğer arkadaşlara da pozitif olarak yansıyor. Her gün belli bir saatte attığımız direniş sloganları ile de dayanışmanın güzelliğini tüm cezaevine duyuruyoruz.
İktidarın baskısı ve yok saymasıyla paralel olarak bugün özellikle tecride karşı büyük bir sessizlik var. Bu sessizliğe karşı ne diyeceksiniz? Özellikle dışarıya mesajınız nedir?
Eylemimiz, bir dayanışmayı geliştirmesi, kadın özgürlük mücadelesi açısında da Türkiye halkların demokratik özgürlükçü geleceği için de kritik bir öneme sahiptir. Türkiye’de mevcut düzene itiraz eden, demokrasi ve özgürlüklere alan açmak isteyen, hak ve özgürlüklerin insanlık onuruna yakışır bir şekilde güvence altına alınmasını talep eden herkesin; bulunduğu her yerde dayanışmayı büyütmesi, faşizme karşı mücadeleyi yükseltmesi gerekiyor. Birimiz özgür değilsek kimse gerçek anlamda özgür değildir. Bir yerde savaş, çatışma ve zulüm varsa bizler kendimizi güvende hissedemeyiz. O yüzden Ortadoğu’daki barış ve özgürlük için safları sıklaştırmanın, dayanışmayı büyütmenin ve he bize dayatılan bu sessizliği hep birlikte yırtmanın zamandır.
Yerel seçimlere çok az bir süre kaldı. Daha önce kayyumla gasp edilen yerlerin özellikle DBP belediyelerin alınması söz konusu bu seçimde. Öte yandan açlık grevleri ve tecride karşı eylem de devam ediyor. Bu iki gelişmeyi birlikte düşündüğümüzde bugün tecride karşı taleplerin daha da elzem olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yerel seçimleri sadece, belediye eş başkanlarının, il, ilçe meclis üyelerinin seçiminden ibaret görmemek gerekiyor. Bu süreç direniş süreci ile alınmalıdır. Demokratik siyaset alanına yönelik saldırılara, halk iradesinin gaspına, halklarımıza ile kadına uygulanan şiddet, zor ve zulüm politikaların karşı direniş ve mücadelenin bir parçası olarak görmek gerekli. Kürdistan’da kayyum zihniyeti ile savaşmak, hesap sormak, Batı’da faşizme barikat kurmak ve onu geriletme perspektifi mevcut iktidarı zorluyor. Türkiye’de demokratik bir seçimin koşullarının olmadığının herkes farkında. O yüzden sandığa gitmek AKP-MHP faşist iktidarını geriletmek, tecrit ve izolasyon politikalarını kırmak olarak ele alınmalı. Hak ve özgürlüklerin gasp edildiği bir ortamda demokratik yerel yönetimcilik yapmak, halka hizmet sunmak ya da halkı yönetime katmanın da olanakları zayıftır. Tüm bu gerçeklik bize Kürt halkının ve dostlarının kendi gündemi etrafında örgütlenmesi, direnişi büyütmesinin önemini gösteriyor. Demokratik, katılımcı, şeffaf, özgürlükçü bir yerel yönetim programın uygulanması ancak demokratik ve özgürlükçü koşullarda mümkündür. 31 Mart yerel seçimleri demokrasi ve özgürlüklere alan açmak açısından önemlidir. Bu seçimler faşizmin kurumsallaşmasını engellemek ve onun geriletilip demokrasi ve özgürlüklere alan açılması bakımından mühimdir. Bu açıdan halkımızın sandık başına gitmesi ve oylarına sahip çıkması önemlidir.
Sonuç itibariyle sürecin gidişatını belirleyecek olan şey direnişimizdir. Yapılan tüm çalışmaların özünü bu oluşturmalı. Tüm çalışmalarımıza direnişin morali, coşkusu ve başarıya ulaşma inancı ile yaklaşmamız halklara kazandıracaktır. Direnişin seçim sonuçlarına da yansıması olacaktır. Seçim sürecinde yer alan tüm arkadaşlara, halkımıza başarılar diliyorum. Tüm baskılara, ötekileştirmeye ve de ayrımcılığa rağmen HDP’nin çok büyük bir başarıya imza atacağına; halkımızın “Ya Me Ye” sloganı etrafında kenetleneceğine inanıyorum. Serkeftin Ya Me Ye!