Gağand sadece 3 günlük bir bayram değil…
“O coğrafyada yaşayan insanlar için sadece üç günlük bir bayram değil, bir yılın felsefi yaşam öyküsünün bir özeti niteliği taşıyor.”
“O coğrafyada yaşayan insanlar için sadece üç günlük bir bayram değil, bir yılın felsefi yaşam öyküsünün bir özeti niteliği taşıyor.”
Dünya üzerinde birçok halk yeni bir yılın başlangıcını kutluyor. Farklı inançlar çerçevesindeki bu kutlamalar, eskinin tüm kötü etkisinin kaybolması ve yeni gelene dair umutları barındırıyor içinde. Gağand Bayramı da Mezopotamya’nın bu ritüellerinden biri. Şimdilerde Dersim’de yaşatılmaya devam eden bu gelenek gün geçtikçe unutuluyor ama bir yandan da yaşatılmaya çalışılıyor. Yönetmenliğini Umur Hozatlı’nın yaptığı “Gağand/ Khalek’in Ölümü” belgeseli de Aralık’ın son haftası başlayan bazı yerlerde Ocak’ın ilk haftasına kadar süren bu bayramı anlatıyor.
Gağand’ı tarihsel köklerinin binlerce yıl önceye dayandığını, doğa, insan ve tüm canlılarla bir yüzleşmeyi de getirdiğini söyleyen belgeselin yapımcısı Cemal Taş ile konuştuk.
Öncelikle Gağan nasıl bir gelenek? Tarihi ya da kökeni nerelere dayanıyor bundan bahseder misiniz?
Gağan her yılın bitiminde yeni yılın başlangıcında tarih, kültür ve mitolojik öykü aktarımı bakımından kadim bir kültürdür. Aralık aynın üçüncü haftasında başlar ve üç gün sürer. Ancak kutlamalar bazı yerlerde zamansal farklılık gösterdiği için Ocak ayının ilk haftasına kadar devam eder.
Dersim halkları başta olmak üzere bazı Mezopotamya halklarının da kutladığı, ancak günümüzde kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan Gağand Bayramı’nın tarihsel kökenleri binlerce yıl geriye gitmemize işaret eder. Bu kültürün taşıyıcı ve aktarıcı öznelerine baktığımızda günümüz insanından daha ekolojik duyarlılık, çevreci ve de gerek insan gerek hayvan bütün canlılara karşı daha fazla hassasiyet gösterdiklerini görmekteyiz. Ulus devletlerin çıkarcı politikalarına karşın ekolojik dengeleri altüst ettikleri bir dünya algısına karşın küçük küçük toplulukların doğa hassasiyetlerini de görmekteyiz bu geleneklerde.
Yakın tarihe baktığımızda büyük nüfus değişimi nedeniyle Gağand geleneğinin önemsendiği coğrafyada bölge halklarının tarih, kültür ve mitolojik öykü aktarımının zayıfladığını söylemek de mümkün. Buna rağmen Gağand belgeselini çektiğimiz Dersim coğrafyasında Alevi halklar başta olmak üzere bölge halklarından bazılarının bu kadim kültürün günümüze kadar ulaşmasını sağladığını gözlemlemekteyiz.
Gağand ne zamandır devam ettiriliyor. Özellikle günümüzde hangi yörelerde?
Alevi halkların temel kültürlerinden biri olan Gağand Bayramı günümüzde sınırlı yerlerde kutlanıyor. Belgeselin tamamı Dersim’de, doğal zamanında, doğal ortamında, halkın ritüelleri gerçekleştirdiği doğal hareketlere eşlik ederek çekildi. Kaybolan binlerce diğer kültürel öğeyle aynı akıbete uğramaması için Gağand, tüm boyutlarıyla belgelendi; tarihsel, toplumsal, inançsal, mistik, felsefi ve öğretisel yönleriyle anlatıldı.
Genç kuşakların bu tarz geleneklere ilgisi nedir? Siz Dersim’de çektiniz belgeseli, buradaki gözlemleriniz neydi özellikle yeni nesle yönelik?
Yerelde yaşayan genç kuşak eskisi kadar güçlü bağlarla bağlı olmasa da onlar için güçlü bir hafıza niteliğinde. O coğrafyada yaşayan insanlar için sadece üç günlük bir bayram değil, bir yılın felsefi yaşam öyküsünün bir özeti niteliği taşıyor. Kuşaktan kuşağa geçiyor ancak zayıflayarak devam ediyor.
Bu geleneğin kentlerde devam ettirilmesi gibi bir şey söz konusu mu yoksa sadece Dersim’de mi özellikle yaşatılan bir gelenek?
Kentlerde devam etmesi, kırsaldaki fiziki mekânlar farklılığıyla da olsa mümkün değil. Ancak felsefi olarak ya da kolektif hafızanın yaratılması açısından mümkün. Bu nedir mesela? Gağand geleneğindeki farkındalığı gözlemleyenler açısından bir karşılaştırma sağlayabilir. Kişiyi düşünmeye, sorgulamaya yönlendirir. Hem günümüzde kadın ya da çocukların yoğun olarak yaşadığı istismar, cinsiyetçi yaklaşımlar vb. hem de doğaya karşı işlenen tahribatlar, hayvanlara ve insanlara karşı işlene suçlar bakımından bir yüzleşme sağlayabilir.
Böyle başka kaybolmaya yüz tutmuş gelenekler de var elbette. Daha önce de sözlü kültür çalışmaları yapan birisiniz. Şimdilerde tamamen unutulmuş hiç yaşatılmayan böylesi geleneklerin izine rastladınız mı hiç?
Mümkündür. Yaşadığım, gördüğüm ancak şimdi adı bile unutulmuş bir geleneği örnek verebilirim. Kültürler yaşatılan topraklara aittir. Köylerin yıkıldığı, yerinden yurdundan edilen insanların gittiği yere alışkanlığını taşıdığı gerçektir. Fakat bu gerçeğin sürekliliğinin bir takvimi vardır. Hâkim kültüre karşı direnebildiğincedir, ömrü çok kısadır.
Sorunuza bir örnek vermem gerekirse çocukluğumda bir gelenek vardı, kutlanırdı. Bu Mart ayında gündüz ile gecenin eşitlendiği zaman aralığında doğanın yenilendiği gündür. Bütün ağaçların doğaya karşı anlık secdeye duracağını ve her ağacın zirvesinin yere baş eğeceğine inanılırdı. Bu anı gözlemleyip üstüne poşusunu atan kadının dileğinin kabul olunacağına inanılırdı. Kış uykusuna yatmış canlıların uyanacağına, bitkilere can suyunun gireceğine inanılır, ritüeller yapılır, geleneksek tören yapılırdı. Günümüzde ne yazık ki unutulmuştur Nêwê Marti geleneği.