Londra’da bir Kürdistan festivali: LKFF
Londra’da 13’üncüsü düzenlenen Kürt Film Festivali (LKFF), asimilasyon, soykırım ve savaş kıskacında umut, direniş ve özgürlük ile Kürdistan'ı işledi.
Londra’da 13’üncüsü düzenlenen Kürt Film Festivali (LKFF), asimilasyon, soykırım ve savaş kıskacında umut, direniş ve özgürlük ile Kürdistan'ı işledi.
13. Londra Kürt Film Festivali (LKFF), 23 Eylül’de bir kez daha sinema severler ile buluştu. Kürt sinemasını uluslararası bir alanda sinemaseverler ile buluşturan LKFF'nin film seçkisi beğeni ile karşılandı. LKFF bu yıl da kolektif bir çalışma ile hazırlanırken, toplamda 15'i uzun, 16'sı kısa olmak üzere 31 film sinemaseverler ile buluştu. Birçok yönetmen ve oyuncunun yanı sıra yüzlerce kişinin katıldığı bir resepsiyon ile başlayan festivalin açılışı Yönetmen Mano Xelîl’in ‘Cîran’ (Komşu) filmi ile oldu.
Filmler Kuzey Londra’nın 3 ayrı sinema salonunda gösterilirken uzun metrajlı filmler öncesi kısa filmler gösterildi. Böylelikle izleyiciye daha çok film izleme imkânı sunuldu.
Gösterimdeki filmlerin ana temaları ile Kürt ve Kürdistan gerçekliği izleyici ile buluşturulurken, katliam, kültürel soykırım ve savaş ile birlikte Kürt isyanı ve kahramanlığı beyaz perdeye yansıdı. Kürtçenin Kurmanci ve Soranice lehçeleri ile Türkçenin de yer aldığı filmlerin tümü İngilizce alt yazılı sunuldu. Festival Kürdistan’ın dört bir parçasından gelen uzun ve kısa metrajlı filmler ile adeta bir Kürdistan kuşağı da oluşturdu. Keza Kürdistan’ın dört parçasından sinemaseverler Kürt sinemasının bu özel festivalinde buluşma imkânını buldu.
‘CİRAN’ İLE AÇILIŞ YAPILDI
Festivalin açılış filmi olan Ciran, bugün tüm dünyanın gündeminde olan Rojava’nın Qamîşlo kentinin '80’li yıllarını anlatıyordu. Film Qamîşlo’nun '80’li yıllarda çok kültürlü çok dilli yaşamını konu aldı. Festivalde beyaz perdeye yansıyan Kürt kadınlarının hikayelerinin yer aldığı film ve belgeseller dikkat çekiciydi. Bunlardan biri yönetmenliğini Serpil Turhan’ın yaptığı ‘Köy’ adlı film oldu. Film Almanya’nın Berlin kentine göç eden 3 Kürt kadınının hikayesini anlattı. Yine Yönetmen Ala Hoshyar’ın My name is Dekan (Benim adım Dekan), Shawkat Amin Korki’nin The exam (Sınav), Cengiz Akaygün’ün Asyha filmleri Kürt kadın temalı oldu.
İran’da Kürt genç kadın Jina Emini’nin katledilmesiyle başlayan eylemler ve direniş LKFF’de hissedildi. Festivalde özellikle Kürt kadınını anlatan filmlerde ‘Jin jiyan azadi’ sloganı yerini buldu.
HEZA AYAKTA ALKIŞLANDI
Kürt kadın mücadelesini anlatan ve izleyiciden en iyi notu alan film ise yönetmenliğini Derya Deniz’in, yapımcılığını ise Afat Baz’ın yaptığı Heza filmi oldu. Amerika’dan İsveç’e bugüne kadar birçok festivalde ödüllere layık görülen Heza, bugün Şengal’de Yekîtiya Jinên Şengal (YJŞ) savaşçısı olan Heza’nın gerçek hikayesini anlatıyor.
Film, Şengal’e yönelik 3 Ağustos 2014’te gerçekleşen DAİŞ çetelerinin saldırısı sonucu yaşanan Êzidî soykırımı sırasında kaçırılan Heza’nın kaçırıldıktan sonra yaşadığı cinsel saldırı, işkence, ganimet muamelesi görmesi ve bu karanlık girdabın içerisinde özgür olabilmesinin mücadelesini anlatıyor. İzleyenleri yoğun bir duygusallığa sürüklese de Heza, Kürt kadınının direnişi, kararlılığı ve bugün Ortadoğu ve dünyada nasıl halkların özgürlük umudu haline dönüş hikayesi de izlenmiş oldu. Filmin ardından filmin yapımcısı Afat Baz hem Heza’nın hikayesini anlattı hem de izleyicilerin sorularını yanıtladı. Afat Baz, Heza’nın bir direniş filmi olduğunu kaydetti.
Festivalde Êzidîler ve Êzidî soykırımını konu alan filmler de yer aldı. Şengal direnişini anlatan Dersim Zerewan’ın Şengal’den Mektuplar (Letters from Shengal) ve Zahavi Sanjavi’nin IŞİD’den kurtulan 5 yaşındaki Êzidî çocuk İmad’in travmalarını konu alan İmad’s Childhood (İmad’ın Çocukluğu) filmi de festivalde yerini aldı.
BİR KÜRT GERİLLA HİKÂYESİ
Festivalin dikkat çeken bir diğer filmi ise Türkiye’de 27 yıldan bu yana tutsak olan Murat Türk’ün romanından uyarlanan ve Kürt Yönetmen Haşim Aydemir tarafından beyaz perdeye taşınan Blakcbery Season (Böğürtlen Zamanı) oldu. Film, festivalin ‘en’leri arasında yerini aldı. Gerçek olayların anlatıldığı filmde PKK gerillası Şerwan’ın bir çatışmada yaralanmasından sonraki yaşam mücadelesi ve 45 gün boyunca yoldaşlarına ulaşma hikâyesi anlatılıyor. Kürt gerillasının özgürlük yürüyüşünü anlatırken halk ve gerilla arasındaki güçlü manevi bağları da ortaya koyuyor. İzleyici filmi dakikalarca ayakta alkışlayarak tam not verdi.
Yönetmenliğini Ferit Karahan’ın yaptığı Okul Traşı adlı film sinematografi ve oyunculuk açısından beğenilse de Kürdistan’daki Yatılı Bölge Okulu’nun (YİBO) Kürt çocukları üzerindeki asimilasyonunu teğet geçmesi eleştiri konusu oldu. Kürt sinemasının aksiyon filmleri de festivalde yerini aldı. Bu konuda Kürt sineması çok başarılı olmasa da epey bir yol katettiği görülüyor. Yönetmen Bahtiyar Fatah’ın Zero Nine (Sıfır Dokuz) filmi, organ kaçakçısı bir mafya grubu ile karşı karşıya kalan bir doktor ile dedektif arasındaki suç gerilim filmi olarak festivalde yerini aldı.
Yönetmenliğin Mehmet Ali Konar’ın yaptığı Govenda Ali u Dayika Zin (Ali ve Zin’in Hikâyesi) adlı uzun metrajlı film ise daha çocukken öldürülen oğluna düğün halayı kurmak isteyen bir annenin hikâyesine odaklanmış.
BİR KÜRDİSTAN İZDÜŞÜMÜ
Festivalde uzun metrajlı filmlerin yanı sıra belgesel ve kısa filmler de adeta Kürdistan’ın bir izdüşümüydü. Genç Yönetmen Elif Yiğit’in Hasankeyf’in sular altında kalmasını anlattığı ‘Heskif’ Kürtlere yönelik kültürel soykırımı anlatan belgesel olarak izleyici ile buluştu.
Belgesel filmlerden en dikkat çekeni ise Mother Tonque (Ana Dil) oldu. Tıpkı Türk devleti gibi İran’ın da Kürt diline yaklaşımını ortaya koyan bir yapım. Film, İran’da ana dilde eğitim hakkının muğlak durumda bırakılması ve devletin Kürt diline yönelik birçok engeline karşı sivil toplum kuruluşları ve Kürtçe öğretmenlerin geliştirdiği çaba ve mücadeleyi konu aldı.
Kısa filmlerde ise Tarik Tofiq Qadir’in 13 Mayıs, Semiha Yıldız’ın Dileklerin Cudisi (Cûdîyê Miradan), Evin Berazi’nin Starting Over (Baştan Başlamak), Serhat Karaaslan’ın Suçlular filmleri festivalde beğeni alan yapımlar arasındaydı.
FİRAZ DAĞ UNUTULMADI
LKFF kapsamında ‘Kürt Sinemasında Kadınlar’ ve ‘Kürt Sineması’ başlıklı panellerde de Kürt sinemasının bugünü ve geleceğine yönelik tartışmalar yürütüldü.
LKFF denilince unutulmayan bir isim ise Reqa’da şehit düşen Kürt Sinemacı Gazeteci Mehmet Aksoy’du. Mehmet Aksoy (Firaz Dağ), LKFF’nin uzun yıllar direktörlüğünü yaptı ve bir kimlik haline dönüşerek kurumsal bir yapıya kavuşmasında büyük bir emek verdi. LKFF aktivistleri ile çok sayıda kişi Mehmet Aksoy’u Highgate’teki mezarı başında andı. Yine Gazeteci Erem Kansoy’un Firaz Dağ isimli belgesel programı izleyici ile buluşturuldu.
Festival jürisi 30 Eylül akşamı yedi kategoride ödüller dağıtacak. Ödüller arasında Rojazer En İyi Uzun Metrajlı Film Ödülü, Mehmet Aksoy En İyi Belgesel Ödülü, Yılmaz Günay En İyi Kısa Metrajlı Film Ödülü, Taha Kerimi En İyi Erkek Belgesel Ödülü, Özel Ödül, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülü olacak.
BÜTÜNLÜKLÜ BİR KÜRDİSTAN RESMEDİLDİ
Londra’da 23 Eylül’de başlayan festivale binlerce sinemasever katıldı. LKFF Direktörü Ferhan Sterk, festivalin ana temasını ‘umut arayışı’ olarak belirlediklerini söyleyerek, “Kürt sinemasının en son üretilen filmleri ile Kürdistan’ın dört parçasından farklı hikayelerini bir araya getirme çabası güttük. En önemlisi bizler Mehmet Aksoy’u anarak festivale başladık. Onun düşünce ve mücadele birikimi ile bu festivali organize ettik. Elbette festivalde Doğu Kürdistan’da Jina Emini’nin yarattığı Kürt kadın direnişinin etkisi hissedildi. Özellikle Kürt kadın mücadelesinin en çok damga vuran sloganı ‘Jin jiyan azadi’ sloganı festival içinde de paylaşıldı” dedi.
Birçok yönetmen ve oyuncuyu da izleyici ile buluşturmaya çalıştıklarını söyleyen Sterk, “Ciran filminin yönetmeni Mano Halil, Oyuncu İsmail Zagros, Ali ve Zin’in Hikâyesi’nin yönetmeni Mehmet Ali Konar, Zalava filminin yönetmeni Rojhilat’tan gelen Arsalan Amiri ve birçok oyuncu festivalimize katılarak bizimle beraberdi. Yine çok değerli akademisyenlerimiz ile festivalimizde Kürt sinemasının gelişimi için nelere adapte olmamız gerektiğinin tartışmasını yürüttük. İlgi çok yoğun oldu” dedi.
Filmleri seçerken yönetmenlerin perspektifi ile hareket ettiklerini ifade eden Sterk, “Kürdistan’da iki dili bir arada kullanan ailelerin sınırları kaldıran hikayeleri anlatılıyor. Festival izleyici açısından filmleri izledikten sonra zihinlerinde canlanan fotoğraf Kürdistan’ın ne olduğu konusunda bütünlüklü bir imaj. Dört parça Kürdistan’dan filmler izlenince Kürdistan artık bir bütün olarak resmedilebiliyor. Filmleri seçerken bölgesel temsiliyet, hikayelerdeki çeşitliliğe önem verdik” diye kaydetti.