Kültür ve sanatta halklaşma - I
PYD Yürütme Meclisi Üyesi Aldar Xelîl, kültür ve sanatın devrime katkısına işaret ederek, “Siyasi, diplomasi, askeri, ekonomik boyutlara ruh katacak, zinde kılacak kültür ve sanat bilincidir” dedi.
PYD Yürütme Meclisi Üyesi Aldar Xelîl, kültür ve sanatın devrime katkısına işaret ederek, “Siyasi, diplomasi, askeri, ekonomik boyutlara ruh katacak, zinde kılacak kültür ve sanat bilincidir” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Rojava'da kültürel devrim yaratarak halkın kimliğini, tarihini ve birliğini güçlendirmek için sanatsal faaliyetlere büyük önem verdiğini belirten PYD Yürütme Meclisi Üyesi Aldar Xelîl, “Önderlik, kültür ve sanat faaliyetlerini siyasi, ekonomi, askeri, ulusal çalışmalardan bağımsız ve farklı ele almıyordu” diye konuştu.
Rojava’daki kültür ve sanat çalışmalarının öncesi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1979’da gelişiyle yarattığı değişim ve dönüşümü, halklaşan kültür ve sanatı, o dönemlere şahitlik eden PYD Yürütme Meclisi Üyesi Aldar Xelîl ile konuştuk.
BAAS rejiminin, Kürt halkının kültürüne, sanatına, dil ve kimliğine olan yaklaşımlarını anlatır mısınız?
Rejimin kuruluşuyla özellikle 1962 sonrası yürüttüğü politika, Kürt halkının varlığının ve kimliğinin yok edilmesine dönüktü. 1960’lı yıllarda, Suriye Güvenlik Güçleri sorumlularından olan Mihemed Talip Bilal, rejime bir proje sundu. Bu projede Türk devletinin Şark Islahat Planı’ndan esinlenilmişti. Bu bölgelerde Arap halkı dışında kendilerine Kürt’üm diyenlerin olduğunu, bölgeyi Kürdistan’ın bir parçası olarak tanımladıklarını yazdı. Bu nedenle Türkiye ve Irak’ta yaşayan ve kendilerini Kürt olarak tanımlayan kişilerle bağlarını koparmak ve bu bölgede yaşayan kişileri de Kürt olarak tanımlamama önerisinde bulundu. Açık bir şekilde Suriyeli Araplar olarak tanımlanmaları gerektiğine yer veriyor. Eğer Kürt olarak tanımlanacaksa yabancı olarak adlandırılması gerektiği önerisinde bulunuyor. Kürt halkından Suriye vatandaşlığının alınması önerisini de yapıyor. Zaten 1962’de gerçekleşen nüfus sayımında Kürtlerin adları kayıt altına alınmadı. Bu projeye hizmet eden bir adım atılmış oldu.
Mihemed Talip Bilal’in sunduğu rapordaki diğer bir konu ise Türkiye ve Irak’taki Kürtler ile Suriye’deki Kürtler arasına bir sınır belirlenmesi gerektiğidir. Bu bağlamda sınır hatlarına Arap halkının yerleştirilmesi önerisinde bulunuyor. Böylece Fırat bölgesinde yapılan baraj nedeniyle evleri su altında kalan Arap halkını, Kürt halkının yaşadığı topraklara yerleştirdiler. Bu politikayla hem Arap halkına hem de Kürt halkına zülüm edilmiş oldu; Arap halkı, Kürt halkının toprakları olan sınır hatlarına yerleştirildi. Aslında Suriye rejimi bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Sınır hatlarına yerleştirmiş oldukları Arap halkıyla Bakur ve Başûr’daki Kürtler ile Suriye’deki Kürtlerin bağını koparmış oldu.
Devamında BAAS rejimin politikaları sistematik bir şekilde sürdü. Ayrıca sunulan projede Kürt halkının giyiminden kuşamına, yemek kültüründen yaşam tarzına kadar ince ele alınarak buna karşı farklı politikalar yürütülmesi belirtiliyor. Öyle de oldu. Kürtçe olan köy adlarına Arap adları verildi. Zaten birçok Kürt, Suriye vatandaşı olarak kabul görülmüyordu, adları Kürtçe olanların da kimliklerinde adları değiştiriliyordu. Okula giden bir çocuk Kürtçe dışında bir dil bilmemesine rağmen Kürtçe konuşması yasaktı. Resmi dairelerde yanlışlıkla bile olsa bir Kürtçe kelime dile geldiğinde o kişi cezalandırıldı. Bir düğünde Kürtçe şarkı açılamazdı. BAAS rejimi de bir halkın varlığının dili ve kimliğiyle olduğunu biliyordu. Bu nedenle siyasi ve ekonomi engellemelerin yanı sıra kültürel soykırımı merkezine alan yaklaşımları ön plandaydı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, kültür ve sanata yaklaşımı nasıldı; özellikle o dönemler Rojavayê Kurdistan’da yaratılan kültür ve sanat çalışmalarına nasıl bir yön verdi?
Önderliğin, Rojava’ya gelişi kendi başına bir devrimdi. Önderlik 20 yıl boyunca Suriye ve Rojavayê Kurdistan’da kaldı ve Önderliğin kalışının etkisi hala da devam etmektedir. Bu 20 yıllık süre zarfında yurtseverlik, kutsal değerlerine sahip çıkma, tarihine sahip çıkma kültürü yarattı. Önderlik esas da yeni bir kültür tanımı gerçekleştirdi. Önderlik öncesi kültüre, klasik bir yaklaşım söz konusuydu. Sadece bir müzik, tiyatro vb. gibi sanatsal ürünlerle kültür ele alınıyordu. Buna da sınırlar koyulmuştu. Önderlik öncesi kültürün derinlemesine tanımlaması yapılmıyordu. Önderlik kültürün doğru tanımını ortaya çıkardı. Toplumların elleriyle yaratılan ve geliştirilen her bir konuyu toplumların kültürü olarak ele aldı. Toplumların, varlığının ispatı olarak değerlendirdi. Bu nedenle yaşam ihtiyaçlarından tutalım ihtiyaçlarını giderdikleri araç ve gereçleri, giyim kuşamları, müziği, duyguyu, dili ve düşüncelerini de bir kültür olarak ele aldı.
Önderlik, halkların kültürlerini ayrıştırmaz, farklı ele almazdı. Sadece Kürt kültürü demezdi. Ortadoğu kültürünün özelde Mezopotamya kültürünün birbirini tamamladığını söylerdi. Önderlik, Rojavayê Kurdistan’da sadece siyasi faaliyet yürütmedi. Kültür faaliyetlerine de büyük önem verdi. Yurtseverliğin gelişmesi, toplumların bütünlüğünün sağlanması ve toplumun hakikatini tanıması için siyasetten önce kültürün zinde kılınması gerektiğini söylerdi. Bu nedenle kültür çalışmalarına ağırlık veriyordu. Örneğin; Newroz kutlamaları Kürt halkının tarihi gerçekliğiydi. Newroz kutlamalarını sadece halka bir müzik, tiyatro ve skeçlerin sergilenmesi olarak ele almıyordu. Zulme karşı halkların birlikteliğine vurgu yapan Newroz geleneğini sürdürmek istiyordu. Newroz gününde halkların kültürlerini canlı kılmak istiyordu. Bu nedenle Önderlik ilk adımını bu şekilde attı. Newroz anlamına kavuşmalıdır, diyordu. Önderlik, Newroz’a ilişkin görüş belirtmeden ve örgütlenmesini yapmadan önce Rojava’da Newrozlar bir piknik havasında geçiyordu. Herkes bir çadırını kurar, yemeğini yapar, biraz da halayını çekerdi ve evine dönerdi, yani normal bir bayram havasında geçerdi. Fakat Önderlik, Newroz bir piknik değil; bir direniş günü, mücadeleyi yükseltme günü, toplumların birlikteliği, kültürüdür, dedi. Böylece direniş günü olarak kutlanmaya başlandı. Rojava’da imkânsızlıklar, yasaklar, zulüm olduğu için böylesi günlerde, kutlamalarda kültürel hakikatin yaşatılması imkânı elde ediliyordu. On binlerce insan sarı, kırmızı yeşil renklerindeki ulusal kıyafetleriyle bir araya gelerek tüm duygu ve düşünceleriyle sergiledikleri tiyatro, müzik ve skeçleriyle bir ruh yaratıyordu. Bunların tümü yeni bir kültürün yaratılmasıydı. Yaratılan bu ruhla Önderlik her bir şehirde, mahallede bir komun yaratılması gerektiği kararına vardı.
İlk sanat çalışmaları nasıl başladı, komlar nasıl bir atmosferde kuruldu; bu komların misyonu neydi ve nasıl bir faaliyet yürüttü?
Bu komlarda sadece bir sanat dalı yoktu. Her bir sanat dalına yer veriliyordu. Birçok genç bu komlarda yerini aldı. Bazı insanların sanatsal yetenekleri yoktu ama komlarda yer alırdı. Bu komlar bir devrimin ruhunu taşıyordu, yurtsever, devrimci ruha sahipti. Hatta bazen çok amatör kaldığı da oluyordu. Buna rağmen Önderlik kültür ve sanat faaliyetlerine büyük bir önem veriyordu. Önderlik, her zaman perspektif ve talimatlarında kültür ve sanat faaliyetlerinin önemine dikkat çeker, vurgu yapardı. Bu komlar aracılığıyla halkın farklı eylemsellikleri de oluyordu. Bu dönemlerde devam eden BAAS rejiminin zulmü ve zorbalığına rağmen halk devrimin ekonomisine katkı sunmak için gönüllü bir şekilde tarlalarda çalışırdı ve komlar bu halka eşlik ederek sanatlarını sergilerdi. Hatta bu faaliyetler sayesinde devrime katılanlar da olurdu, katılan gençlerin çoğu devrimci, siyasetçi, savaşçı, halkına öncü ve gerilla oldu. 1985 ve 1990’lı yıllara kadar da devrime katılım bu komlar aracılığıyla sağlandı. Önderlik, kültür ve sanat faaliyetlerini siyasi, ekonomi, askeri, ulusal çalışmalardan bağımsız ve farklı ele almıyordu.
Sizin de belirtiğiniz gibi o yıllarda bir kültür ve sanat devrimi yaratıldı. Dolayısıyla böylesi bir atmosferde BAAS rejiminin politikasında bir değişim yaşandı mı ya da nasıl bir yönelim söz konusuydu?
BAAS rejiminin çabaları ve politikası aynıydı. Bu politika da bir değişim olmadı fakat değişen durum neydi? Kürt halkı içerisinde örgütlenme sağlandı, gelişti. Örgütlü, güçlü, plan ve program sahibiysen karşı güç istediği, planladığı gibi yaklaşamazdı. Söz konusu durum her bir devrim ortamı için geçerlidir. Örneğin; önceleri örgütlü değildik. Köye bir polis gelip neden Kürtçe konuşuyorsunuz, deyince bir daha kimse korkudan konuşamazdı. BAAS rejimi, Newroz kutlamasını yasakladı bilgisi ulaşınca Newroz kutlaması olmazdı. Önderliğin gelişi ardından gelişen örgütlülükle halk, devlet yasak deyince dinlemezdi, toplumsal güç ve örgütlülükle sokaklara akardı. Devlet, yüzlerce insan bir araya geldiğinde saldırma cesaretinde bulunamıyordu. Tabii akşam olur herkes evlerine dağıldığında rejim ev ev dolanır herkesi gözaltına alır, tutuklardı. Bu etkinliklere katılan herkes bunu bilirdi ama mühim olan o kutlamaların, etkinliklerin ve eylemlerin gerçekleşmesiydi. Halk, Newroz kutlamalarının resmileşmesi için alanlara akarak yürüyüşe geçti. Bu nedenle BAAS rejimi, Newroz gününü, yani 21 Mart’ı Anneler Günü ilan ederek resmi tatil yaptı. Tabii devlet politik yaklaşarak Newroz Bayramı tatili değil de Anneler Günü olarak resmi tatil günü yaptı. Siyasi bir itiraf olarak ele alınmasını istemedi. Bu kararın alınması için şehitler, yaralılar verildi, protestolar gerçekleşti. Kolay bir şekilde elde edilmedi. Toplumsal bir örgütlenme olmasaydı devlet geri adım atmazdı. Dolayısıyla Newroz, geçen yıllara göre az da olsa rahat bir şekilde kutlanamazdı. Esasında BAAS rejiminin zihniyeti değişmedi, toplumsal örgütlülük gelişti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 20 yıl boyunca aralıksız bir şekilde mücadele verdiği Rojavayê Kurdistan’da kültür ve sanat çalışmalarına büyük bir önem verdiğini belirttiniz. Bu faaliyetlerin Rojava Devrimi’ne yansıma boyutunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rojava Devrimi, bir miras üzerinden gelişen bir devrimdir. Dikkat edecek olursanız 2011’de halkların baharı geliştiğinde birçok hareket ve örgüt bulunuyordu fakat böylesi adımlar atamadılar. Neden? Çünkü Hareketimiz bir mirasın sahibiydi. Önderlik, 20 yıl boyunca Rojava’da faaliyet yürüttü. Önderliğin esaret altına alınmasıyla da 12 yıl boyunca 20 yıl süren politikanın çizgisinde örgütsel faaliyetler devam etti. Sıfırdan başlayan değil, geçmişi sırtlayan bir çalışmaydı. Rojava’da bir miras olarak ele alınan çalışma arasında kültür ve sanat faaliyetleri de yer alıyordu. Ortaya çıkan ürünler, hala halk içerisinde heyecan, moral, güç ve maneviyat yaratıyordu. Başkaldırı, direniş, yurtseverlik, birliktelik, değerleri koruma ve sahiplenme, halkların kardeşliği, özgürlük kültürü yaratılmıştı. Halkların baharı süreci başladığında birçok konuda hazır hale gelmiş, var olanın üzerinden yürütülen bir faaliyet fırsatı doğmuş oldu. Bu nedenle atılan adımlarda büyük acılar ve zorluklar yaşamadık.
Son olarak belirtmek istediğiniz bir konu var mı?
Devrimin amacı yeni bir demokrasi, halkların tarihi hakikati doğrultusunda bir zihniyetin yaratılmasıdır. Doğrudur bu devrimin siyasi, askeri, diplomasi vb. açıdan savunulmaya ihtiyacı vardır fakat bu devrimin kültür ve sanata, aydınlanmaya da ihtiyacı vardır. Kültür ve aydınlanma sağlanmadıkça devrim başarıya ulaşamaz. Tabii ki siyasi, diplomasi, askeri, ekonomi, kuşkusuz toplumsal örgütlenme boyutları da önemlidir ama bu boyutlara ruh katacak, zinde kılacak kültür ve sanat bilincidir.