KURDISTAN'DA KADINA YÖNELİK ÖZEL SAVAŞ
Kamuoyu, Mêrdîn’in Dêrik ilçesinde geçtiğimiz yılın Eylül ayında 22 yaşındaki genç bir kadının korucu Yakup Akyol, Çetin Tag, Suud Çelik ve Harun Yılmaz isimli şahıslar tarafından şantajla sistematik tecavüzüne uğradığını öğrendi. Söz konusu dört kişi şikayet üzerine gözaltına alındıysa da Derik Cumhuriyet Başsavcılığı, failleri serbest bıraktı. "Adli kontrol uygulamalarının ağır olacağı" belirtilerek haklarında yalnızca "yurt dışına çıkma yasağı" verilen failler hakkında yürütülen soruşturmada geçtiğimiz günlerde takipsizlik kararı verildi.
Mahkemenin, mağdur kadının tüm anlatımlarına, şantaja dair video ve bulguların varlığına rağmen failler hakkında etkin bir soruşturma yürütmemesini bir özel savaş konsepti olarak ele almak gerektiğini vurgulayan Mardin Şahmaran Kadın Platformu üyesi Gülizar İpek Bilek, ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.
Kurdistan'da taciz ve tecavüz vakalarında cezasızlık durumunun kadın bedeni üzerinden sürdürülen özel savaş konseptinin yargı eli ile tamamlanması olduğuna dikkat çeken Gülizar İpek Bilek, "Genç bir kadın, çocuk yaşta başına gelenleri değil anlatmakta, kabullenmekte bile zorlanmış. Yıllar sonra sesini çıkarmaya karar verdiği noktada ise yargı, faillerin akla hayale sığmaz savunmalarını esas almış. Bu asla kabul edilemez. Toplumumuzu bilhassa kadınlar ve gençler üzerinden geleceksizleştirmeye çalışıyorlar. Yalnızlaştırma ve umutsuzlaştırma yoluyla toplumsal çözülmeyi hedefliyorlar. Buna asla müsaade etmeyeceğiz" dedi.
YARGI FAİLİ AKLIYOR
Genç kadının şantajla sistematik bir şekilde tacize ve tecavüze uğradığı, kayıtlar ve delillerle ortada iken verilen takipsizlik kararının taciz ve tecavüzü meşrulaştırmaya yönelik çok tehlikeli bir tutum olduğunu belirten Gülizar İpek Bilek, genç kadının yaşadıklarını anlatabilecek hale gelmesinin dahi yılları bulduğu bir durumda, mağdurun yanında olması gereken yargının fail aklayıcı tavrının kabul edilemez olduğunu söyleyerek şunları ifade etti: "Çocuk diyebileceğimiz bir yaşta yaşamış bunları. Okul servisinin şoförü ile başlayan bir silsile. Ve yıllarca devam ediyor. Kendisi de korktuğu için bunca zaman konuşamadığını söylüyor. Hem faillerden korkmuş hem ailesinin ve toplumun gözünde nasıl görüneceğinden... İnsanın canını yakan bir şey bu. Yıllarca bu sebeplerle susan yüzlerce, binlerce kadın var. Ve konuşmaya karar verdiği noktada yargı etkin bir soruşturma yürütmüyor, takipsizlik kararı veriyor. Bu fail aklayıcı bir tavırdır. "
ÜNİFORMALI TACİZİ ÖZEL SAVAŞ KONSEPTİDİR
Son yıllarda kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakalarındaki artışta, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı ile birlikte devletin kolluk güçleri ile yargının kadın düşmanlığına varan tutumunun da büyük bir etkisi olduğunu vurgulayan Gülizar İpek Bilek, Kurdistan'da bir özel savaş konsepti olarak "üniformalı taciz" olgusuna dikkat çekti ve şunları belirtti: "Şikayetçi olduğu ve boşanmaya çalıştığı kişi ile kadınları barıştırmaya çalışan bir kolluk gücü, kadın katillerine iyi hal indirimi yapan bir yargı var. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin sonuçlarıdır bunlar. Kadın kırımı, devlet eliyle destekleniyor. Bunun dışında bir de bizim bölgemiz için özel savaş konsepti olgusu devreye giriyor. Yıllardır sürdürülen, Kurdistan'da kadınlar ve gençler üzerinden toplumu geleceksizleştirerek dizayn etmeye yönelik bir politika bu. Gençler arasında uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırdılar. Polis, ilkokul önlerinde satılan uyuşturucuya göz yumuyor, müdahale etmiyor satıcılara. Uyuşturucu kullanımı dokuz yaşına düştü Kurdistan'da. Üniformalı tacizi başlı başına bir olgu. Geçen yıl Nusaybin'de de oldu. Bir uzman çavuş, adres sorma bahanesi ile arabasına aldığı lise öğrencilerini taciz etti. Öğrencilere kendini mühendis olarak tanıtıyor ama mahkemede savunma, üniforması üzerinden oldu ve bu şekilde serbest bırakıldı. (Eyüp K.'nın avukatı, savunmasında 'komutanları tarafından sevilen bir asker olduğunu' vurgulamıştı) Dêrik'teki sistematik tecavüz olayında da faillerden biri korucu. Savunmasında 'Dağa çıkmasına engel oldum' diyor. Bu üniformalı tacizcilerin ellerini kollarını sallayarak hayatlarına devam edebilmeleri için devlet tüm kurumlarını seferber ediyor."
TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE ÖZ SAVUNMA ÖNEMLİ
Geçtiğimiz hafta Şirnex'te bir uzman çavuşun hamile kadını taciz etme girişimi sonrası halktan aldığı tepkiyi ve sonrasında tacizci hakkında çıkartılan gözaltı kararını hatırlatan Gülizar İpek Bilek, toplumsal dayanışmanın ve öz savunmanın önemini şu sözlerle vurguladı: "Her zaman söylüyoruz; birbirimizin çığlığını duyacak kadar uzakta değil, sesini soluğunu duyacak kadar yakında olmamız gerekiyor. Şırnak'ta o gün olanlar bunun açık göstergesidir. Halk anında müdahale etti.Öz savunma refleksi devreye girdi. Tabi, her zaman insanların gözünün önünde olmuyor bu vakalar. Dêrik'te yaşanan durumda, çok sinsi bir biçimde sistematik bir ilerleyiş var. Ona yalnız olduğunu hissettirmişler, yaşadıklarını anlattığı anda ailesi tarafından dahi dışlanacağı korkusunu vermişler. Aslında bu noktada bizim toplumsal örüntümüzdeki boşluktan da yararlanmışlar. Bizim bir paradigmamız var. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma. Kadın ve yaşamın özdeşliğini savunuyoruz. Tepeden değil, tabandan bir inşayı ve yatay ilişkileri esas alıyoruz. Her bir kurum, her bir birey bu örgütlenme içerisinde önemli bir rol üstleniyor. Öz yönetim süreçleri sonrasında, bir yılgınlık ve yenilgi psikolojisi yaratmaya çalıştılar. Toplumsal bağlarımızı, mücadelenin dönüştürdüğü güçlü ilişki bağımızı kopartmaya çalıştılar. Bugün yüzlerce kadın, yaşadığı şiddeti, uğradığı tacizi etrafında sıcağı sıcağına anlatacak, müdahale edeceğinden emin olduğu bir yüz bulamıyorsa, çok boyutlu bir eksiklik durumundan söz edebilmek gerekiyor. Paradigmamızın öngördüğü güçlü toplumsal örüntüyü hayata geçirmek için hepimizin bulunduğu alanlarda mücadeleye dört elle sarılması gerekiyor."
YEREL YÖNETİMLERE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
Toplumsal cinsiyet bilinci ve kadına şiddetle mücadele, taciz ve tecavüz kültürüne karşı refleksleri diri tutma konusunda yerel yönetimlerin büyük bir ilk adım ve toplumsal dönüşüm modeli niteliği taşıdığını vurgulayan Gülizar İpek Bilek, konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı: "Kayyumlar bir yere atandığında ilk yaptıkları işler belediyelerimizdeki kadın kurumlarını kapatmaktır. Kurdistan'da kayyum atanan her yerde istisnasız bir şekilde böyle oldu. Belediyelerimizin kadın müdürlükleri vardı, kadına şiddetle mücadele için alo şiddet hatlarımız vardı; hepsi kapatıldı. Yerel yönetimler, yapısı gereği halk ile en fazla temas imkanına sahip olan yapılardır. İnsanlarımızın sesini, soluğunu yankısız bırakmaya çalıştılar. 31 Mart seçimleri sonrasında kayyumların elinden aldığımız bütün belediyelerde bu birimleri tekrar aktifleştirmek, eskisinden daha işlevli bir hale getirmek gerekiyor. Kadınların sorunlarını kendilerinin dile getireceği, çözümün de hep beraber geliştirileceği güçlü bir koordinasyon gerekiyor. Tüm STK’lerle birlikte mahalle komisyonlarını, karma kent meclislerini, kadın konseylerini ortak hareket ettirebilmek gerekiyor. Anında müdahil olmak, refleksi diri tutmak gözlerimizin içine baka baka yapılmaya çalışılanların önünde güçlü bir duruş sergilemek için önemli bir adım olacak. "