Politik tutsakların mektupları ve kendi imkanlarıyla hapishanede ürettikleri sanatsal ürünlerinin kamuoyuna yansıtılması için yeni bir internet yayını oluşturuldu. "Görülmüştür" adıyla yayın yapan sitenin ekibi, aynı zamanda toplumu da tutsaklara mektup yazılması için teşvik etmek istiyor.
Yazar-şair Adil Okay, aynı zamanda eski bir tutsak. Hatta, firar edenlerinden. Şimdi de, politik tutsaklarla iletişim kaynaðı olarak hazırlanan "Görülmüştür"ün ekibinde yer alıyor. Siteyle ilgili merak edilenleri Okay'a sorduk...
-Klasik ama zorunluluk içeren bir soruyla başlayalım: Neden?Yıllardır sürdürmeye çalıştıðımız politik tutsaklarla yazışma, dayanışma çabamız hem birey olarak, hem de demokratik kitle örgütleri çatısı altında kolektif olarak devam ediyordu. Bu süreçte politik tutsakların baskılara raðmen her tip cezaevinde üretmeye devam ettiðini gördük. Zaten tecrit sayılan cezaevlerinde verilen özel cezalara, görüş-mektup yasaðına, kimi cezaevlerinde renkli kalem, 5ten fazla kitap ve benzerlerini bulundurma yasaðına raðmen politik tutsakların ayakta kalma ve üretme mücadelesi içinde olduðunu gözlemledik. Tabii bu süreçte politik tutsakların dışarıdan yeterince mektup alamadıklarından -dolaylı olarak- şikayetçi olduklarını da fark ettik. Gelinen aşamada mahpus mektuplarının ve sanatsal ürünlerinin daha geniş bir kitleye ulaşabilmesi için bir web sitesi kurmaya karar verdik. Hem paylaşım hem mahpus ailelerine moral verme hem de okuyucuları mektup yazmaya teşvik etme amacıyla gorulmustur.org sitesini hazırladık.
-Herhalde eski bir tutsak olan ya da bir tutsakla iletişim kuranlar, 'Görülmüştür' ismini yabancı bulmayacaktır. Yine de, isme karar vermeniz nasıl gelişti?Bildiðiniz gibi hapishaneden gelen mektuplar, Görülmüştür mührüyle geliyor. Genellikle okumayı engellemeyecek yerlere mühür vuruluyor. Bazen de arka boş sayfalara. Ama kimi zaman da mühür, sahibinin içindeki kötülük potansiyelini gösteriyor. Buna örnek olarak Serkan Kaya ve Kamil Turanlıoðlunun, Sincan 1 nolu F tipi cezaevinden yolladıkları karikatür iyi bir örnektir. Mühür sayfada çok boş yer varken, sunulan çiçeðin üzerine, hem de tam tomurcuða vurulmuş. Biz de bu karikatürden hareketle ve 2010 -2011 yıllarında açılan Görülmüştür- mahpus resimleri sergisinden yola çıkarak bu ismi benimsedik. Avrupaya taşınan o sergi ÝHD bünyesinde açıldı. Serginin organizasyonunda bu günkü görülmüştür ekibinden arkadaşlarımız yer almıştı.
-Ekip demişken; kimlerden oluşuyor?Ýçlerinde benim, müzisyen Serdar Türkmenin, mühendislerin, saðlık çalışanlarının, akademisyenlerin, öðrencilerin, işçilerin, işsizlerin de bulunduðu kalabalık bir ekip tarafından kuruldu.
-Yenilik planlarınız var mı? Yoksa, mevcut halini korumayı mı düşünüyorsunuz?Elbette okuyucuları, arkadaşlarımızı duyarlı hale getirmek için Bir adres de sen al, bir mektup da sen yaz kampanyasını başlattık. Bunu geliştireceðiz. Yayınımız aynı zamanda bir arşiv merkezi haline geldi. Arkadaşlarımızın ellerindeki mektupları, mahpus fotoðraflarını, şiir-öykü ve resim- karikatür çalışmalarını derli toplu paylaşmak amacıyla arşivlemeye giriştik. Gelen mektupları bilgisayara geçip paylaşmamızın bir diðer nedeni: Hem politik tutsakların ne koşullarda yaşadıðı hakkında bilgi vermek, (saðlık sorunlarından, hücrelerde nasıl yaşadıklarına, günlük yaşantılarına ve morallerine kadar) hem de verdiðimiz adreslere içinden birine de olabilir− okuyucuların da yazması. Elbette bildiðiniz gibi, çeşitli kentlerde cezaevleriyle dayanışma komiteleri var. Tek tek veya grup, kurum olarak bizim yaptıðımızın çok fazlasını yapanlar var. Biz neden bir kişi daha olmasın, neden bir web sitesi daha veya bir gazete daha olmasın diyoruz. Ve keşke diyoruz her kentte o bölgenin hapishanesine yönelik bir site olsa. Derneklerin şubeleri olsa.
-Neden yoðunlukla sol- sosyalist ve yurtsever tutsakların mektupları ürünleri?Cezaevlerindeki uygulamalardan bir diðer deyişle ezadan tüm tutuklu ve hükümlüler etkilenmektedir. Bizim yazıştıðımız tutsaklardan yola çıkarak 130 bin tutuklu ve hükümlünün (c)eza evlerinde yaşadıkları hakkında bir öngörüye sahip olmak mümkündür. Kaldı ki hak ihlalleri, iletişim ve ziyaretçi yasakları, işkence ve uzun tutukluluk maðduriyeti öncelikle bu kesimi maðdur etmiş durumda. 12 Eylül faşist darbesinden sonra da durum böyleydi, bu gün de böyle. Dikkat ediniz devrimcilere, yurtseverlere, muhalif gazetecilere, öðrencilere yaşatılan zulüm yeni deðil. Zira 1960, 1971, 1980 darbelerini yapan devlet ile son yıllarda ülkeyi devasa bir hapishaneye çeviren devletin uygulamaları -mücadele ve aðır bedeller sonucu kazanılan kısmi demokratik haklar olsa da aynı. Çünkü: Yedikule zindanlarının inşasından bu yana (ve daha önce) Ýstanbul ve Anadolu topraklarında saltanat süren tüm devletlerin-hükümetlerin adaleti, mülksüzlerin deðil, büyük mülk sahiplerinin hizmetinde olmuş.
Ýşte bunları gören-bilen, Başka bir dünya mümkün diyerek özgürlük ve eşitlik için mücadele eden tutsaklar, çocuklarının mahpushane kapılarında büyümelerinden, gözü yaşlı vedalardan daha çok etkilendiler. Zira onlar Dünyanın tüm çocukları daha mutlu yaşasın, daha özgür bir dünyada, havası-suyu kirletilmemiş bir dünyada eşit yaşasınlar diye kötülükle kavgaya tutuşmuşlardı. Bu kavga içerisinde kendilerine (ve/veya çocuklarına) yeterince zaman ayıramadılar. Biz dışarıda çocuklarımızla oynar, hastalıklarında, mezuniyet törenlerinde, düðünlerinde yanlarında olurken, onlar, en deðerli varlıklarının görüş günlerinde büyümelerini ancak uzaktan izlemek zorunda kaldılar. Yılda bir iki kez kucaklaşabildiler.
-Çalışmanız sırasında tutsaklara dönük bir ilgisizlik gözlemlediniz mi? Mesela tutsakların buna dair şikayetleri var mı?Maalesef. Öncelikle şunu söylemeliyim; politik nedenlerle bedeller ödeyen insanlar her türlü dayanışmayı hak ediyorlar. Ve biz dışarıda olanlar, gündelik hayatın hay huyu içinde onları unutuyoruz. Onlar da sitem ediyor dönem dönem. Bir örnek vereyim. Muş cezaevinden Seyit Oktay mektubunda bu konuda şunları söylüyor: Ýçeridekileri hatırlamak çoðu zaman dışarıdaki arkadaşlar için önemli görülmüyor. Hele bir de insan, bizim gibi uzun yıllar yatınca, duvarda asılı duran ve ara sıra bakılan bir hatıra fotoðrafına dönüşüyoruz." Galiba mektubundaki bu sitem, sorunuza yanıt olabildi.
-Okurlarınızdan talepleriniz neler? Ýlk adım olarak ne yapabilirler?Dayanışma talebi. Tabii tutsaklarla dayanışma. Ýlk adım mektup arkadaşı seçmektir. Ama yazışmaya başladıktan sonra gelen mektuplara mutlaka yanıt verin diyoruz. Geç de olsa mutlaka yanıt verilmeli. Aksi takdirde tutsaklar bu kez mektuplarımız ulaşmadı mı diye endişelenip tekrar yazıyorlar. Tabi bizim için 1 Tl pul parası çok sayılmayabilir. Ama içerideki bir insan bazen pul parası bulmakta zorlanabiliyor. Onlar onurlu insanlar sizden mektubun- dışarıdan bir ses duymanın ötesinde bir şey istemezler ama dilerseniz zarfın içine birkaç pul koyabilirsiniz.
***
Adil Okay, son sözü yine bir politik tutsaða vermek istedi... Resul Baltacının Siirt cezaevinden yolladıðı mektubundan bir kesit:
"Hapishaneden, yanımızdan 'Yolcu ettiðimiz insanlarla beraber yaşadık bir dönem de. Birlikte ve omuz omuza volta attık. Pek çok acı ve tatlı anılar paylaştık. Gidenler neleri yaşadılar bilmiyorum. Fakat hepsinin aynı duyguları yaşamadıkları kesin. Çünkü gidenlerin içinde ayrı yolları tercih edenler de çok oldu. Lakin biz kalanlar ise hep iki duyguyu yaşardık; acaba bizi / beni unutacaklar mı? Bu ilk duygudur. Diðer duygu ise, ortak amaç ve ideallerimiz doðrultusunda yük alacaklar mı?dır. Bu duygulara baðlı bir arkadaşın, bir dostun, hatta sıradan bir insanın bile cezaevi koşullarından kurtulması, tadı eşsiz bir sevinç oluyor. Yine senin içeride kalıyor olman ise derin bir burukluk yaşatıyor..."