Kürdistan ve Kürt dili, hak ve hakikattir
Amed Barosu Kürt Dil Komisyonu Üyesi Av. Mehmet Arak, Kürdistan ve Kürt dilinin, ifade özgürlüğünden ziyade bir hak ve hakikat olduğunu söyledi.
Amed Barosu Kürt Dil Komisyonu Üyesi Av. Mehmet Arak, Kürdistan ve Kürt dilinin, ifade özgürlüğünden ziyade bir hak ve hakikat olduğunu söyledi.
Kürdistan ve Kürt dili hakikatini yok etmenin mümkün olmadığını belirten Amed Barosu Kürt Dil Komisyonu Üyesi Av. Mehmet Arak, “Çünkü Kürt kültürünü, dilini ve diğer tüm değerlerini korumak için verilen mücadele; zulme boyun eğmeyen bir halk var” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Burası Kürdistan’dır” diyen Siirtli esnaf Cemil Taşkesen’in bu ifadeleri dolayısıyla gözaltına alınmasından sonra 'Şoreşa Îlonê hemû Kurdan pîroz be, Bijî Kurdistan' paylaşımı gerekçe gösterilerek rektörlük tarafından açığa alınan Fırat Üniversitesi Araştırma Görevlisi Hifzullah Kutum ise ‘örgüt propagandası yaptığı’ gerekçesiyle tutuklandı. Bir hafta sonra avukatları tarafından yapılan itirazlar neticesinde serbest bırakıldı.
Taşkesen ve Kutum’a yönelik bu baskılardan ardından Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Kürdistan diye bir yer yoktur” açıklaması yaptı.
ANF’ye konuşan Amed Barosu Kürt Dil Komisyonu Üyesi avukat Mehmet Arak, Türk devletinin Kürdistan ve Kürt diline baskılarının yeni olmadığını, bunun cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin sürdüğünü hatırlattı.
Av. Arak, bunun tamamen Kürt ve Kürdistan’ı inkara dayalı bir politika olduğunu kaydetti.
Arak, Kürdistan ve Kürt dilinin, inkar ve yok edilemez bir hakikat olduğunu ifade etti.
KÜRDİSTAN TANIMI SUÇ SAYILAMAZ
Bu hakikati yok etmek mümkün olmadığını vurgulayan Arık, şöyle devam etti: “Çünkü Kürt dilinin yaşamasını sağlayan bir mücadele var. Kürt kültürünü, dilini ve diğer tüm değerlerini korumak için verilen mücadeleye karşı inkar ve yok sayma reflekslerini doğal görüyoruz. Zira karşında senin zulmüne boyun eğmeyen bir halk var. Her şeyden öte, bir coğrafyayı Kürdistan olarak tanımlamak ne zamandan beri suç sayılmaya başlandı? Anayasa’nın 26. Maddesi’nde bu ve benzeri söylemler ifade özgürlüğü olarak saptanmıştır. Yasa, ‘Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti’ başlığı altında ‘Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir’ diyor.”
HAKİKATİ DEĞİŞTİREMEZLER
Meselenin, ifade özgürlüğünden ziyade bir hak ve hakikat olarak ele alınması gerektiğini vurgulayan Av. Arak, şunları söyledi: “Her ne kadar yasada bu tür söylemler ifade özgürlüğü olarak belirtilmiş olsa da, bundan da öte, ortada olan bir realite var. Yasanın dışına çıkıp insanları tutuklayıp, gözaltına alsalar da, hakikati değiştiremezler. Burası Kürdistan’dır söylemi kesinlikle suç unsuru barındırmıyor ve doğal hakkın dile getirilişidir. Bu insanların tutuklanması ve gözaltına alınmaları hukuk dışı bir uygulamadır. Uluslar arası sözleşmelere göre bile asıl suç, ifade özgürlüğünün kısıtlanması veya cezai yaptırımlara tabi kalmasıdır. Devlet, ulusalcı ve ırkçı kitlelerini tatmin etmek için bu tür hukuk dışı kararlar verse de Kürdistan ve Kürt dilinin gerçekliğini ortadan kaldıramaz. Gerçeklik, tarihsel bir hakikattir.”
RESMİ VE EĞİTİM DİLİ OLMALI
Kürt dilinin kamusal alandaki kullanımı ve sistemin dile saldırılarına ilişkin de konuşan Av. Arak, şunları dile getirdi: “Bugün baktığımızda devletin tüm kurum ve kuruluşlarında sadece Türkçe konuşuluyor. Bu kurumlarda Türkçe bilmiyorsan derdine çare bulman çok zor olabiliyor. Kürt dilinin kamusal alandaki yaygın olmamasının da nedeni, genel saldırıların bir sonucudur. Durum böyle olunca Kürtçe eve hapsolmuş oluyor. Bununla sınırlı kalmıyor, evde de televizyon ve benzeri kitle iletişim araçları da Türkçe olduğundan artık ailelere de sirayet etmiş oluyor. İnsanlar artık evde de dile olan hassasiyetlerini yitiriyor. O yüzden Kürtçe resmi ve eğitim dili olmalıdır.”
DİL KOMİSYONU TEK BAŞINA YETMİYOR
“Amed Barosu Kürt Dil Komisyonu olarak Kürt dilinin gelişmesi ve hukuksal zeminde meşruiyetini korumak için elbette çalışmalarımız var” diyen Av. Arak, şunları ekledi: “Ama sonuç itibarıyla biz bir meslek ve hak kurumuyuz. Kürtçenin resmi dil olması, kurum ve kuruluşlarda da yer edinmesi için biz tek başımıza mücadele edemeyiz. Siyasi partilerden, sivil toplum örgütlerine ve sivil inisiyatiflere kadar, herkesin dahil olacağı bir çalışmanın olması gerekiyor. Halkın da dahil olacağı, kampanya ve benzeri stratejik çalışmaların olması lazım. Biz üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz, ancak tek başına yetmiyor. Herkesin, gerek bireysel gerekse kurumsal olarak dahil olacağı, Kürt dilini meşru gören ve bunun mücadelesini veren bir oluşumun haklı çabalarının başarıya ulaşacağına inanıyorum.”