“Ben, PKK davası içinde bir damla bile değilim” diyerek yoldaşlarına “Mezar taşıma borçlu öldü” diye yazılmasını vasiyet eden M. Hayri Durmuş, 1955 yılında Çewlîg'de (Bingöl) doğdu. Hacettepe Tıp Fakültesi üçüncü sınıfı öğrencisiyken okulunu terk eder. 1973 yılında Kürt Özgürlük Hareketi’ne katılır, PKK’nin Kuruluş Kongresi'nde yer alır ve Merkez Komite Üyesi seçilir.
1979 yılında Qoser'de (Kızıltepe) gözaltına alındıktan sonra Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde PKK Merkez Komite Üyesi olarak siyasi savunma yapar. Cezaevindeki baskı ve işkencelerin son bulması, savunma hakkının tanınması için 14 Temmuz 1982 günü 9 arkadaşla birlikte Ölüm Orucu Direnişini örgütler ve eylemin içinde yer alır.
14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişi'nde Kemal Pir 7 Eylül, Mehmet Hayri Durmuş 12 Eylül, Akif Yılmaz 15 Eylül, Ali Çiçek 17 Eylül tarihlerinde şehit düşer.
HAYRİ DURMUŞ’UN AİLESİNE YAZDIĞI MEKTUP
41 yıl sonra M. Hayri Durmuş'un mektup, yazı, mahkeme ve duruşma tutanakları derlenerek Serxwebûn yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Serxwebûn Gazetesinin son sayısında yayınlanan Mehmet Hayri Durmuş’un daha önce yayınlanmamış bir mektubu da gün yüzüne çıktı.
M. Hayri Durmuş’un 25 Kasım 1980’de ailesine yazdığı mektup şöyle: “Dünyanın her yerinde olduğu gibi görev ve sorumluluğunu bilen bir kişi olarak ben de halkımın kurtuluşu, ülkemin bağımsızlığı için mücadeleye katıldım. 1973'ten 1979 yılına kadar faal olarak çalıştım. 30 Kasım 1979 tarihinde Türk polisi ve ordusunun düzenledikleri bir operasyonda yakalanarak esir edildim. Şu anda yüzlerce yoldaşım, yüzlerce yurtsever demokrat insanla beraber Diyarbakır Askeri Hapishanesi’nde bulunmaktayım.
7 yıl faal olarak mücadele ettim. Bu süre size çok gelebilir ama her şeyini devrime adayan bir siyaset adamı için çok küçük bir zaman parçasıdır. Ben daha mücadeleye atıldığım ilk günden beri çok iyi biliyordum ki, ülkelerin, halkların kurtuluşu öyle birkaç ayda, birkaç yılda gerçekleşmez. Yine mücadele içinde çok iyi öğrendim ki; Kurdistan gibi bir ülkenin kurtuluşu, halkımızın refaha kavuşması, nesillerin işidir. Bu nedenle tüm yoldaşlarım gibi ben de mücadele azmiyle doluydum. Daha yıllarca, ömrümün sonuna kadar faal olarak mücadele etmek istiyordum; ama yakalandım ve tutsak edildim. Faal mücadeleden alıkonuldum. Bu beni üzüyor fakat halkımın, arkadaşlarımın, Türk militarizminin ayakları altında ezildiğini, baskınlarda ve işkencelerde kahpece katledildiğini gördükçe veya duydukça, kinim ve öfkem bir kat daha artıyor. Devrime bağlılık ve inancım o kadar pekişiyor. Tüm inancım ve azmimle mücadelemi sürdüreceğim. Zindanda da olsa, yoldaşlarımdan ve halkımın çıkarlarından ayrılmayacağım. Geçen yedi yıl içinde tüm yeteneklerimi, bilgimi ve becerilerimi kullanarak halkıma yararlı olmaya çalıştım.
Yoldaşlarımla beraber Kurdistan’ı dolaşarak ülkemizin ve halkımızın gerçek sorunlarını doğru kavradım. Ülkemiz gençlerine, aydınlarına, yer yer halk kitlelerine gerçekleri kavratmaya çalıştım. Cahil kalmanın, perişan olmanın, katliamlara uğramanın, horlanmanın, sömürülmenin, zenginlik kaynaklarımızın talan ve yağma edilmesinin, dilimiz ve kültürümüz üzerinde tahribat yaparak halkımızı kişiliksizleştirmenin, aç-susuz perişan olan insanlarımızın İstanbul, Adana, Hatay ve diğer diyarlarda kölece çalıştırılmasının nedenlerini dilim döndükçe anlattım. Bütün bu kötülüklerin sorumlusunun Türk sömürgecileri ve onların uşakları olan Kürt hainleri ağalar, kompradorlar, zenginler olduğunu halkıma izah etmeye çalıştım.
Evet, büyük kayıplar verdik. Hâlâ da vermeye devam ediyoruz. Ama ne Türk ordusu, ne hainler ne de ağababaları emperyalistler, PKK’yi bitiremeyecekler; halkımızın direnme ruhunu söndüremeyecekler; bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi PKK öncülüğünde eninde sonunda zafere ulaşacaktır. Pek çok yoldaşım gibi ben de sömürgeci zindanlarda, mahkemelerde, halkımızın yüce davasına ve PKK’ye, onun ilkelerine bağlı kaldım ve kalmaya devam edeceğim...”