GÖRÜNTÜLÜ

Kültür ve sanatta halklaşma-II

Kürt kültürü ve sanatının yok oluşu karşısında bir ışık gibi doğan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Rojava Kürdistan’ında sanatçılarla buluşarak kültür ve sanatı halka mal etti.

ROJAVA'DA KÜLTÜR HAREKETİ

Kürt toplumu söz konusu olduğunda, kültürel çalışmalara yeterince önem verilmediği bilinen bir gerçek. Kültürel çalışmaların önemini halka anlatmak ve bu çalışmaları teşvik etmek, yaşamın diğer alanlarında da önemli bir canlılık yaratıyor. Kültür, ekonomik ve sosyal yaşamı yeniden üretme mücadelesinde ortaya çıkan, eski alışkanlıkları ve yaşam tarzlarını aşan bir olgudur ve üretildiği andan itibaren toplumsaldır. Toplumun değer ve ölçüleri olarak sonraki yaşamı da şekillendirir. Bu bağlamda kültür, çok yönlü, dinamik ve önemli bir role sahiptir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt gerçeğinde toplumsallaşmanın ve yeni bir kültür inşasının önemini gayet anlaşılır bir dille ele almıştır.

Bu çerçevede, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kültür ve sanat çalışmalarına yaklaşımını, 1980'li yıllarda Kürt Halk Önderi ile kalan Yusuf Hacî ile Sanatçı Cemal Tîrêj ve Hilala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi Yönetim Üyesi Fatma Mihemed değerlendirdi.


1986’dan bu yana kültür ve sanat faaliyetlerine büyük emek veren Yusuf Hacî, şunları aktardı: "1986 yılı öncesinde, Newroz kutlamaları için oluşturulan komlar vardı. Özellikle 15 Ağustos Atılımı sonrası, gerillanın kahramanlığını duyurmak, sesi, rengi ve yüreği olabilmek için Rojava’da komlar kurulmaya başlandı. Bu komlardan biri de 1987 yılında kurulan Koma Cudi’ydi. Komlarımız, özellikle Newroz kutlamalarında sahne alıyordu. 1989 yılında Önder Apo’nun ‘Gerillanın silahı ile sanatçının sazı arasında bir fark yoktur. İkisi de direniyor, mücadele ediyor ve halkı için savaşıyor’ değerlendirmesi ardından, sanat ve kültür alanında bir sıçrama yaşandı. Önder Apo’nun bu değerlendirmesinin ardından komlar, sadece festival ve kutlamalar için değil, halkın komları haline geldi. Komlar, halkın içine karışarak binlerce genç kadın ve erkeği örgütlemeye başladı. Bu süreçte komlar, halk üzerinde büyük bir etki yarattı. O dönemlerde siyasi faaliyetler büyük ölçüde komlar üzerinden yürütülüyordu.

Koma Cudî gibi gruplar, Önder Apo’nun felsefe ve ideolojisini halkla buluşturdu. O dönem kültür ve sanat faaliyetleri büyük bir gelişme kaydetti. Dêrîk’ten Efrîn-Cindirês’e kadar komlar kuruldu. 1989 yılına geldiğimizde, toplam 13 kom kurulmuştu. Önemli günlerdeki kutlamalarla sınırlı kalmadı; haftalık eylemsellik dönemleri de başladı. Şehit anmalarından kadına yönelik şiddete kadar çeşitli konulara dikkat çeken etkinlikler düzenleniyordu. O dönemde günümüzdeki gibi gelişmiş bir basın-yayın ağı olmadığı için, kurulan komlar, süreci halka aktarma ve yaşanan atmosferi duyurma görevini üstlendi.

YÜZLERCESİ GERİLLA SAFLARINA KATILDI

Komlar, yüzlerce kişinin Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne katılmasına vesile oldu. Bu süreçte Dijwar, Warşîn, Ehmed, Xalide ve Berçem gibi birçok arkadaş da bu mücadelede şehit düştü. İnsanlar, komlar aracılığıyla Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni tanıdı ve komlar, özgürlük bayrağının dalgalanması için büyük bir görev ve sorumluluk üstlendi.

Komlar, büyük zahmetler içinde faaliyetlerini sürdürüyordu. Günlerce arazilerde kalarak provalarımızı yapıyorduk ve tüm bu çalışmalar Baas rejiminden gizli bir şekilde yürütülüyordu. Bu baskı ve zulüm altında ortaya çıkan ürünlerdi. Derin bir yurtseverlik bağı olmayan aileler, çocuklarını komlara katmazdı. Komlarda yer almak bir devrim niteliğindeydi; ölümü, işkenceyi ve tutuklanmayı göze almak demekti. 1990’lı yıllara gelindiğinde, kurulan komlar halkın sesi haline gelmişti. Baas rejiminin engellemelerine rağmen davamızdan vazgeçmedik. Komlar, bir partinin değil, halkın komları olmuştu. Halkın çocukları bu komları yürütüyordu. Üstelik bu katılım azımsanacak bir sayı da değildi. 120 kişinin sahne aldığı Newroz kutlamalarını hatırlıyorum. Normalde 8 kişilik folklor komları yaygındı, ama bizde 20’yi aşan folklor komları olurdu. Halkın kültürüne bağlılığı artmış ve kültürünü korumak için mücadele veriyordu.

‘İLK KÜLTÜR SANAT KONGRESİ HALEP’TE YAPILDI’

Amatörce başlayan kültür ve sanat faaliyetleri, 1990'lı yıllarda akademi düzeyinde çalışmalarla ilerledi. Bir çocuğun nasıl eğitileceğinden, bir sazın nasıl çalınacağına kadar birçok alanda arayışlarımız oldu ve uzman sanatçılar yetiştirildi. Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin yarattığı bir kültür ve sanattı. PKK öncesinde böyle komlar yoktu. Kişiler üzerinden yürütülen bir kültür ve sanat faaliyeti vardı ve bu kişiler de Baas rejimine hizmet ediyordu. Bir halkın kültür ve sanatını araştırmak ya da halkı bu doğrultuda bilinçlendirmek gibi bir amaçları söz konusu değildi. Zamanla müzik komlarından tiyatro, folklor ve çocuk komlarına kadar geniş bir örgütlenme ağı oluşturuldu. 2005 yılına geldiğimizde ise kültür ve sanat faaliyetlerinin ilk kongresini Halep’in Malikiye köyünde gerçekleştirdik.”


Toplumların kültürlerine dikkat çekerek sözlerine başlayan Cemal Tîrêj de, 1980 yılında yürütülen kültürel faaliyetlere ilişkin şu bilgileri paylaştı: “80 yılında, Hesekê’de Koma Şoreş’i kurduk. Rojava Kürdistanı’nda ilk kez resmi bir şekilde Newroz’u kutlayan komdur. Öncesinde Newroz kutlamaları kesinlikle yasaktı ve evlerde gizli bir şekilde yapılırdı. Örneğin, 10 kişi Newroz’u kutlarken, 20 kişi ise evin etrafını kolaçan ederdi. Bu komun kurulması bilinçli bir hareket tarzı değildi; fakat yurtseverlik duygularımız, komları kurmamıza teşvik ediyordu. Keman çalan arkadaşımız Serbest Mela Reşit’ti, spikerimiz ise Seydayê Tîrêj’di. Serbest Mela Reşit, sonraları gerilla saflarına katıldı ve 30 yıl 20 gün Türk devletinin zindanında tutsak kaldı. 1980 yılında Newroz için sahne aldığımızda yaklaşık 70 kişi katılmıştı; 1981 yılında da durum benzerdi. Ancak 1982 yılı ve sonrasında artık yeni bir dönem başlayacaktı, çünkü Türkiye'de askeri darbe olmuştu. Kürt Özgürlük Mücadelesi içinde yerini alan birçok kişi Rojava’ya geçmişti. O dönemlerde onlara "talebe" deniyordu. Daha "heval" kelimesini duymamıştık. Yaklaşık 12 talebe evimde kaldı ve sürekli yoğun tartışmalarına şahit oluyordum.

SERXWEBÛN KELİMESİ NEDENİYLE ŞARKI ENGELLENDİ

1983’te Şam’a taşındım ve orada KDP’ye bağlı Koma Azadî içerisinde yer aldım. İlk sahnemde seslendirdiğim parçanın içinde "Serxwebûn" kelimesi geçtiği için mikrofonun sesi kapatıldı. Gençtik, sıcakkanlıydık. Bana "Apocu olmuşsun" dediler ve ben de sazı alarak sahneyi terk ettim. Kapının önünde iki gençle karşılaştım; Heval Hamza (Hasan Bindal) ve Heval Hacî’ydi. Böylece Apocularla kültür ve sanat hayatına atılacaktım. 1983 yılında Mahsum Korkmaz Akademisi’ne giderek Önder Apo’yla tanıştım. Kültür ve sanata ilişkin paylaşımlarımız oldu. Önder Apo, kültürde bir sapma yaşanırsa bunun halkın yaşamına doğrudan olumsuz etki edeceğini sürekli vurgulardı. Kültür ve sanatın renginin değişmesini kavratacak düzeyde anlattı. Daha sonra Cizre’ye geldim. Artık Koma Tolhildan ve Serhildan kurulmuştu. Bu komlar, fedaice hareket ediyorlardı.

Halkın kültür ve sanatının yaratılması, devrimin rengini, mücadelesini, savaşını anlatan bir atmosfer oluşturdu. Pamuk, mercimek, nohut toplayan halkla tarlalara gidilirdi. İşleri sadece sahne almak değildi. Halkla bütünleşmekti. Duygu ve düşüncelerine hitap edebilmekti. Ayrıca onlarla pamuk, mercimek, nohut da toplarlardı.

Önder Apo ile ikinci görüşmemizde kültür ve sanata ilişkin daha kapsamlı bir konuşma fırsatımız oldu. O, Kürt kültürünün halka doğru bir şekilde hizmet etmediğini söylerdi. 1983 yılından sonra Kürt kültüründe büyük bir değişim ve dönüşüm yaratıldı; Kürt halkının hizmetine sunuldu. Önder Apo, Kürt kültürünü doğru bir rotaya koydu.

DEVRİMCİ KÜLTÜR SANAT KOMA BERXWEDAN SAYESİNDE TANINDI

PKK devrimiyle yeni bir kültür ve sanat devrimi yaratıldı. Aslında bu devrim, 15 Ağustos Atılımı ile gerçekleşti. Bu devrimin en büyük örneği Koma Berxwedan’dı. Öncesinde Şivan Perwer, Ciwan Haco, Bengîn, Xemgîn Bîrhat gibi devrimci şarkılar söyleyen sanatçılar vardı; ancak devrimci kültür ve sanat, Koma Berxwedan sayesinde tanındı. İlk kez çıkarılan “Botan” adlı kaset, Kürdistan’ın tüm parçalarında örnek oldu.

Rojava Devrimi ile gelişen kültür ve sanat, PKK ile yaratılan kültür ve sanatın devamıdır. Birbirinden kopuk ve bağımsız ele almak mümkün değildir. Rojava, zaten Önderliğin sahasıydı ve yaratılan ürünler de Önderliğin sayesinde yaratılmış ürünlerdir. Önder Apo, Kürt kültür ve sanatını küllerinden yaratmış olmasaydı feodal, ağa, beg ve arabesk kültürünün peşinden sürüklenip gidecektik. Devrimle kurulan Hunergeha Welat ve Pargîn’in kollektif ruhu da geçmişten gelen kültür ve sanatın ruhunu yansıtıyor.”

‘DEMOKRATİK ULUS FELSEFESİ HALKLARIN KÜLTÜRÜNÜ KORUDU’


Fatma Mihemed ise, kültür ve sanatın önemine işaret ederek şunları söyledi:“Kültür ve sanat, dilimiz, kimliğimiz ve varlığımızdır. Kültür ve sanat, anadır. Ana ise ülkedir. Ülkeye bağlılık, kültürden geçmektedir. Kültür sadece sanattan ibaret değildir. Kültürünü yaşatamayan bir halk, yok oluşa mahkumdur. Bir halk, hakikatini kültürüyle tanır ve bu şekilde geliştirir. Önder Apo diyor ki, ‘kültürünü koruyan düşmanını da yok eder’. Düşman, öncelikle kültürümüzü yok etmek için saldırıyor. Beş bin yıldır süren kültür talanıyla halkların kültürü ve sanatı çalınıyor. Mezopotamya halkının kültürü yok edilmek isteniyor. Kültür ve sanat faaliyetleri ise bu yok etme savaşına karşı mücadelesini sürdürüyor. Önder Apo’nun demokratik ulus felsefesiyle halkların kültürü korunuyor.”

Önder Abdullah Öcalan’ın fikir ve felsefesi doğrultusunda tarihten bu yana kültürel mücadele veren kadınların, kültür ve sanatta aktif bir şekilde yer aldığına dikkat çeken Fatma Mihemed, “1980’li yıllarda kurulan komlarda birçok kadın yer aldı. Bir kadının komlarda yer alması, öyle sıradan bir durum değildi. Günümüze oranla azdı fakat kadın rengiyle komlar kuruldu. Bugün de komlar, kültür ve sanat faaliyetlerini kadınlar öncülüğünde geliştiriliyor. Şiirleriyle, müzikleriyle, tiyatrolarıyla, folklorlarıyla halklar arasındaki kültürel bağları da güçlendiriyor” dedi.