Mixer sanat platformunda açılan Baðlantısızlar isimli karma sergide fare ve laðım borularından oluşan bir enstalasyonu ile yer alan Ýbrahim Koç, Zihinsel, kültürel ve düşünsel olarak, toplumsal sorunları içselleştirmek, bunlara kafa yormak anlamında ezildiðimi düşünüyorum. Bence bunu içselleştirebilen insan sanatla uðraşır diyor
Ýstanbul Tophanenin yeni sanat platformu olan mixer ilk grup sergisini Baðlantısızlar isimli karma sergi ile açtı. Sergi, ismini herhangi bir pakta ait olmayı reddeden devletlerin oluşturduðu Baðlantısızlar Hareketinden alıyor. Sanat alanındaki ilişkilerden, disiplinlerden, belirli bir ifade formundan, mekansal kısıtlamalardan baðlantısız işlerle kurulan sergiye kendi alanlarında baðlantısız kalmayı tercih eden sanatçılar katılıyor. Sergide laðım boruları ve farelerden oluşan bir enstalasyonla yer alan çoðunlukla heykelleri ile tanıdıðımız Ýbrahim Koç, sanatın piyasalaşmasına ilişkin eleştirisini bu sefer galeriyi laðım borulardan çıkan kemirgenlerle ifade ediyor. Avustralyada yapılan heykel yarışmasında dev metal sivrisinek heykeliyle de ödül alan Koç, günümüz çaðdaş sanatının önemli genç isimlerinden biri. Ýbrahim Koçla günümüz çaðdaş sanatını ve fare-laðım borusu ilişkisinden çıkışlı anlatmaya çalıştıklarını konuştuk.
Yapıtlarınızda sınırsızlık algısı var. Size ilham veren en önemli olgulardan biri sınırsızlık mıdır? Sınırsızlık deyince benim aklıma ilk olarak dolaşım hakkı geliyor, ülke haritaları geliyor. Siz nasıl yorumluyorsun?Bu yaşadıðımız kürenin isminin Dünya olması bile bir sınır aslında. Adlandırdıðımızda ya da isim taktıðımızda herşeyi sınırlamış oluyoruz. Pangeayıbilir misiniz? Dünyanın kıtalara bölünmeden önceki halidir. Eskiden tek bir kara parçasıyken, bütünken ki yerkürenin ismi Pangea. Sonra belli doðal olaylardan sonra kıtalara ayrılıyor. Sonra o kıtalar da zamanla sınırlara ayrılıyor. Bunları hep örgütleyen biziz aslında. Sınırları yaratan en başta doðanın kendisiyken sürdüren de biz oluyoruz. Daha sonra da doðaya biz müdahale eder hale geliyoruz. Doðal seleksiyon metaforik bir durum yaratıp deðişimi saðlıyor. Pangea dediðim o durumda kara tek bir parçayken kıtalara ayrılması da aslında doðal bir seleksiyon. Bunu yaratan da canlılar. Ama o zaman yaşayan canlılar.Ýlk canlılardan bahsediyorum, tek hücreli canlılardan.
Şu an ki sürdürücüsü insanın kendisi
Tabi şu anki sürdürücüsü de insan, homo sapiens. Doðaya müdahaleler ve yerleşik hayata geçişler başladı. Anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçildi, savaşlar başladı, sınırlar ortaya çıktı. kısacası insanoðlu yerleşik hayata geçtikten sonra olan oldu..
SANATÇILARIN ÝRDELEYÝŞ BÝÇÝMÝ FARKLILAŞTI
Güncel sanatın bu tür konularla ciddi bir muhasebesi var gibi
-Daha önce bunu maðara resimlerinde görüyoruz. Aslında o zaman düşünmeyen insan da bunları sorguluyordu. Bu bir yaşam süreci, ayakta kalma, hayatta kalma süreci. Sanatçının yaptıðı da bu aslında. Bunu sorgulamak, irdelemek. O an Yaşadıðı süreci irdeliyor sanatçı. Günümüzde olsun ya da geçmişte olsun. Bir şey deðişmedi. Sadece sosyolojik, felsefik olarak farklılıklar yaşıyoruz. O dönemki sosyoloji çok farklıydı, şimdiki çok farklı. O dönemin koşullarına göre üretim süreci farklıydı, şimdiki üretim süreci farklı. Güncel dediðimiz şey de bu. O zaman da güncel vardı. O zaman da onlara göre günceldi yani. maðarada yaşayan av yapan bir avcı doðada hayatta kalabilmek için kendisine yabancı gördüðü herşeyi resmederken aslında o hayat mücadelesini anlatıyordu. Sadece sosyolojik olarak irdeleyiş biçimi farklılaştı. Güncel sanat deniliyor ya güncel denildiðinde bana göre tüketim anlamına geliyor. Ama sanat tükenen bir şey deðildir, kalıcıdır. Sanat tarihi yazılıyor ya günümüzde yapılan çaðdaş sanat işleri de yazılacak. Belki siber sanat ya da başka kavramlar ortaya çıkacak. Biz bunu bilemeyiz, sadece öncesini okuduðumuz kadarıyla bilebiliriz. Yaptıðımız şeye şu an isim takmanın bir alemi yok çünkü yaşıyoruz o süreci.
Sanatçılar arasında da bahsettiðiniz hayatta kalma çabası mı söz konusu?Onu yaratan şu an sistem. O zaman doða nasıl buna ön ayak oluyorsa şimdi de sermaye var. Aslında mantık deðişmedi. Sadece kavramlar ve yerler deðişti. Buna güncel sanat demeyelim. Günümüzde üretilen çaðdaş sanat diyelim. Sanat tarihi nasıl ortaya çıkar? Sanat yapılırsa ortaya çıkar. Üretim varsa onu yazarsın. Belgesel nasıl ortaya çıkar? Yaşanmışlıktan deðil mi? Herhangi bir sosyolojiden ya da bilgiden yola çıkarak onu fotoðraflarsın. Onu yaşamamışsan, öyle bir şey yoksa sen onu kurgularsan baka birşey olur. Belgesel olmaz. Bir şey anlatmak istiyorsan onu net bir şekilde biçimini bozmadan anlatırsın. Onun özünü irdeleyerek anlatırsın. Var olan maðara sanatından Mezopotamya'dan tut mısır'a,Yunana,Gotike, rönesans'a, günümüze kadar
Bunlar yaşanmamış olsaydı bunların tarihi de olmazdı.
Bu noktada üretimin niteliði mi önem kazanıyor yoksa üretimin kendisi mi?Yaşanmış olaylar referanstır. Mesela ikonografiler gibi.Ýncilde Tevratta yazan hikayeleri resmetmişler. Neden resmetmişler? Çünkü birşeyleri insanlara öðretebilmek amacıyla deðil mi? Bu sanat mı? Çünkü oradaki hikayeleri alıyorsun biçimini, özünü bozmadan. Ama orada şöyle bir şey var: Kilisenin dediði doðrultuda kurgulanmış bir hikaye aslında. Her şey mükemmel ve yüceleştirilerek betimlenmiştir. Bir kurgu oşekilde var yani gücün müdahalesiyle var. Ama Rönesansa baktıðımızda, Rönesans sonrasına baktıðımızda sanatçıların kurgusu ön plana çıkıyor. Çünkü sosyoloji deðişti. O dönemin ahlakıyla, yaşanmışlıklarıyla farklılaştı her şey. Mısıra bakıyoruz. Yunan sanatı Mısırın devamı niteliðinde. Sadece heykellerdeki form anlayışıdeðişiyor. Rönesansa bakıyoruz. Gotik dönemle Yunanı birleştirmiş. Yeni bir sentez oluşturmuş. Aslında bütün dönemlere baktıðında birbirinin devamıniteliðinde.
METALE ÝLGÝM ÇOCUKLUK ÇAÐINDA BAŞLADI
Seni metal heykele iten sebepler neler?Beni heykele iten sebepler aslında biraz duygusal nedenler. Çocukluðum dayımın demir atölyesinde geçti. Kaynak, demir doðrama, tabelacılık gibi çeşitli işlerin içinde. Atölyede çalışırken hep pileksiden ya da metalden küçük küçük heykelcikler yapardım. Daha eðitim almamışken çocukken. 3 boyutlu şeylere karşı bir ilgim vardı. Dokunmak, onu hissetmek gibi bir ilgi. Sonradan resim tek boyutlu, renkle müdahaleyle oluşan bir şey olduðu için beni çok doyurmadı. O küçüklükten gelen teknik becerimle aldıðım akademik eðitimi birleştirdim. O yüzden aslında duygusal bir yaklaşımım var. Başka bir nedeni yok. Çünkü sanatla ilgili bir ayrım yapmıyorum. Benim için resim nasılsa heykel de aynıdır. Video nasılsa
sinema da aynıdır. Bir ayrım söz konusu deðil.
Sanatın tüm dallarını özdeş tutuyorsun. Sanat herkesin yapabileceði bir şey midir? Bu konuda toplumcu mu düşünüyorsun?Her sanatçı, sanat eðitimi alan herkes sanatın herhangi bir dalıyla uðraşabilir. Almayanlar da uðraşabilir. Bunun illa ki akademik eðitimle alakası yok ki. Dışarıdan kitap okuyarakta kendini terbiye edebilirsin. Benim katı kurallarım yok açıkçası bu konuda. Özel bir yetenek ister derler ya. Bence yanlış öyle bir şey yok. Bu yaşanmışlıkla ilgili bir durum. Belki de Mersinde yaşamasaydım, Ýstanbulda doðup büyüseydim sanatçı olmayacaktım. Çünkü ben o coðrafyada büyüdüðüm için çocukluðumdan beri toplumsal anlamda birçok şeyi irdeledim. Hep sorular sordum, düşündüm. Ezildiðimi düşünüyorum açıkçası. Şöyle ezildiðimi düşünüyorum: zihinsel, kültürel, düşünsel olarak. Toplumsal sorunları içselleştirmek bunlara kafa yormak anlamında ezildiðimi düşünüyorum. Bence bunu içselleştirebilen insan sanatla uðraşır. Şimdi galerilere baktıðımızda burjuvazinin çocuklarına sergiler açıyorlar falan. Burjuvazi çocuklarını en iyi sanat okullarına gönderiyor. Amerikaya Londraya oraya buraya. Sanat eðitimi alıp gelip burada sanat yapmaya çalışıyorlar. Hani hiçbirşey yapamaz mı? Yapar. Bu ayrı bir mevzu. Ben ona da karşı deðilim. Ama en iyi yerlerde sanat eðitimi almış olmak yetmiyor maalesef. Sosyolojik olarak ben az önce bahsettiðim türde bir ezilmişlik hissetmeyen bir insanın iki tane kitap okuyarak ya da çok iyi sanat eðitimi alarak sanat yapacaðına da inanmıyorum. Bu biraz sorunsala dönüştürmekle ilintili. Yoksa ben babamın dediði gibi muhasebeci de olurdum ama mutlu olmazdım.
Günümüz çaðdaş sanatının halkın ilgi alanına girdiðini düşünüyor musunuz?Avustralyada katıldıðım sergiye milyonlarca izleyici geldi. Bebeðinden tutun da 80 yaşındaki insana kadar. Ailesini alan sergiyi gezmeye geldi. Bu biraz kültürel bir durum. Ýstanbula baktıðımızda galerilere sanatçısergi açıyor. Ya sanatçının arkadaşları geliyor ya sanatçılar geliyor. Sergiyi gezen belki de en fazla bir kaç yüz kişidir. O da sanatçının kendi çevresi ve sanat piyasasındaki insanlar ya da sanatı az çok takip eden insanlar. Tophane olayları oldu bilirsiniz. Bundan dolayı oldu. Galeri Basma olaylarını tasvip etmiyorum ama dışarıda kalan insanlarıda sanat izleyici olarak teşvik etmek gerek. Benim atölyem de Tophane de. O dönem benim atölyemi de satırla bastılar. Bunu dillendirmedim. Bu Beyoðlunda da olabilirdi, Cihangirde de olabilirdi. Şöyle bir durum var: Oradaki insanlara bunu aşılaman gerekiyor. Bilinçli olan insan aşılar, bilinçsiz olan insan aşılamaz. Bu durumu birilerinin onlara anlatması, öðretmesi gerekiyor.
TOPLUMSAL BÝRÝHTÝYAÇ: SANAT
Bu bireysel sanat alımlayıcısının sorunundan çok topluma dair bir sorunsal gibi görünüyor?Sanat toplum içindir ya da sanat sanat içindir gibi saçma tartışmalar var ya, ben ne sanatın sanat için olduðuna inanıyorum ne de sanatın toplum için olduðuna inanıyorum. Bence sanat ihtiyaç içindir. Ýhtiyaçtan dolayıözümseyip onu harmanlayıp sonra da onun iyisini alıp kötüsünü bıraktıðın şeydir sanat. O anlamda toplumsal anlamda ihtiyaçtır. Sanat çoðu zaman ihtiyaçtan ortaya çıktıðı için toplumu bulunduðu yerden uzaklara fırlatabilir. Çünkü öðretici bir şeydir sanat. Deðiştirici ve dönüştürücü tarafı vardır.
Heykellerinde bir takım temsiliyetler olduðunu ve o temsiliyet ilişkilerini irdelediðinizi düşünüyorum. Siz neler söylemek istersin? Benim heykellerim temsili heykellermiş gibi görünse de aslında temsili bir durum yok ortada. Heykeller malzemenin kendi içinde yarattıðı deformasyona uðruyor. Sivrisinek heykeline baktıðında ona sivrisinek heykeli diyebiliyorsun. Ama sivrisineðin anatomisine bak bir de heykele bak. Daðlar kadar fark var. Bir soyutlama da yapmıyorum. Sadece yorumumu katıyorum, malzemenin el verdiði kadarıyla.
Büyük olan hayvanları küçültüyorum büyük olanları küçültüyorum. Bir ters yüz durumu var.
Alışılagelmiş işleyişi ve zihinsel algıyı bozuyorsunuz
Alışılagelmiş işleyişi deðiştiriyorum. O doðayı tam tersine çevirmeye çalışıyorum. Sivrisinek dediðin yaratık kan emen, insanların iðrendiði bir canlı. Ama benim heykellere bakanlar onu sevimli buluyorlar. Orada bir ters yüz durumu var.
Sivrisinek ya da bukalemun olsa da bir dokunma-sevme hissi yaratıyor
Bir koleksiyoner yaptıðım metal gergedan heykelini almak istedi. Dokunabilir miyim? Çok şirin görünüyor dedi. Tabi, hatta oturabilirisiniz bile dedim. Böylece yapıtla kurulan ilişki interaktif hale dönüyor. Genel olarak heykellerimde böyle bir taraf var. Ýnsanlar dokunmak istiyorlar. Ben de onlara izin veriyorum. Bence sanat eserine dokunulmalızaten. Üzerine oturulmalı falan.
SANATIN METALAŞMASINDAN RAHATSIZ OLUYORUM
Mixerdeki enstalasyonuna gelirsek
Neden fareler ve laðım boruları?Benim geçmişten beri yaptıðım heykellere bakılırsa birşeyleri problem edip üretime geçtiðim görülebilir. Ýktidara karşı, güce karşıbir serzeniş diyebiliriz. Günümüze kadar oluşmuş bütün iktidar sürecini irdelemek istedim. Çünkü ben iktidara baðlı hissetmiyorum kendimi. Aynı şey Foucoultun dediði gibi Ýktidar her yerdedir. Çekirdek aileden başlar. Baba iktidardır. Okulda hoca, işyerinde müdür, ülkede cumhurbaşkanı, başbakan, sanat galerisinde galerici, müzede küratör
Foucoultnun dediði de bu. Her yerde çeşitli iktidarlar var. Güncel sanat isminden çok rahatsız oluyorum. Sanatın tüketime çevrilmesinden, kalıcı olmak zorunda deðilmiş gibi davranılmasından, sanat piyasasının sırf güncel sanat yüzünden gruplara ayrılmasından çok rahatsız oluyorum. Enstalasyondaki her bir fare, farklı iktidarları temsil ediyor. Sanatçıların içerisinde de iktidarlar var. Küratörler arasında da var bu iktidarlar. Sanat galerisine laðım borusu niye yerleştireyim ki? Laðım borusundan kim çıkar laðım faresi çıkar.
Sanat tarihi boyunca iktidarlar hep vardı zaten
Sadece sanat tarihi boyunca deðil insanlık tarihi boyunca iktidarlar vardı. Doðanın oluşumundan beri. Ve bizler herhangi bir gücün yönetimi olmadan yaşayamıyoruz sanki..zorunlu bir kabulleniş var! Sizce bu mazoşist bir tavır deðilmidir?