Toplumla (Terörle) Mücadele Yasası'nın ilk tutsakları arasında yer alan tutuklu sosyalist yazar Arif Çelebi’nin ikinci kitabı “Marksizm Nedir? Komünizm Ne Kadar Uzakta?” Akademi Yayınları’ndan çıktı.
2006 Haziranında AKP hükümeti eliyle daha da aðırlaştırılarak devreye sokulan Toplumla (Terörle) Mücadele Yasası'nın (TMY) ilk tutsakları arasında yer alan Marksist Ýktisatçı Arif Çelebi, 8 Eylül 2006’da tutuklanarak cezaevine konuldu. 6 yıla yakın zamandır F Tipi hücrede tutulan ve 9 arkadaşıyla birlikte tutuklu olarak yargılanan Çelebi, hala haftalık sosyalist gazete Atılım Gazetesi’nde yazmaya devam ediyor.
Çelebi, 1997 yılında gözaltına alındıðında işkence görmesi üzerine AÝHM’e başvurarak Türkiye’yi mahkum ettirdi. Çelebi, ‘97’deki ve 2006’daki tutuklanmalarıyla birlikte 11 yıldır tutuklu bulunuyor.
Cezaevinde olduðu süreçte “Komünizmin Şafaðı” adlı bir kitaba da imza atan Arif Çelebi bu son kitabında, yeni bir dünya özlemiyle Marksizm’i anlamak isteyenlere, basit ve anlaşılır bir okuma olanaðı sunuyor. Çelebi, Marksizm’i okumanın ve tartışmanın hiç de korkulduðu kadar karmaşık ve zor olmadıðını göstermek için edebi bir anlatım dili tutturuyor. Daha ilk sayfadan kendinizi Aristo’nun Asos’taki Felsefe Okulu’nda hissedip hararetli bir tartışmanın içine giriyorsunuz. Tabi Çelebi’nin tercihi ne Asos ne de Fırat… O’nun tercihi Dicle’nin kıyısı…
NEDEN FIRAT DEÐÝL DE DÝCLE?
Yazar Çelebi, tercihinin Dicle’den yana olduðunu ise şöyle açıklıyor: “Fırat, hızlı ve uðultulu akar, Dicle, sessiz ve derinden. Bundan mıdır bilinmez, Kürtler erkek çocuklarına Fırat, kız çocuklarına Dicle adını verir. Biraz da bu yüzden tercihimiz Dicle’den yana. Komünizm bir bakıma kadında gizil olanın bütün özel mülkiyet çaðlarının bıraktıðı etkilerden arındırılarak açıða çıkarılması ve toplumsallaştırılması, dünyanın ruhu kılınmasıdır.
Fırat pratiði, Dicle bilinci ifade eder. Bir an pratiðin uðultusundan kendimizi biraz uzaklaştırarak dingin bir ortamda çeşitli meseleler üzerine bazı tartışmalar yapmak istedik…”
Yazar Arif Çelebi, tartışma ortamının kurallarını sıralarken, aslında okuyucuya düşüncede sonsuz bir özgürlük de sunuyor:
“Oturaklarımızı nehrin kenarındaki çimenliðin üzerine suyun akışını görebilecek biçimde bir hilal gibi dizmişiz. Bir tartıştırıcı ve pek çok tartıştırmacı var. Her an herkes lafa girebilir, soru sorabilir ya da fikir belirtebilir. Sizin anlayacaðınız free takılıyoruz biraz, komünal bir ilişki var aramızda.
Siz de katılmak istiyorsanız, “kapımız herkese açık” diyemiyoruz, zira kapısız, penceresiz, duvarsız bir okul burası, dört bir yanımız açık, kalbimiz de. Zihninizi ne kadar açacaðınız ise size kalmış.
Tartışmamız bir nehir gibi, soyunun tüm giysilerinizden nehir olun…”