Şair Yanardağ: Anlatılan topyekun trajedimizdir
Dersimli şair Akın Yanardağ’ın 'Aşka Şirk Günleri' ve 'Üzgün Ağaç Ağıdı'nın ardından üçüncü şiir kitabı ‘Vaktidir’, okuyucularıyla buluştu.
Dersimli şair Akın Yanardağ’ın 'Aşka Şirk Günleri' ve 'Üzgün Ağaç Ağıdı'nın ardından üçüncü şiir kitabı ‘Vaktidir’, okuyucularıyla buluştu.
‘Bu da düş için çekilmiş bir öğle sonrasıdır/ne gözlerinin dokunduğu evler/ne ellerinin bıraktığı izler yazıldı taşa’ dizelerinin yazarı Genç şair Akın Yanardağ’ın üçüncü şiir kitabı ‘Vaktidir’ Sur Kitaplığı’ndan çıktı. Yanardağ, “Anlatılan bireysel ve kolektif trajedimizdir. Şiirden başka hiçbir şey dünyaya böylesi bir kafa tutma işinde olamaz” diyor.
Şair Akın Yanardağ, 1994'teki köy yakmaları sonrası yurdunu düşleyen yanının ardına düşen oldu bir nevi. Sonrasında yatılı bölge okulu, ardı sıra şehir hayatı. O hayatın medya algısı, aktarım araçları karşısında geri çekilmeler; sonraki hayatın kendine içerikli risklerinden, içinden geldiği kültürlenmeyle uyuşmayan algılarından kendini sakındı. Bunu anlatırken Fuentes'ten şu ifadelerinden yararlanıyor: "Yurdum benim... seni seviyorum, senin topraklarına dönmek istedim... mantığın ötesinde bir neden... yaşamın yaşandığını öğrenmek."
Kendi yurdunu düşleyen mantığın ötesindeki bu nedenin insanı verili düzen algısından uzak tuttuğunu düşünüyor. 'Patikaların tozunda yaşlansın' isterdi bedeni. Edebiyat pratiği içinde olmak, olanakları bir de buradan çoğaltmak, buradan düşünmek. Yani ona göre; insanın kendisi de bir mevzidir ki, o çekildiği mevzi olarak anlıyorum kendisini. Einstein'ın “Zayıflığımızdan çok gücümüzün yükünü çekiyoruz” dediğini hatırlatarak, bu güçten arınmaya çalıştığını söylüyor.
Şair Akın Yanardağ, ANF'nin sorularını yanıtladı.
Sizi şiir yazmaya iten şey ne oldu, ya da gerçekten böyle somut bir şeyden bahsedebilir miyiz?
Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) yıllarımda el yordamıyla sezgisel olarak şiirler yazdım ama esas olarak 1999 sonrasıdır yazdığım şiirler. Üzgün Ağaç Ağıdı kitabı bu dönemlerin ürünüdür. Doğal ki zorunlu göç ve yatılı okul temalarının içinde olduğu bir kitap oldu. Şiir yazmaya iten şeyin ne olduğu, hayata başka yerden yaklaşma pratiği, yazma isteği, itkisi olmasının yanı sıra bir yanıyla da okuma sürecimin kendisidir sanırım. Yani yaşanılan, hayatın çeşitli tahribatları olarak şiire yansıyan, şiirde olan şeylerdir zaten. Şiirin estetik/poetik yanıyla esas olarak Piya Kolektifi ile tanışmamla olduğunu söyleyebilirim. Bu dönem okumasının bende yarattığı itki önemlidir.
Şiirlerinde aşk, doğa, savaş, yıkım… Nedir anlatını özetleyen?
Anlatılan senin hikayendir, demişti Marx... Kendi sürecimin toplumla, toplumun ise benim aracılığımla şiire dahil olan şeydir sanırım. Anlatılan bireysel ve kolektif trajedimizdir. Kişisel olanla toplumsal olanın kendi tekilliği/öznelliği içinde ifadelenişidir bir bakıma. Şiirin duyduklarını ilan etmesine vesile olandır.
Neye vesile olması?
Hatırlamaya/hatırlatmaya, hafızayı geri çağırmaya, kazıyıcı olmaya, gurbete, aşka, ayrılığa; kişisel olanı yazmaya vesaire. Bunu bir farkındalık olarak yansıtmaya. Evet, buradaki farkındalık da bir tema olsa gerek.
Daha çok kimlerdir sizin şiirlerinizi okuyan?
Okuyucu kitlesi gibi belirleyenlerin hiç olmaması daha iyi olurdu sanırım. Bu şiirimi de beni de yanlış yöne koşullayacaktır. Belli olan bir kitlenin ihtiyacına, beklentilerine göre yazma tehlikesini beraberinde getirecektir. Bunu bilmeyi arzulamıyorum sanırım. Şiir belli bir okuyucu grubuna indirgenemeyecek vicdani/estetik bir pratiktir, sürecini bu şekilde ilerletsin isterim.
Şiir ve politika, şair ve politik tavrı ilişkisinde neler söylemek istersiniz?
Şiir müdahil oluyorsa, vesile oluyorsa yazanı da şiiri de politiktir. Sistem karşıtı tutum alışıyla, bu tutum alışı vicdani ve ‘politik olarak içselleştirmesiyle’, itiraz etmesiyle öyledir. ‘En politik şiirler aşk şiirleridir’ demiş Marx. Bu yanıyla türü veya teması, onu yazanın hangi saikle yazdığı bir yana, bu böyledir. Şair, kendini ne dışında tutmalıdır toplumsal muhalefetin ne dışında kalmalıdır. Tersine; Toplumsal sorunlara ilişkin etkisi de buradan kurulabilir. Yani sözü şiirden kurmanın da kendi alanı içinde bir etkisi vardır. Kendi rüyasını, kendi düşünü, etki alanlarını, kendi var olma süreçlerini hiçbir şeye değişmeyecektir şiir.
Dünyaya kafa tutan bir yerde duruyor mu şiir?
Şiirin hissedişi, duyuşu, kendini ortaya koyuşu çeşitlilik gösterir. Yani doğa şiiri, aşk şiiri, çocuk şiiri, avangard şiir vesaire. O yüzden şiiri bunun da dışında düşünmek gerekiyor ki, hayat da böyle bir teklik değil, diye düşünüyorum. Yani sadece farklı cinse yazılsa da dünyaya kafa tutabilir, yazılmasa da. Kafa tutulan şey dünya mı aslında, bir karşı konuşlanma mı? Buradaki tarifimiz yalnızlığa, aşka, faşizme ve diğer durumlara kafa tutmak sanırım. Hiçbir şey tek başına böyle kafa tutma içinde olamaz sanırım ama kendi penceresinden kafa tutmaya katkısının olmasıdır önemli olan. Kitapta da kendisine şiir ithaf ettiğimiz Lorca’nın kurşuna dizilirkenki okuduğu şiir de böyle bir meydan okuma değil miydi zaten.