Kürtçe üzerindeki yasak ve baskılara rağmen Kürtlerin ana diline, edebiyatına ve kültürüne sahip çıkmaya devam ettiğine değinen Kürt Yazar ve Edebiyatçı Mehmet Çakmak, tüm olumsuzluklara rağmen Kürt edebiyatının büyük bir ivme kazandığını belirtti.
Yayınlanan eserlere bakıldığında hem nicel hem de nitel olarak Kürt yayıncılığın ciddi bir aşama kaydettiğini vurgulayan Çakmak, sadece Türkiye’de yayınlanan Kürtçe eserin yıllık 200 sayıyı geçtiğini ifade etti. Devletin yasakçı zihniyetine de dikkat çeken Çakmak, son on yılda yasaklanan kitap sayısının 200'den fazla olduğunu kaydetti.
Kürt edebiyatının bu tür yasaklarla yok olmayacağının altını çizen Çakmak, AKP iktidarının kayyum politikalarından önce halkın belediyelerinin Kürtçenin gelişmesi için kendi bünyesinde çok ciddi çalışmalar yürüttüğünü hatırlatarak, "Bütün belediyelerin binalarında Kürtçe tabelalar vardı. Kayyumlar geldikten sonra yapılan ilk icraat, Kürtçe tabelaları indirmekti. Bu olay bence basit bir tabela indirme olayı değil, bu tümüyle ideolojik bir yaklaşımdır. Burada yapılan, aslında varlığını yok etme eylemidir" diye konuştu.
Kürt edebiyatına çocukluğundan beri ilgi duyan Yazar ve Edebiyatçı Mehmet Çakmak, Kürt dili ve edebiyatının bugünü, geleceğini, Kürtçe üzerindeki yasak ve baskıları ANF'ye değerlendirdi.
Kendinizi kısaca bize tanıtır mısınız; Kürt edebiyatına olan ilginiz nereden geliyor, yazarlık serüveniniz nerede başladı?
1980 yılında Diyarbakır Karacadağ’a bağlı bir köyde doğdum. Çok küçük yaşlarda ailemle birlikte Mardin’e göç ettik. Bir süre Türkiye metropollerinde yaşadım. Bir de cezaevi süreci var tabii. Cezaevinden sonra iyice Amed’e yerleştim, çıkmaya da pek niyetim yok.
Edebiyata olan ilgim çocukluğumdan geliyor, yazarlık süreci ise cezaevinde başladı diyebilirim. İlk yazılarım Türkçe’ydi. Çok geçmeden Kürtçe yazmam gerektiğini fark ettim. İçimden bir ses bana haykırıyordu adeta, sadece Kürtçe yazmam gerektiğini söylüyordu. İçimdeki sese kulak verdim. 2002 yılında bir karar verip sadece Kürtçe yazmaya karar verdim. Çeviriler dışında pek Türkçe yazdığım söylenemez. Arada sırada sadece kendim için yazdığım kimi karalamalar var.
Şimdiye kadar 3 öykü, iki de çeviri kitabım yayınlandı. Yazmaya aktif olarak devam ediyorum. Yazma dışında ara ara farklı işler yapmış olsam da genelde editörlük yapıyorum. Editörlüğün beni geliştirdiğine inanıyorum. Birçok yayıneviyle çalışma fırsatı buldum, bunu da bir şans olarak görüyorum. Uzun bir dönem Aram Yayınevi’nde çalıştım, oranın bana çok büyük bir katkısı oldu. Yaklaşık iki yıldır da bir arkadaşımla beraber kendi yayınevimizi kurduk. Payiz Yayınları olarak şimdiye kadar 25 kitap yayımladık. Elimizde birçok dosya var, imkanlar ölçüsünde yayımlamaya çalışıyoruz.
Türkiye'de Kürt edebiyatı ve yayıncılığı ne durumda?
Aslında bu sorunun cevabı biliniyor. Türkiye’de şu anda Kürtçe’nin içinde bulunduğu durum neyse Kürt edebiyatı ve Kürt yayıncılığı da aynı durumdadır.
Maalesef toplum olarak içinden geçtiğimiz dönem pek iyi bir dönem değil. Her şeye rağmen bugün Türkiye koşullarında Kürt edebiyatının varmış olduğu noktayı azımsamıyorum. Tüm olumsuzluklara rağmen büyük bir ivme kazandı. Kürt edebiyatı artık var olma mücadelesini çoktan aştı. Bundan çok da uzun olmayan zamanlarda Kürt edebiyatı var mı tartışması yapılıyordu. Artık öyle bir tartışmanın olduğu kanaatinde değilim. Kürt edebiyatı için tartışılacak yegane konu var, o da nitelik sorunudur.
Yayınlanan eserlere baktığımızda hem nicel hem de nitel olarak belli bir seviyeyi aşmış bulunuyor. Kürt yayıncılığı için de ciddi bir aşama kaydedildi. Sadece Türkiye’de yayınlanan Kürtçe eser sayısı, yıllık 200’ü geçiyor. Bulunduğumuz şartları göz önünde bulundurursak bu sayı azımsanmayacak durumda. Niteliği tartışılır, ancak sayı da önemli bence.
En önemsediğim konuların başında da cezaevleri var. Artık cezaevlerinden çok ciddi biçimde eserler çıkmaya başladı. Cezaevlerinde birçok yazar ciddi eserler yazıyor ve bu eylem artık süreklilik kazandı. Şunu da çok iyi biliyoruz, cezaevinde bulunan yazarların çoğu yıllarca eserlerini yayınlayamıyor maalesef.
Kürt bir yazar olarak kitaplarınızı yazarken, editlerken ve yayınlarken ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
Yazma eylemi sürekli bir eylem olmak zorunda, aksi takdirde iyi bir sonuç elde edilemez. Yani yazmak aslında bir yaşam rutini olmak zorunda. Bu rutini, içinde bulunduğumuz hayat şartlarında yerine getirmek ise çok zor ve meşakkatli. Hal böyleyken bir de Kürtçe yazıyorsanız şartlar daha da ağırlaşıyor. Kürtçe yazmak aslında birçok zorluğa göğüs germektir. Siz bu zorlukları peşinen kabul etmiş oluyorsunuz. Yani bilerek ve isteyerek yapılan bir eylem. Dile getirmeye çalıştığım şartlar ve koşullar, şikayet etmenin ötesinde Kürtçe yazıyor olmanın realitesidir.
Yazma eylemi, başlı başına farklı şart ve koşullara sahip. Ancak yazılanın da basılması bambaşka bir süreç olarak işliyor. Bir dosyanın hazırlanması, edite edilmesi ve yayımlanması da uzun bir süreci kapsıyor. Sonrası da okuyucuyla buluşmak kalıyor. Bütün bu süreçleri bir şekilde aşıyorsunuz ancak Kürtçe bir eserin okuyucuyla buluşması zorluğun da ötesinde bir durum. Buna zor demek zannımca yetmiyor ancak bunu anlatacak başka bir kavram da bulamıyorum.
Kürtçe okuyucu sayısı Türkiye'de çok az. Bunun en büyük nedeni ise Türkiye’de Kürtçe eğitimlerin olmamasıdır. Bir dilde eğitim görülmüyorsa o dilin gelişimi de durma noktasına geliyor. Günümüzde artık Kürtçe bilen gençlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Çocuklarımızı düşünemiyorum bile. Bu durumun Kürtçe yazım dünyasına yansıması misliyle olacak.
Kürt edebiyatının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Şu an nerede, ne kadar mesafe kaydedildi?
Aslında çok karamsar değilim. Bütün zorluklara rağmen Kürt edebiyatının kat ettiği mesafe az değil. Fakat geleceğinden ve gelişmesinden de kaygı duymuyor değilim. Kürt edebiyatının gelişimi Kürtçeyle paraleldir.
Kürtçe kitapların yasaklanması ve baskı altında tutulması Kürt edebiyatını nasıl etkiliyor? Kitapların yasaklanması Kürt edebiyatını yok olma tehlikesi doğurur mu?
Yasakların, baskıların olduğu bir ortamda doğal gelişimden kesinlikle bahsedemeyiz. Yukarıda dile getirmeye çalıştığım olguların çoğu tümüyle şartlar ve koşullara bağlıydı. Aslında hiçbiri doğal değil, devletin neredeyse kuruluşundan beri yapmaya çalıştığı ve bıkmadan usanmadan temel bir görev gibi harfiyen yerine getiriyor. En basit örneği, halkın belediyeleri döneminde nispeten Kürtçe bir ivme kazanmıştı. Belediyeler Kürtçenin gelişmesi için kendi bünyesinde çok ciddi çalışmalar yürütmeye başlamıştı. Artık bütün belediyelerin binalarında Kürtçe tabelalar vardı. Kayyumlar geldikten sonra yapılan ilk icraat, Kürtçe tabelaları indirmekti. Bu olay bence basit bir tabela indirme olayı değil, bu tümüyle ideolojik bir yaklaşımdır. Burada yapılan aslında varlığını yok etme eylemidir, seni tanımıyorum ve seni yok hükmünde sayıyorum, diyor.
Devlet, sadece rutin olanla sınırlı kalmıyor elbette. Benim bildiğim son on yılda yasaklanan kitap sayısı 200’ü geçiyor. Dünyanın herhangi bir yerinde olmuş olsa kıyamet kopartılır ancak Türkiye'de olunca normalmiş gibi algılanıyor neredeyse. Bunun yanı sıra birçok yazar ve gazeteci cezaevlerine atıldı ve birçoğu ceza aldı. Son yıllarda yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalan birçok Kürt yazar arkadaşımız oldu. Zaten doğal olmayan zorluklar mevcutken bir de yasaklar ve baskılar üzerine binince elbette Kürt edebiyatının etkilenmemesi mümkün değil. Muhakkak gelişimin önünde büyük bir etken söz konusu.
Kürt edebiyatı elbette bunlarla yok olmayacaktır. Kürt toplumu ve var olma mücadelesi olduğu sürece Kürt edebiyatının yok olacağı kaygısını asla taşımıyorum. Kürt edebiyatı yok olmayacaktır, Kürtçe varlığını sürdürecektir.
Bu baskı ve yasaklara karşı Kürt edebiyatçıları ve yazarları ne gibi önlemler alıyor?
Kürt yazarlarının örgütlendikleri birkaç kuruluş var. Daha önceki dönemlerde KHK’larla kimi kurumlar kapatıldı. Şu an Kürt yazarlarının bir araya geldikleri kimi kurumlar var. Pena Kurd ve Kürt Edebiyatçılar Derneği bu kurumların başında geliyor. Yasak ve baskılara karşı kimi tedbirler elbette alınmaya çalışılıyor. Yine üyelerine sahip çıkmak için bir takım faaliyetlerde bulunuyor. Yeterli midir? Elbette hayır, ancak tüm koşullara rağmen bu kurumların varlığı dahi biz yazarlara ve yayıncılara büyük bir güç ve moral kaynağıdır.
Kürt halkı Kürt edebiyatçılarına, eserlerine sahip çıkıyor mu? Kürt edebiyatına yeterince ilgi var mı? Bu konuda halka bir çağrınız var mı?
Kürt halkı olarak artık biz politik bir toplumuz diyebilirim. Politik kimliğimiz oluştu ve toplumsal refleksler gösteriyoruz. Aynı duruş maalesef Kürtçe için sergilenemiyor. Bugün Kürtçe artık köylerde dahi konuşulmamaya başlandıysa Kürt toplumu olarak bizi çok ciddi bir tehlike bekliyor demektir. Fark edilir bir biçimde Kürtçe konuşma çok azaldı, Kürt edebiyatının gelişimi Kürtçeyle paralel bir seyir izliyor. Kürtçe konuşmak, Kürtçe okumak artık politik bir tercih olmalıdır. Yurtsever olmanın yegane ölçülerinin başında dilini konuşmak, sahiplenmek ve okumaktır. Bu saatten sonra da en büyük yatırımı ancak çocuklarımıza yapabiliriz.