Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü alan en genç yazar Burhan Sönmez, ödül törenindeki konuşmasını “Kejê Mirzobege, gul sore, por drêjê” sözüyle tamamlamıştı. Bu sözün anlamını sorduðumuz genç yazar, “Bir edebiyat ödülü töreninde bu tür bir konuşma yapmanın anlamını soruyorsanız…Ne diyebilirim ki, ciðerimiz yanıyor” diye yanıtlıyor.
Burhan Sönmez, Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’ne deðer görülen Masumlar adlı romanına çarpıcı bir ifadeyle başlıyor: ‘‘Benim vatanım çocukluðumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da o büyüdü içimde.” Ödül daha önce Yaşar Kemal, Edip Cansever ve Turgut Uyar gibi ustalara verilmişti. Burhan Sönmez’in ise bu ödülü alan en genç edebiyatçı olduðu açıklandı.
Burhan Sönmez ödül töreninde yaptıðı konuşmada, ödülün maddi kısmını Van’daki deprem maðdurlarına baðışladıðını söyledi ve konuşmasını Kürtçe bir cümleyle tamamladı. Yazarın, Masumlar romanında çok sayıda karakter ve unsur yer alıyor: yaşlı Kürt kadınları, Tatar fotoðrafçılar, Ýranlı göçmenler, mezarcılar, sürgün devrimciler, radyo dinleyen çocuklar, ölü filozoflar, çerçiler, siyah atlar, boz ayılar ve tren garları.
Masalın ve şiirin yoðrulduðu, büyülü bir dil kullanıyor Sönmez, çok farklı hayatları, tek bir anlatı içinde ustalıkla bütünleştiriyor. Her hikaye daha büyük bir hikayenin ayrılmaz parçası haline geliyor.
Ýlk romanı Kuzey 2009 yılında, ikinci romanı Masumlar ise 2011 yılında yayımlanan Burhan Sönmez’le sanat ve hayat üzerine konuştuk.
*Masumlar romanı gurbetlik, sürgün, ayrılık, ölüm, hayat ve aşk gibi pek çok tema barındırıyor. Bu kadar farklı temayı bir bütün haline getirmek zor olmadı mı? -Bu romanda, çok fazla olay ve karakter bulunsa da hepsi bir bütünün parçası olsun istedim, yapıyı buna göre kurdum. Bunların içbaðlarını oluşturmak ve ruh birliðini saðlamak için farklı usuller geliştirdim. Deneye deneye, gönlümün ve zihnimin rahata erdiði bir kıvama ulaştım. Ýçimde bir atmosfer vardı. Kelimeler ve anlatımlar, içimdeki dünyaya yaklaştıkça, romandaki hayatın hakkını vermeye başladıðımı hissettim.
‘‘USTALARIN GÜLÝSTANINDA BÝR GÜL SULAMAK”
*Romanınız üslup açısından Yaşar Kemal’e ve Marquez’e benzetildi. Ne hissettiniz? -Bunda bir doðruluk payı dilerim vardır. Yoksa bile olsun isterim. O ustaların gülistanında bir gül sulamak ve sonra o güle Küçük Prens’in söylediði gibi sahip çıkmak… Bunu başarabiliyorsak o bahçevanlara da layık olabiliyoruz demektir.
*Olayların masalsı havası ama buna karşın karakterlerin gerçekçi hali insanı etkiliyor. Pek çok tanıdık isim var, Deniz Gezmiş, Wittgenstein ve Bach gibi. Siz yazarken gerçek kişilerden ya da gerçek olaylardan etkilendiniz mi? -Anlatılanların gerçekten daha gerçek olduðunu söyleyebilirim. Romanda bir dünya yaratılıyor olsa da, sınırları orada çizilmez. Dostoyevski sadece Rus insanını veya Marquez sadece Latin Amerikalıları anlatmaz, onlar bize bizi anlatırlar, bu yüzden onların kelimelerine baðlanırız. Haymana Ovası’nı ve modern dünyayı, güzel olduðu için anlatmadım. Hani derler ya, güzel bir kadını anlatmak deðil, bir kadını güzel anlatmaktır mesele.
*Temel tema gurbet ve sıla hattında gidiyor diyebilir miyiz? -Gurbet ve sıla arasındaki gerilim, önemli bir hareket noktası oldu. Metinde birkaç ‘‘gurbet-sıla” katmanı oluşturdum. Birincisi fiziki bir gurbetliktir: roman kahramanımız siyasi nedenlerle yurdundan ayrılır. Ýkinci tür gurbetlik, çocukluktan kopuş sürecidir. Çocukluðumuz bizim sılamızdır, büyümek ise gurbettir. Üçüncü gurbet, ölümle hayat arasındadır. Ölmek gurbete düşmektir, bu yüzden ölmek istemeyiz. Bütün hikayeleri bu gerilime göre kurmak, ilk cümleden son cümleye kadar her kelimeyi buna göre seçmek, böylece o atmosferi iç tutarlılıkla verebilmek, yazarken esas derdim oldu.
MASALIN VE MODERNÝTENÝN DÝLÝ
*Romanın dili de anlatılan yere göre deðişiyor gibi… Haymana Ovası’nın anlatıldıðı bölümler lirik iken, Ýngiltere’nin anlatıldıðı bölümler aðır ve durgun bir üsluba sahip… -Haymana Ovası’ndaki masalsı dile karşın şehir bölümündeki dilin daha az konuşkan, hatta çekingen olması, oradaki iki dünyanın ayrımına ayna tutmak içindir. Modern öncesi yani geçmişe ait köy dünyası bir masal diline sahipken, böylece biz onu kaybedilmiş ve terk edilmiş sılanın ruhu olarak hissederiz. Bugünkü şehre ve moderniteye geldiðimizde ise durgun bir dil hissedilir. Bu iki ayrı dünya, anlatım açısından birbirine muhtaçtır. Cervantes bu karşıtlıðı, karakter sunumunda kullanmıştı. Ýdealleri için yaşayan Don Kişot’u anlatmakla yetinmedi, onun yanına ortalama zihniyeti ifade eden Sancho Panza’yı verdi ki bu sayede biz yekdiðerinin niteliðini daha iyi görebilelim. Aynı şeyi Sherlock Holmes’da görebiliriz. Yazar bu zeki dedektifi anlatabilmek için, onun yanına yine ortalama zihin dünyasına sahip Dr Watson’ı koyar. Ben bu paradoks yöntemini, karakterler yerine, romanın iki ayrı dünyasında kullandım.
*Romanın çocuk karakteri köyünden ayrılıp da bir daha dönmeyenler gibi olmaktan korkar. Ýnsanın onu var eden yerden uzaklaşması bir savrulma mıdır yoksa yeni bir yolculuk mu? -Masumlar romanı da bu soruyu dert eder. Geçmişle gelecek arasındaki gerilim iki ayrı düzlemde hissedilir. Ýkisinin arasındaki kopuş, bir karşıtlık gibi görünür. Ama diðer yandan, bu iki ayrı dünya arasında, geçmişle gelecek arasında her şeye raðmen kendini var eden bir süreklilik de söz konusu.
*Süreklilik derken, roman kahramanının geçmişten gelen bir türküyü taşımasını da buna dahil ediyorsunuz herhalde. Bu türkü neyi simgeliyor? -Roman kahramanı, bozkırın türküsü diye anlatılan bir türkünün emanetçisi gibidir. Yüz yıllık bu türküyü kendi kendine okur, bir tür geçmişin taşıyıcısı olur. Roman kahramanımız bir yandan eskilerden kalan türküyü özenle taşırken, diðer yandan Bach’ın çello süitleriyle ilgili bir roman yazmayı hayal eder. Hayatımızın trajedisi ve harmonisi burada yatar. Masumlar romanı, bu dertleri anlama çabasındadır.
ÖDÜL TÖRENÝNDEKÝ KÜRT DESTANI
*Ödül törenindeki sözleriniz çok konuşuldu. Tören konuşmanızı ‘‘Kejê Mirzobege, gul sore, por drêje” cümlesiyle tamamladınız. Anlamı neydi bunun? -Cümlenin anlamını soruyorsanız, küçüklüðümde babamın anlattıðı bir destanın dizesiydi. Romanımda da kullanmıştım o dizeyi, Kürtçe olarak. Ama bir edebiyat ödülü töreninde bu tür bir konuşma yapmanın anlamını soruyorsanız… Ne diyebilirim ki, ciðerimiz yanıyor…
ANF NEWS AGENCY