Mücadelemizden esprilerimize tüm yaşamımız Kürtçe olmalı
Kürt Araştırmaları Derneği Eşbaşkanı Remziye Alparslan, tüm kuşatılmışlığa rağmen muazzam bir mücadele veren Kürtçenin daha çok gelişmesi için tüm yaşama sirayet etmesi gerektiğini söyledi.
Kürt Araştırmaları Derneği Eşbaşkanı Remziye Alparslan, tüm kuşatılmışlığa rağmen muazzam bir mücadele veren Kürtçenin daha çok gelişmesi için tüm yaşama sirayet etmesi gerektiğini söyledi.
UNESCO tarafından 1999’da kabul edilen 21 Şubat Dünya Anadili Günü, dünyadaki birçok dil ve kültür için önemli bir yer arz ediyor. 24’üncü yılına giren Dünya Anadili Günü’nde dünyada birçok dil ve kültür tehdit altında ya da yok olma ile karşı karşıya.
Türkiye’de ise başta Kürtler olmak üzere birçok kimlik, Türkiye’nin resmi ideolojisi karşısında dilini ve kültürünü korumaya çalışıyor.
Kürtlerin anadil ve kimlik mücadelesi, şimdiye kadar tüm bu asimilasyon çabalarına karşı Kürtçeyi diri tutmayı başardı; ama Kürtçe hala bir eğitim ve resmi bir dil olarak kabul edilmiyor, aksine inkar ediliyor. Gün geçtikçe de kriminalize ediliyor.
Din insanlarının kullandığı Kürtçe kelimelere dahi “Bunu sadece PKK kullanıyor” denilerek suçlu çıkarılmaya çalışılıyor, Meclis tutanaklarına X dili olarak kaydediliyor. Dahası, dilbilimci olmayanlar bile bugün çıkıp Kürtçe hakkında rahatlıkla konuşabiliyor. Tüm bu kuşatma altında bir dilin yaşatılması için kurumlar ve politik olarak Kürtler her alanda anadilde eğitimi savunmaya devam ediyor. Peki, bunlar ne kadar yeterli? Dilin gündelik kullanımı, gelişimi için ne lazım?
21 Şubat Dünya Anadili Günü vesilesiyle Kürt Araştırmaları Derneği Eşbaşkanı Remziye Alparslan ile ANF için konuştuk.
Kürtçe için gösterilen bir çaba var. Bunun önemli bir kısmı da tabii kurumlar ve Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesi ve taleplerinden ileri geliyor. Peki, bunca çaba Kürtçenin gelişmesi için yeterli mi? Bir dilin gelişmesi için esas şey nedir?
Gösterilen çabalar kendi imkanları dahilinde önemli olmakla birlikte elbette ki yeterli değil. Bir dilin gelişmesi için öncelikle özgür ve bir nefes alma alanına sahip olması gerekir ki, bir nehir gibi kendi doğal yatağında, kendi ritminde aksın. Günlük hayatın, özellikle günümüzde teknolojinin de verdiği ivmeyle hızına hız katan hayatın gereksinimlerine bir cevap olabilsin. Bir dil, iletişim ihtiyaçlarına cevap verebiliyorsa yaşamaya, konuşulmaya devam eder. Kürtçenin dil olarak mücadelesi ise geçmişin yok sayıcılığı ve bugünün kuşatılmışlık şartları altında hakikaten muazzam bir mücadeledir.
Fakat bir dilin mekanik bir şekilde sadece belli alanlarda kullanılarak hayatını sürdüremeyeceğini de aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Bu sebeple, Kürtçeyi bir görevi yerine getiriyormuşçasına değil sevgiyle, üreterek, onu hak ettiği şekilde kullanarak ve hakikaten hayatımızı Kürtçe yaşayarak var edebiliriz. Hayatın her alanında var olmasını sağlayarak ve bunun imkanı yoksa o imkanları yaratarak Kürtçenin hem yeni nesillerle bağ kurmasını hem de geleceğe taşınmasını sağlayabiliriz. Bir bakıma akademik yazılarımız, dilbilimsel makalelerimiz ve çok teknik analizlerimiz kadar esprilerimiz, atışmalarımız, her alandaki mücadelemiz ve hassasiyetlerimiz de Kürtçe yaşanırsa ve dile gelirse, başka bir deyişle gerçek anlamda dilimizle yaşarsak, bunun etkisi herkese sirayet edecektir.
Dilimizi konuşmazsak, çeşitli kaygılarla ve çocuklarımıza Kürtçeyi aktarmazsak, maalesef yıllardır Kürtçeyi Türkçenin veya Kürdistan’ın diğer parçalarındaki diğer dillerin içinde eritmek ve onu ortadan kaldırmak isteyenlerin yapamadığını biz yapmış oluruz. Dilimize ölümcül darbeyi vurmuş oluruz. Bunlar dışında, tabii ki ve olmazsa olmaz bir hedef olarak anadilde eğitim, Kürtçenin nefes alacağı bir alan, baskı ortamının ortadan kalkması, Kürtçenin kriminalize edilmemesi ve ülkeler içerisinde ve dışında sınırların Kürtleri birbirinden ayırmaması Kürtçenin gelişiminin önündeki engelleri ortadan kaldıracaktır.
Peki, Kürtçenin şu anki güncel durumu nedir? Gelişen bir dil mi? Yoksa engellerle birlikte bir alana sıkışan bir yapıda mı?
Kürtçenin şu anki durumunu, engeller arasından kendisine imkanlar yaratan, yaratmaya çalışan bir dil diye tarif edebiliriz. Kuşaklar arası dil aktarımında karşılaşılan zorluklar, eski ve geleneksel yaşam alanlarından farklı yerlerde yaşamaya mecbur bırakılma, zoraki göçler, dinmeyen devlet şiddeti ve baskılar, anadilde eğitim hakkından mahrum bırakılma, göç edilen yerlerde karşılaşılan ayrımcılık sebebiyle dil ile bir kopuş yaşanması gibi olumsuz durumlar var elbette. Tüm bunlara rağmen direnen dinamik kalmaya çalışan ve kıt imkanlarla kendini var etmeye çalışan bir dil diyebiliriz.
O yüzden Kürtçeyi sıkışan bir dil olarak tarif etmek ona haksızlık etmek olur. Ancak bu demek değildir ki Kürtçe için her şey güllük gülistanlık. Dilimizi ve kültürümüzü çocuklarımıza, gençlerimize aktarabilmeliyiz, onları bir fanusa koyarak, dillerinden ve kültürlerinden mahrum bırakarak onlara ve dilimize iyilik yapmıyoruz, dilimizin kuyusunu kazıyoruz. Bunun bilincinde olmamız gerekiyor. Bu bilinçle anadilde eğitim talebini olmazsa olmazımız yapmalı ve dilimizin hakkını vermeliyiz. Ancak bu şekilde dilimizin geleceğini garanti altına alabiliriz. Yine tekrar etmek pahasına yineleyelim; diller kullanılmaya devam ettikleri sürece gelişimlerini sürdürürler, Kürtçe de pek çok dilin imkanlarından mahrum bırakılmasına ve ağır bir haksızlığa uğramasına rağmen gelişmeye devam ediyor ve edecektir.
Kürtçe bilmeyen önemli bir genç kuşak da var. Bunların dil ve kültür ile kurdukları bağ nasıl? Gözlemlemek mümkün mü?
Kürtçe bilmeyen gençler tanımı biraz muğlak bir tanım bizim bağlamımızda. Evet, Kürtçeyi hiç bilmeyen gençler de var ve bu tanımlama bunu da ifade edebilir. Fakat aynı zamanda okullarda Kürtçe okuma yazma öğrenme olanağı bulamadığı ve bir şekilde kurslar vs. ile de tanışmadığı için Kürtçe okuma yazma öğrenmemiş gençler de var. Kürtçeyi anlasalar ve konuşsalar dahi kelime dağarcıkları yetersiz kaldığı veya zamanla zayıfladığı için ve okul hayatlarını Türkçe eğitimle geçirmeleri nedeniyle dil becerileri zayıfladığı için kendilerini Kürtçe bilmeyenler kategorisine koyan gençleri de...
Bu ilk tartışmayı aradan çıkardıktan sonra, Kürtçe bilmeyen genç neslin dil ve kültür ile nasıl bir bağ kurduğunu veya o bağı kurup kurmadığını kendi kişisel gözlemlerimizle ortaya koyabilsek de, objektif veriler elde etmek ve bunları sağlıklı bir şekilde tahlil etmek için saha araştırmalarına ve görüşmelere ihtiyaç var.
Dil sonuçta kültürel bir koddur aynı zamanda. Yine bu genç kuşağın, hayatını sadece Kürtçe konuşarak geçiren diğer kuşaklarla kurduğu bağ ne durumda?
Dediğiniz gibi dil bir kültürel koddur; kültürün aktarılmasının aracı ve kültürün bizzat taşıyıcısıdır. Kürtçeyi hiç bilmeyen genç kuşağın, hayatlarını sadece Kürtçe konuşarak geçirmiş nesille kurdukları bağ, bu kişilerin ilişkilerinin türüne, bağlamına ve nasıl olduğuna göre değişir. Zaten fiziksel temas ve yakınlık olarak birbirlerinden çok uzak iseler – dil öğreniminin olmamasından uzaklık olduğu çıkarımında bulunabiliriz - ve aradaki köprü görevini görecek olan dil de yok ise, gençler kurabilirlerse sadece bildikleri diğer dilde ebeveynlerinin anlatılarıyla bir bağ kurabilirler. Doğrudan iletişim yoluyla pek bir paylaşımda bulunamazlar bu kişilerle. Haliyle kopuşlar, yaşananların anlamlandırılması, aile içerisinde dile getirilen yaşanmışlıkların anlaşılması ve sahiplenilmesi de zor olur, anlamsız görebilir. Yani kanımca çok sağlıklı ve güçlü bir bağ olmaz. Yine de, böyle bir bağlamı araştıran çalışmalarla kişilerin kendilerinden bunları dinlemek ve o yolla onların deneyimlerinden haberdar olmak daha sağlıklı ve doğru olacaktır.
Son olarak, Sunucu Gülgün Feyman, “Kürtçenin altyapısı yok, lehçeleri birbirini anlamıyor vs” diye bir açıklama yaptı. Bu tarz açıklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kürtçenin bir talihsizliği de bir mefhum olarak dili bilmeyen, dille bağlantısı olmayan, Kürtçeyi tanımayan ve öğrenme zahmetine dahi girmeyen bir sürü insanın ona dil uzatmasıyla boğuşması olsa gerek. Bir dili her türlü eğitim ve öğretim imkanından mahrum bırakırsanız, o dili konuşanların bu hakları elde etme çabalarını devletin baskı araçlarıyla yıllarca engellerseniz, bu şaşırtıcı bir şey değil ve hiçbirimiz de aklımızı yitirmiş değiliz; tabii ki o dil olması gerektiği gibi gelişemez. Bunu yeryüzündeki hangi dile uygularsanız uygulayın, sonuç bu olur. Kürtçeye gelince, Kürtçe tüm imkansızlıklara rağmen, altyapısı gayet sağlam bir dildir ve hiçbir dilden de hiçbir eksiği yoktur. Sadece kat edeceği yolu vardır, mücadele etmesi gereken bir zihniyet vardır ve o zihniyet de bunları söyleyen ve söyleten zihniyettir. Bu tür açıklamalar, Kürtlerin Kürtçeye ve kendilerine olan güvenlerini sarsmayı amaçlayan ve Kürtlere dillerinin bir geleceği olmadığı fikrini aşılamaya; Kürtlerin çabalarını baltalamaya çalışan ve yıllardır girmedik kılığı kalmamış, o malum, ırkçı zihniyetin tekrarlanan tezahürleridir.