Andok: Türkiye toplumunu faşizmin elinden kurtaralım

Xebat Andok, diyalog halindeyken bile esas olarak yok etmeyi hedefleyen Türk devletini Devrimci Halk Savaşı ile yenilgiye uğratmak için ortak bir mücadele verilmesi gerektiğini belirtti; “Ancak Türkiye toplumu bu şekilde faşizmin elinden kurtarılır” dedi.

Kapitalist modernite sisteminin tüm saldırılara rağmen İmralı’da amaçlarına ulaşamadığını belirten Andok, “Kapitalist güçlerin İmralı'da yapmak istedikleri her şey ters tepti. Önderliği güçsüz bırakabileceklerini düşündüler ama Önderlik her zamankinden çok daha güçlü. Yine Önderlik şahsında PKK'yi yok etmek istediler ama Önderliğin İmralı'dan verdiği güç ile PKK de her zamankinden çok daha güçlü bir durumdadır" dedi.

Diyalog kurduğunda bile esas olarak yok etmeyi hedefleyen Türk devletini Devrimci Halk Savaşı ile yenilgiye uğratmak istediklerini  vurgulayan Xebat Andok, devletin 2014 yılında 'Çöktürme planı' ile 'PKK'nin kökünü kurutup', Kürt halkını fiziki soykırımdan geçirmek istediğini belirtti. Türk devletinin NATO desteği ve KDP işbirliği ile saldırılarını sürdürdüğünü hatırlatan Andok, Barzani hanedanlığının PKK'nin tasfiye edilmesi için seferber olduğunu ifade etti.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok Dengê Welat Radyosu'nun gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Bu işkence sistemini ve tecride karşı verilen direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İmralı tecridi geçmişten günümüze kadar sistematik bir şekilde devam ediyor. Şüphesiz bu tecrit sadece Türk devleti tarafından sürdürülseydi bu kadar geliştirilemezdi. İmralı, özel olarak inşa edilen bir zindan. İmralı sistemi sadece Türk devletinin bir icadı değil, arkalarında başka güçler de var. İmralı sistemi kapitalist modernite güçleri tarafından inşa edildi. Bu yüzden sözde uluslararası olan tüm haklar İmralı'da ayaklar altına alınmış durumda. Zaten İmralı, Uluslararası Komplo'nun sonucudur. Komployu da uluslararası güçler gerçekleştirdi. Bu güçler Türk devletinin ortaklarıdır. Bu yüzden Türk devleti kimseyi dinlemiyor. Yoksa tecride karşı dünya genelinde gelişen mücadele karşısında böyle hareket edemezdi.

Zindan ve tecridi ayrı ele alamayız. Zaten zindanlar muhalif kesimlerin sistem tarafından toplumdan koparılmaları için inşa edilmiştir. Zindanlarda da güçsüz bırakıyorlar. Çünkü toplumundan, yoldaşlarından ayrı kaldığında yalnızlaşıyor ve güçsüzleşiyor insan. Bu temelde zindanda baskı ve zulümle amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Nedir amaçları? Kişiyi iradesizleştirmek, teslim almak. Böyle birçok örnek de var. Bazıları sisteme karşı savaşta zindana düşmüş ama orada daha sonra savunduğu değerlere, toplumuna, yoldaşlarına karşı çıkmış. Ya da direkt düşmanlık yapmamışlarsa bile ruhsal olarak, iddia olarak yenilmişlerdir. Dışarıya ruhsuz bir şekilde çıkmışlar; anlamsız, güçsüz. Bu anlamda düşman da amacına ulaşmış oluyor. Böyle örnekler çok fazla. Fakat kapitalist güçler Önderlik şahsında İmralı'da yenilmişlerdir. Amaçları Önderliği teslim almak, anlamsızlaştırmak, örgüt ile, halk ile, toplum ile bağlarını kopartmak ve güçsüzleştirmek.

Bu yüzden İmralı'ya baktığımızda, Önderliğin duruşuna baktığımızda kapitalist modernite sisteminin bu amaçlarına ulaşamadıklarını görüyoruz. Bütün güçleri ile Önderliğe baskı, işkence ve zulüm yapmalarına karşı başarılı olamamışlardır. Kapitalist güçlerin İmralı'da yapmak istedikleri her şey ters tepti. Önderliği güçsüz bulacaklarını düşündüler ama Önderlik her zamankinden çok daha güçlü. Yine Önderlik şahsında PKK'yi yok etmek istediler ama Önderliğin İmralı'dan verdiği güç ile PKK de her zamankinden çok daha güçlü bir durumdadır. Önderliğin Kürt halkı ile bağını koparmak istediler ama halkın Önderliğe olan bağlılığı daha da arttı. Dünyada şu an milyonlarca insan Önderlikten bahsediyor, Ortadoğu'da Arap halkı Rêber Apo'yu önderleri olarak görüyor. Aynı zamanda Önderliğin paradigması ve felsefesi sisteme karşı olan tüm halklara rehber olmuş durumda.

SALDIRILARIN VE BASKILARIN EN BÜYÜĞÜ İMRALI'DADIR

Bu yaşananları ele aldığımızda tecrit ile amaçlarına ulaşmak isteyen güçlerin yenildiğini söyleyebiliriz. Tabii bu Önderliğin direnişi ile oldu. Kapitalist güçler tüm bunlara rağmen hala Önderliğimize karşı ağır bir tecrit uyguluyor. Çünkü Önderliğin fikirlerinin oradan çıkmasını engellemek istiyor. Önderliğin sesinden çok korkuyorlar, çünkü Önderliğin Kürt halkını, özgürlük hareketini, kadınları, Ortadoğu halkını nasıl etkilediğini biliyorlar. Bu yüzden Türk devleti ile el ele verip ağır tecrit uygulayarak İmralı'dan bir ses çıkmasını engelliyorlar. Devam eden tecridin nedeni de budur. Baskılarla Önderliği teslim alacaklarını zannediyorlar. Kürt halkına ve hareketimize yönelik baskı ve saldırıların çok daha fazlası Önderliğe yapılıyor. Çünkü Önderlik onların elindedir, esirdir. Önderliğe baskı ve işkence ile bir şeyleri kabul ettirmek istiyorlar ama biliyoruz ki Rêber Apo bunların zerresini bile kabul etmez. Direnişçi ve özgür tutumunu korumaya devam ediyor. İmralı'daki savaş ile Önderliğin buna karşı direnişi dışarıdaki savaştan bağımsız değil.

Tüm saldırılara karşı Önderliğin, Kürt halkının, Özgürlük Hareketinin ve ezilen halkların direnişi de devam ediyor. Bu saldırılar bir taraf diğer tarafı yenilgiye uğratınca sona erecektir. Burada hepimize rol düşüyor. Özgürlükten, eşitlikten, demokrasiden yana olan, işgale, zulme karşı çıkan herkesin daha fazla mücadele etmesi gerekir. Çünkü Önderlik yapabileceği her şeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. Elbette güçlü bir direniş var. Özgürlük Hareketinin militanları şu an işgal saldırılarına karşı en üst aşamada bir direniş sergiliyorlar. Düşmana çok büyük darbeler vuruyorlar. Yine Kürt halkı Önderliğine sahip çıkıyor, bunun için eylemler yapıyor. Kürt halkı Önderlik ile ne kazandığını bildiği için Önderliğe gönülden bağlı. Buna göre de Önderliğe sahip çıkan eylemler yapıyorlar ama bu eylemlerin daha fazla olması lazım. En son tüm baskılara karşı Önderliğin fiziki özgürlüğü için Gemlik yürüyüşü yapıldı. Bir kez daha yürüyüşte yer alan herkesi selamlıyoruz. Çok onurlu bir duruştu.

Dört parça Kürdistan'da Önderliğin fiziki özgürlüğü için mücadele veriliyor. Yine yurt dışındaki halkımız da Önderlik için sürekli eylemsellik halinde. Yani Önderliğin düşünceleri ve fikirleri nasıl ki tüm dünyaya yayıldı, Önderliğe sahip çıkma da bu temelde gün geçtikçe daha da artıyor. Kampanyalar, konferanslar, sempozyumlar yapılıyor, Önderliğin fikirleri, düşünceler insanlara aktarılıyor. Elbette bazı eksiklikler yaşanıyor. Eğer bunlar da giderilirse kapitalist moderniteye karşı verilen savaşta muhakkak halkımız ve insanlık kazanacaktır.

Medya Savunma Alanları'ndaki savaş devam ediyor. Türk devleti bu savaş ile ne planladı? Her şey Türk devletinin planlarına göre mi gidiyor?

Öncelikle Cenga Xabur, Şehit Savaş Maraş ve Bazên Zagrosê hamlelerinde şehit düşen tüm yoldaşları saygı ve minnetle anıyor, onlara verdiğimiz zafer sözümüzü yineliyorum. Türk devletinin işgal saldırılarına kaşrı mevzilerde kahramanca direnen gerillalara sevgi ve saygılarımı iletiyorum, başarılar diliyorum. Yine Haziran Ayı Şehitler ayıdır. Heval Zîlan ve Sema şahsında tüm devrim şehitlerini minnetle anıyorum.

Savaş tüm yakıcılığı ile devam ediyor. Çünkü son savaş olarak ele alınıyor. 2014 yılında Türk devleti, 'çöktürme planı' hazırladı. Daha sonra PKK'nin kökünü kazıyana dek savaşacağız, kararı aldılar. Bu yüzden 5 Nisan 2015 yılından bu yana savaş planları devrede. 24 Temmuz 2015 yılında Medya Savunma Alanları'na yönelik çok büyük saldırılar başlattılar. Ağustos 2016'da yine Cerablus'a yönelik işgal saldırıları başladı. Daha sonra da Zagros alanını işgal etmek istediler. O günden bu yana işgal saldırıları devam ediyor.  Ve bir taraf yenilgiye uğrayana kadar da bu savaş devam edecektir. Bu yüzden son savaştır. Bu devletin çözüme demokratik siyasetle, diyalog ile yaklaşmadığını biliyoruz. Zihniyetinde iğne ucu kadar bir değişim yaşamamıştır. Seninle diyalog kurduğunda bile esas olarak seni yok etmeyi hedefliyor.

Bu yüzden Devrimci Halk Savaşı stratejisi ile bu devleti yenilgiye uğratmak istiyoruz. Onlar da 'Çöktürme planı' ile PKK'nin kökünü kurutup, Kürt halkını soykırıma uğratmak istiyorlar. Süreç bu kadar ağır. Savaşın merkezi Metîna, Zap, Avaşîn ve Medya Savunma Alanları olabilir ama savaş her yerde yürütülüyor. Heftanîn'den Kandil'e kadar her yerde Türk devletinin saldırıları var. Maxmur'da, Şengal'de, Kerkük'te, Başûr'un her alanında savaş var. Rojava'da her zaman savaş var ve bu savaşı başka boyuta taşımak istiyorlar. Bakur'daki savaş zaten geçmişten bugüne kadar devam ediyor. Kürt halkına karşı soykırım saldırılarından başka birşey yok. Çünkü sözde Türk devletinin sınırları içerisinde ve onlar da her türlü zulmü, işkenceyi yapıyorlar.

Türk devleti bu savaşta PKK'yi tasfiye etmek istiyor. PKK'nin tasfiyesi ile özgürlük davasını yürüten Kürtleri fiziki soykırıma uğratmak istiyor. Zaten her gün 'Tüm teröristlerin kökünü kazıyacağız' diyorlar. Biliyoruz ki 'terörist' diye bahsettikleri sadece PKK değil, özgürlükten yana olan, kimliğine, diline, onuruna sahip çıkan Kürtlerdir. Zaten pratiklerinde de her gün bunu ortaya koyuyorlar. Çocukları, yaşlıları katledip, 'terörist öldürdük' diyorlar. Onlara göre Kürt, Mehmet Metiner, Mehdi Eker gibi; yani kısacası namussuz olmalıdır. Onuruna, varlığına, ülkesine, kültürüne, diline sahip çıkmayanlar gibi olmalarını istiyorlar. Aslında söylemlerinde de belirtiyorlar; Kürt kökenli diyorlar. Yani kökeni Kürt ama Kürtlükle ilgisi olmasın istiyorlar.

Mesela Erdoğan Gürcü ama Gürcülükle hiçbir alakası kalmamıştır, tamamen Türkleşmiştir. Kılıçdaroğlu köken olarak Kürt ama Türkleşmiş. Meral Akşener Balkan ama Türkleşmiş, Bahçeli köken olarak Siverekli ama Türkleşmiş. Hepsi de öyle. Yani tüm milletlerden kendilerine hain yaratmışlar ve Kürtlerin de hepsini böyle yapmak istiyorlar. Türk devleti 2023 yılına kadar bunu başarmak istiyordu. Bu bir devlet politikasıdır. Bu soykırım politikasını da en güçlü bir şekilde geliştiren, pratikleştirmek isteyen de AKP'dir. MHP zihniyetini AKP eli ile sonuca ulaştırmak istiyorlar. Tabii az zamanları kaldı. Çünkü AKP'nin erdiğini görüyorlar. Bu yüzden düşman hala AKP varken, hala AKP-MHP ittifakı varken 2023 yılına kadar Kürtleri soykırıma uğratmak istiyorlar. Buna engel olan PKK'yi de tasfiye etmeyi amaçlıyorlar. Şu an devam eden savaş da bu temelde yürütülüyor. Bütün imkanlarını bu savaşa yatırmış durumdalar.

Eğer başarılı olamazlarsa AKP gibi inkar ve imha politikalarını yürütecek bir gücün kalmadığını görüyorlar. Bu yüzden stratejilerinde değişiklik yapmak zorunda kalacaklar. Ne yaptıysak başarılı olamadık, diyecekler. Bundan dolayı iradeleri kırılacak ve farklı bir strateji geliştirmek zorunda kalacaklar. Bu yüzden şu an seferber olmuş durumdalar. İmralı'ya, gerillaya, halka, STK'lere, özgür basına ve siyasi partilere karşı her türlü saldırıları gerçekleştiriyor. Elbette bu saldırıları tek başına yapmıyor. En büyük desteği kapitalist modernite güçlerinden alıyor. Bu güçler de PKK'yi kendileri için tehdit olarak, engel olarak görüyorlar. Uluslararası komploda yer alan ABD, İngiltere, İsrail ve bazı AB ülkeleri bu süreci aktif bir şekilde yürütüyorlar. NATO eliyle Türk devletine her anlamda destek veriyorlar.

Türk devleti bu savaşta kimyasal silahlardan güç alıyor. Sabahtan akşama kadar her alanda yasaklı silahlar kullanıyor ama sözde uluslararası insan hakları kurum sessiz. Çünkü NATO onları susturuyor. Yine komploda yer alan bazı hain işbirlikçi Kürtler vardı. Bugün de birşey değişmemiş. KDP şahsında ihanetçi Kürt çizgisi devam ediyor. Onlar da PKK'nin tasfiye edilmesini istiyor. 'Acaba Kürt halkının PKK'ye yaklaşımı nasıl, PKK'yi bir umut olarak görüyorsa biz de Kürt güçleri olarak elele verelim ve işgale karşı duralım' demiyor. Öyle bir derdi yok KDP'nin. Sahiplerine göre konuşuyor. Türk devletinin PKK'ye dair tespitleri ne ise KDP'nin de öyle. Türk devletinin Rojava'ya, savaşçılarına karşı tespitleri ne ise KDP'nin de aynı. Barzani hanedanlığı PKK'nin tasfiye edilmesi için seferber olmuş durumda. Eğer PKK tasfiye olursa kimse KDP'ye selam bile vermeyecektir.

Savaşın bir diğer boyutu da var. Yani iki güç karşı karşıya gelmiş de savaşıyor diye ele alınmamalıdır bu durum. Bu savaş varlık-yokluk savaşıdır, stratejik bir savaştır, halkların geleceğini, Kürt sorununu çözümünü ya da Kürtlerin yok olup olmayacağını belirleyecek bir savaştır. Mevzilerde savaşan arkadaşlarımız da bunu çok iyi biliyor. En üst aşamada fedaice bir direniş sergiliyorlar. NATO gücüne karşı bir direniş sergiliyorlar. Türk devleti bütün teknik imkanlarını da kullanarak gerillaya saldırıyor. Arkadaşlarımız da bu saldırılara karşı mücadele ediyor ve Türk askerlerine kök söktürüyor. Şüphesiz şehit veriyoruz ama her arkadaş şehit düşene kadar onlarca işgalciyi cezalandırıyor. Düşmandan tarihi intikamı alıyorlar. Yıllardır Kürtlerin kanını döken, Kürt halkını yok etmek isteyen düşmandan hesap soruyor. Bu direniş beraberinde zaferi getirecektir.

Bu daha Özgürlük Hareketinin potansiyelinin tamamının devreye girmemiş hali. Özgürlük Hareketi olarak her Kürdistan'ın her yerinde ve yurtdışında harekete geçtiğimiz vakit bu devletin kökünü kurutacağız. Özgürlük Hareketinin tasfiye olmasını isteyenlerin tamamı yenilgiye uğrayacaktır. Düşmanı yenilgiye uğratacak tek strateji Devrimci Halk Savaşı stratejisidir. Bu stratejinin de başarıya ulaşması için herkese büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Herkesin de buna göre hareket etmesi lazım.

Erdoğan zor duruma düştüğü her anda bekaa sorunundan bahsediyor. Etrafındaki herkesle çelişkiler yaşıyor. Bunun sebebi nedir?

Aslında bu bir hastalık, sürekli kendilerini tehlike altında görüyor. Bu hastalıklı ruh halini de tüm topluma yaymaya çalışıyor. Çocukları hem evde hem okulda bu şekilde yetiştiriyorlar. Bu yüzden Türk toplumu sürekli güvensiz, tedirgin, huzursuz, şüpheci bir hayat yaşıyor. Herkesi kendisine düşman olarak görüyor. Böyle bir toplum yaratıldı. Şüphesiz bu anormal bir durumdur. Eğer Türkiye'ye yönelik bir tehlike varsa toplumun bu soruyu sorması gerekir, neden başka ülkeler değil de Türk devleti bu sorunları yaşıyor? Çünkü bu durum Türk devletinin yaptıkları ile bağlantılıdır. Orta Asya'dan yola çıkıp Anadolu'ya, Kürdistan'a geliyorsunuz ve burada yaşayan bütün halkları soykırımdan geçiriyorsunuz, topraklarına el koyuyorsunuz, hepsinin varlığını inkar ediyorsunuz, imha etmeye çalışıyorsunuz, sabah akşam tek millet, tek vatan, tek dil naraları atıyorsunuz, o zaman yok etmeye çalıştığınız halklar da size tabi ki başkaldırır, kökünü kurutur.

Burası babanızın toprağı değildi, gelip işgal ettiniz. Rumları, Ermenileri, Êzidîleri, Süryanileri katlettiniz, şimdi de Alevileri, Kürtleri soykırımdan geçirmek istiyorsunuz. Hala Ermenilere, Kürtlere, Rumlara, Araplara, Farslara düşmanlık yapıyorsunuz. Sen herkese düşmanlık yaparsan tabii ki herkes de seninle düşman olur. Yine ülkede demokratik olmazsanız, kimsenin hakkını, varlığını kabul etmezseniz, herkesi asimile etmek, ortadan kaldırmak isterseniz tabii ki herkes de karşınızda hesap yapar. Cemil Çiçek bir ara özeleştiri verdi, 'herkesi katlettik, bu konuda başarılı olduk ama sadece Kürtleri yok edemedik. Kürtleri bu ulus devlet içerisinde tam olarak eritemedik, bunun özeleştirisini veriyoruz' demişti. Yani namussuzluğun özeleştirisini veriyor. Nasıl Kürtleri yok edemedik diye özeleştiri veriyor. İnsanlıktan bu kadar uzak, bu kadar ahlaksız, bu kadar vicdansız olunmaz. Cemil Çiçek tam da Türk devletidir. Türk devletinin zihniyetini dile getiriyor. Böyle oldukları sürece de asla huzurlu bir hayat yaşayamayacaklar.

Türk devleti bilsin ki, bugün PKK'ye karşı kendisine destek veren ülkeler asıl hesabı onların üzerine yapıyor. Bu anlayışla Anadolu'yu sana bırakmazlar. Demokratik olursanız, herkesin varlığını kabul ederseniz, özeleştiri verirseniz, herkesin hakkını iade ederseniz o zaman Anadolu'da yaşayabilirsiniz. Ama bu kadar zalim, vicdansız, soykırımcı, insanlıktan olursanız hesabınızı keserler.

Gezi'nin yıl dönümüne ilişkin neler söylemek istersiniz? Çünkü AKP faşizmine karşı güçlü bir direnişti. Şu anda herkes AKP'ye tepkili. Türkiye toplumu bir kriz yaşıyor ama Gezi gibi bir direniş de yaşanmıyor. Son süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Gezi Direnişi’nin yıl dönümü vesilesiyle tüm Gezi şehitlerini saygı ile anıyoruz. Gezi farklı bir ruhtu. Gezi'de şehit düşenler ve direnenler daha iyi, daha demokratik bir Türkiye için mücadele verdiler. Şüphesiz hem Türkiye toplumu, hem Kürt halkı, hem de demokrasi güçleri bu süreçte aktif bir şekilde yer aldılar. Türk devleti şu an en fazla bundan korkuyor. Bu yüzden tüm Türkleri Kürt halkına düşman etmek istiyor. Tabii ki tüm Türkler Türk devleti gibi hareket etmiyor. Demokrasi güçleri olarak Kürt güçleri ile birlikte hareket etmek istiyor. Böyle hareket eden Türkler de çok fazla. Bu da Türk devleti de bunu büyük bir sorun olarak görüyor. Gezi gibi bir isyanın olmaması için de çok dikkatli oluyorlar. Ama şu anki süreçte Gezi'deki dönemden daha fazla imkan sağlıyor. Nedir bu imkanlar?

Kürt halkı ve Türkiye halklarının tamamı elele verip bu faşist, soykırımcı sisteme karşı başkaldırmalı, Türkiye'yi demokratik bir ülke yapmalılar. Türkiye'yi halkların bahçesi yapmalılar. Çünkü Türkiye'nin mayasında bu var. Türkiye'de bir çok din, kültür ve dil var, toplum çok renkli. Ama Türk devleti ve iktidar bu renkli toplumu tek renk yapmak istiyor. Buna karşı da demokratik güçler elele verip mücadele etmeli. Bu noktada eksiklikler var, bizim de eksiklerimiz var ama şüphesiz Türkiye toplumunun ve öncülerinin de eksikleri fazla. PKK hareketinden ve PKK militanlarından bir şeylerin öğrenilmesi lazım. Sistemde yaşayarak ona karşı durulmaz, bu haliyle topluma umut olunmaz. Herkes Kürt toplumunda bu kadar saldırılara, bu kadar zulme rağmen PKK nasıl kök salmış durumda. Çünkü PKK baştan sona toplumsal bir harekettir.

PKK militanlarının tamamı her anlamda kendini toplum için feda etmiştir. Bu duruş, bu kahramanlık toplumu etkiliyor ve PKK'nin, Önderliğin etrafında kenetlenmesini sağlıyor. PKK'yi ve Önderliği umut olarak görüyor. Bu duruş DAİŞ ve Türk devletinin başarılı olmasına engel oluyor. Böyle bir duruş tüm toplumlara lazım özellikle de Türkiye toplumuna. Sabahtan akşama kadar ağlayan, şikayet eden bir toplum var. Böyle olmaz. Toplumu bu hale getirmişler. Güçsüz bir toplum yaratmışlar. Mesela şu an ekonomik kriz var, siyasi kriz var, kime mikrofon uzatsan herkes bıkmış öyle bir yaşamdan ama kimse bunun sebebi bu iktidardır demiyor. Tüm dünyada bunun sorumlusunun AKP-MHP olduğunu görüyor. Yaşanan sorunlar savaş politikalarının, soykırım siyasetinin bir sonucudur. Kürt sorunu çözülmeyene kadar Türkiye'de hiçbir sorun çözülemez, kimse huzurlu yaşayamaz.

Türkiye'nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümünden geçiyor, herkes de bunu biliyor ama bu kadar şikayetçi, bu kadar çaresizlik içinde de olunmaz. Tabii ki toplumu suçlayamayız çünkü iktidarlar toplumları bu hale getiriyorlar. Eleştirilecek birileri varsa da Türkiye'deki toplum öncüleridir. Çünkü onlar öncü iddiasında bulunuyor ve sorunu toplum ile çözeceklerini belirtiyorlar. Toplumu direnişçi, mücadeleci yapmaları gerekiyor. İktidara karşı mücadele eden bir toplum yaratmaları lazım. Sadece şikayet eden, kaderci yaklaşan bir toplum varsa bunun suçlusu öncülerdir. Şüphesiz ortak bir mücadele verilmelidir. Şu an ortak mücadele belli bir düzeye de ulaşmış durumda. Ama Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan, Kemal Pir, Haki Karer ruhu ile mücadele edilmeli. Ancak bu şekilde Türkiye toplumu bu faşizmin ellerinden kurtarılır.