İşkenceyi görmek...

İşkenceyi görmek...

Cenk Örtülü ve Zeynel Koç'un yönetmenliğini yaptığı 'İşkenceyi Gördük' belgeselinde, Türk devletinin işkencelerine maruz kalmış olan mağdurlar konuşuyor. Belgesel, işkenceyi görünür kılmayı hedefliyor.

‘İşkenceyi Gördük’ belgeseli, bu toplumsal gerçekliği daha da görünür kılıp, hafızamızı canlı tutmamıza yardımcı oluyor. Belgeselin yönetmeni Cenk Örtülü ve Zeynel Koç. İki arkadaş belgesel yapmayı kendilerine hedef edinmişler. Kamuoyunda "taş atan çocuklar" diye bilinen TMK mağduru çocukların sorunlarını ele alan "Taşlaşan Vicdanlar" isminde bir belgesel de yaptılar. Örtülü ve Koç’un bu belgesellerinin beş dakikalık bölümü Uluslararası Af Örgütü'nün sitesinde yayınlanarak, TMK mağduru çocukların kampanyasında değerlendirilmişti. İnsan hakları ve sosyal sorunlarla ilgili bir çok belgesel projelerinin içinde imkanları ölçüsünde yer almaya çalışan yönetmenlerle 'İşkenceyi Gördük’ belgeselini tartıştık.

Bize bu belgeselin fikir aşamasını anlatabilir misiniz?

Bu proje aslında Toplum ve Hukuk Vakfı 'nın (TOHAV)  ‘İşkenceyi Görünür Kılma Projesi’nin sadece bir parçasıydı. Bize işkenceyi görünür kılmak istediklerini ve nasıl bir şey yapabileceklerini sordular. Biz de katılımcıların ortaklaşabileceği bir atölye ile birlikte buradan çıkabilecek materyallere göre bir belgesel yapabileceğimizi söyledik. Onların da öneriye sıcak bakmalarıyla bu belgesel açığa çıktı.

Atölye çalışmasına katılan arkadaşlar, gözaltında ve cezaevlerinde gördükleri işkencelerden dolayı TOHAV'da tedavi görüyorlardı. Katılımcı arkadaşlara düşüncemizi iletince onlar da bu çalışmada yer alabileceklerini belirttiler. Yaklaşık on arkadaş bu atölyede yer aldı. Belgeselin süresi kısa olacağı için sınırlı sayıda arkadaş belgeselde yer bulabildi. Belgeselde yer almayan filmler TOHAV'ın sitesinde yer alacak.

Belgeselde daha çok kadınlara yer vermişsiniz, bu tercihin nedeni işkence vakalarında kadın yoğunluğu mu yoksa başka bir neden mi?

Atölye çalışmasında erkek arkadaşlar da vardı. Kadın arkadaşların yaşadıklarını anlatma gücünün daha iyi olması belgeselde onlara yer vermemize neden oldu. Kadınların işkenceyi ve yaşadıkları travmayı daha iyi anlatabilmeleri bu travmayı daha ağır yaşamaları ve bununla güçlü yüzleşmeleri olduğuna inanıyoruz. Hayata  daha derin bakıyorlar. Erkekler bazı şeylerle yüzleşirken kendilerini tam olarak açamıyorlar. Örülmüş duvarların etrafında dolanıyorlar. Daha ajitatifler.

İşkence, çok yönlü değinilmesine karşın hep eksik kalan-bırakılan bir süreç. Belgeseliniz bu anlamda nasıl yorumlandı. İnsanları bu süreçlerle buluşturmada etkisi ne oldu?

İşkenceyi ve daha sonra yaşananları anlatmak oldukça zor bir iş. Biz bu konuda zorlanacağımızı ve ne anlatırsak anlatalım eksik kalacağını bilerek hareket ettik. O açıdan çok iddialı söylemler ve mesajların bir anlam taşımadığını biliyoruz. Bu işe başlarken nasıl anlatalım ve işkence gören insanlara nasıl bir yaklaşım içinde olalım diye çok düşünük. En son bu işi onlarla beraber kolektif bir şekilde yapmanın daha doğru olacağına karar verdik. Sadece anlatan değil aynı zamanda film yapan, filmin içinde kendilerinden bir şeyler koymalarının daha iyi olabileceğini düşündük. Bu düşüncemizde haklı olduğumuzu düzenlediğimiz iki günlük sinema atölyesindeki çalışmalarımızdaki sıcaklık ve samimiyetten anladık. Hem biz yönetmenler hem de atölye katılımcısı yönetmen adaylarımızla ortak kolektif bir film gerçekleştirdik. Arkadaşların kendilerini ifade ediş tarzları ve anlatımlarındaki derinliğin etkileyici olduğu kanısını taşıyoruz.

İzleyicilerin yaklaşımları ve değerlendirmeleri ise bu filimde işkence gören insanlar diğer filmlerdeki gibi sadece anlatıcı konumunda değil aynı zamanda üretici konumundalar. İzleyiciler, 'pasiflikten kurtarıp aktif kılmışsınız, bu açıdan ifadeler daha doğal ve etkileyici' dediler. Ayrıca toplumun belleğinde bu tip konuların işlenmiş olmasının, belge bırakmanın  önemli olduğunu belirttiler.

İşkence öykülerini paylaşmak, acıyı konuşturabilmek oldukça zor; belgeselinizde anlatıcıların aktardığı öykülerin gerçek ve yalın olması çok önemli. Bunu görsele aktarmanın güçlüklerini aktarabilir misiniz?

İşkence görmüş bir insana istediğiniz rahatlıkta çekim yapıp, istediğiniz soruları soramıyorsunuz. Sorduğunuz her soru ve çekim yapılacak birçok mekan travmalara neden olup tekrar acı çekmesine neden olabilir. Ya da sadece belli zaman dilimi ve belli bir sürede bazı şeyleri almanız gerekebiliyor. O açıdan zor bir çalışma. Ayrıca neyi, ne kadar vermek gerekir. Anlatılanlar seyircide ne kadar doğru anlaşılabilir vb. sorular ve sorunlar var. İnce eleyip sıkı dokumak gerekiyor. Ama her şeyi anlatmak ve bütün yönlerini ele alabilmek mümkün olamıyor. Zaman, mekan, bireyde kısıtlılıklar olduğu gibi algılarda da kısıtlılık var. Bu durum görsel sanatların en etkileyici dili olan sinemada bile kısıtlı kalınmasının önünü alamıyor.

Peki, bu tür çalışmalarla neyi değiştirebiliriz?

Bu tür çalışmaları özgürlük, barış ve emek mücadelesinin bir parçası olarak görüyoruz. Toplumsal bir barışın olabilmesi, travmalar ile yüzleşmek ve devletin yaptığı antidemokratik uygulamaların gün yüzüne çıkarılmasıyla olur. Bu konuda insan öyküleri ve yaşanmışlıklar çok önemlidir. Hakikatlerle yüzleşmelerin olabilmesi için hikayeler önem taşıyor. Sayılar üzerinde kurulan denklemler vicdanı ve empatiyi öteliyor. Barışın dili ete kemiğe bürünmüş hikayelerin belge olarak çokça var olmasına bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan bu tip belgesel, filim, roman, resim vb. çoğalması, bu çalışmalara destek olunması gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca işkenceciler normal insanlar gibi sokakta yaşıyor, hatta terfi ediliyor, devlet nezdinde korunuyorlar. Bu durum işkenceyi gören insanların travmalarının süreklileştirilmesine neden olduğu gibi toplum da işkencecileri kanıksıyor ya da onlar hakkında olumsuz bir şeyler beslemiyor. İnsanlık suçlarının toplum bilincinde yeri olmadığını gösterebilmek açısından bu konulara özel önem vermek gerekir.