GÖRÜNTÜLÜ

DAİŞ emiri Abdullah: DAİŞ’in kıymetlileri Türkler

YPG’ye teslim olan DAİŞ emirlerinden Ebu Omer Ceza kod adlı Ahmet Osman Abdullah: DAİŞ içerisinde en fazla kıymet görenler, Türk gruplarıydı. Bunların içinde çok sayıda MİT elemanı vardı. Temel hedefleri Kürtlerdi.

 

YPG’ye teslim olan DAİŞ emirlerinden Ebu Omer Ceza kod adlı Ahmet Osman Abdullah, Türkiye'nin DAİŞ’le ilişkileri konusunda çarpıcı itiraflarda bulundu.

DAİŞ emirlerinden Ebu Omer Ceza kod adlı Ahmet Osman Abdullah, 2015 yılında DAİŞ’ten kaçarak YPG’ye teslim oldu. Yaklaşık 10 aydır tutuklu olan Ahmet Osman Abdullah, DAİŞ’e katılım nedenlerini, DAİŞ içinde gördüklerini, yaşadığı çelişkileri, Türk devleti ve DAİŞ ilişkilerini, YPG’ye neden teslim olduğunu anlattı.

NASIL DAİŞ EMİRİ OLDU

2014 yılında Til Hemîs’ten DAİŞ’e katılan Ahmet Osman Abdullah, Ceza doğumlu olduğu için Ebu Omer Ceza kod adını almış. 1973 doğumlu olan ve 6. sınıfa kadar eğitim gören Ahmet Osman Abdullah. Suriye devrimi başladığında ilk olarak Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) saflarına katılmış. DAİŞ Ceza’yı işgal ettiğinde köylerine; Ceza’nın YPG tarafından özgürleştirilmesi ardından Til Hemîs’e geçmiş. Til Hemîs’te hem korku ve parasızlıktan hem de bir Suriye gücü olduğunu düşündüğünden Ebu Nasır isimli kişi aracılığıyla DAİŞ’le ilişkileri gelişmiş. Bir süre sonra Ebu Nasır tarafından Hole götürülüp oradaki kampta 3-4 ay kalmış. Burada 5 bin Suriye lirası olarak aldığı aylık, katılım tamamlanınca aylık 50 bin çıkmış; bir araba ve 2 koruma tahsis edilmiş.

ÖNCE İSTİHBARAT SONRA EMİR

Ahmet Osman Abdullah, şunları paylaştı: “Askeri ve dini eğitimin ardında Hol’daki istihbarat işlerinden sorumlu oldum. Tutuklamalar yapıyorduk. Yine idari işlerle ilgileniyorduk. Ayrıca Qamişlo, Hesekê vb. şehirlerde patlamalar yapmak için adamlar ayarlayıp bunların ihtiyaçlarını karşılıyorduk. Ben katıldıktan bir süre sonra beni DAİŞ’le tanıştıran Ebu Nasır hırsızlık suçundan DAİŞ tarafından tutuklandı. DAİŞ onun yerine Ebu Fadıl Ali Farız’ı getirdi. Bir süre sonra o da tutuklandı. Ben mıntıkada sözü geçen ve etkili bir kişiydim. DAİŞ, onların yerine emirlik yapmamı istedi.

4 EMİR DAHA GELDİ

Ben emir olduktan bir süre sonra YPG tarafından özgürleştirilen Til Hemîs’ten kaçan Ebu Ayşe, Ebu Bekir, Ebu Velid ve Ebu Taşfin adlı emirler mıntıkamıza geldi. Onların görevi benden yüksekti ve etkili olmaya başladılar. Kötü şeyler yapıyorlardı. Bir süre onları gözlemledim. Tüm dertleri kızlarla birlikte olmaktı. Sigara ve alkol yasaktı ama onlar içiyorlardı. Onların bu durumlarını belgeledim de.

DAİŞ içerisinde yer alan gücün yarısından fazlası Suriye dışından; çok sayıda devletin istihbarat elemanları var. İçlerinde Kazaklar, Çeçenler, Suudiler, Tunuslular, Fransızlar, Ruslar, Türkler vb. birçok yabancı vardı. Yabancılara Suriyelilerden daha fazla değer veriliyor. Emirler daha çok onlardan seçiliyor. Onların sözü daha fazla geçiyor. DAİŞ içindeki Suriyelilere fazla değer vermedikleri gibi mıntıka halklarına da zulüm ediyorlar.

DAİŞ içerisinde en fazla kıymet görenler, Türk gruplarıydı. Bunların içinde çok sayıda MİT elemanı vardı. Merkezleri, daha sonra YPG tarafından özgürleştirilen Şeddadê’ydi. Sayıları 60 kişi civarındaydı. Çok kıymet görüyorlardı. Kod isimler kullanıyorlardı ve direk bölgenin Valisi ile ilişkileniyorlardı.

Türkler, İslam için kâfirlere karşı savaşmaya geldiklerini söylüyorlardı ama ilk hedefleri Kürtler ve YPG’ydi. Kürtlerden ve YPG’den nefret ediyorlardı.

DAİŞ, TÜRKİYE’NİN BESLEMESİ

Türk devleti ile DAİŞ’in ilişkileri çok güçlü. DAİŞ’in hemen hemen bütün ihtiyaçları Türkiye tarafından karşılanıyor; yiyecek, silah, savaşçı. Petrol geçişi sağlanıyor. Türkiye ve DAİŞ’i birbirinden ayrı değil.

TÜRKİYE’DE KAMPLARI VAR

Yine DAİŞ’in Türkiye içinde kampları var. Türkiye bu noktada da DAİŞ’e yardımcı oluyor. DAİŞ elemanları Suriye’den Türkiye’ye geçip burada kamplarda eğitim görüyorlar. Daha sonra farklı ülkelere geçerek örgütlenme ve eylemler yapıyor. Hemen hemen bütün gidiş gelişler Türkiye üzerinden sağlanıyor. Bu doğrultuda Girê Spî ve Cerablus çok önemli. Girê Spî’nin özgürleştirilmesi ardından Cerablus DAİŞ ve Türkiye için daha fazla ön plana çıktı. Çünkü tüm bu geçişlerin sağlandığı sınır hatları.

DESTEK KARŞILIKSIZ DEĞİLDİ

Türk devletinin verdiği destek karşılığında DAİŞ’ten bazı talepleri oluyordu. Türkiye her türlü ihtiyacını karşıladığı için DAİŞ de istemlerini karşılamak zorundaydı. DAİŞ’in en büyük emirleri Reqa’dan grup grup gelip biz emirlerle toplantı yapıyorlardı. İçlerinde Türkler de vardı. Bize ‘Türkiye’nin istemleri bizim için her şeydir, reddedemeyiz’ diyorlardı. Türkiye böyle onların her ihtiyaçlarını karşıladığı için DAİŞ Türkiye’ye göre hareket etmek zorunda. Türkiye’nin hedefi Kürtlerdi. DAİŞ de bize Kürtleri hep ilk hedef olarak gösterdi.

Türkiye içerisinde DAİŞ adına yapılan birçok patlama ve saldırı, Türk devleti tarafından yapıldı. Patlamaları DAİŞ yapmıyor. Fakat Türkiye’nin istemi doğrultusunda sahipleniyor. Çünkü Türkiye DAİŞ’i isteklerini yerine getirmemesi durumunda yardımını kesmek ve sınırlarını kapatmakla tehdit ediyor.

TÜRK DEVLETİ DAİŞ ELEMANLARIYLA BİR ÖRGÜT KURDU

DAİŞ içinde olduğu son dönemde Türk devleti DAİŞ elemanlarıyla yeni bir örgüt kurdu. DAİŞ içindeki birçok kişi Türkiye’ye giderek bu yeni örgütlenmeye katılıyor. Bunlar çoğunlukla Suriyelilerden oluşuyor. Cerablus mıntıkasına Türk devleti tarafından yerleştirilen çeteler de bunlar. Türkiye’ye gidiyor ve sadece sakallarını kesip yeni giysiler giyiyorlar.

Suudi Arabistan ve Türkiye bu noktada birlikte hareket ediyor.

DAİŞ İÇİN İNSANLARIN BİR DEĞERİ YOK

Özellikle emirler arasında ciddi çekişme yaşanıyor. Sürekli birbirleri üzerine şikâyet raporları gönderiyorlar. Aynı Suriye Rejimine benziyorlar. Özellikle bu son süreçte benim bulunduğum mıntıkada çok kötü olmuşlardı. Çok kötü şeyler yaptılar. Kadınların, maddiyatın, şahsi şeylerin peşine düştüler. DAİŞ için insanların bir değeri yok. Tavuk keser gibi insan kesiyorlar. İnsanlara işkenceler yapıyorlar. Halka çok zulüm ediyorlar.

KADINLARI KÖLE PAZARINDA SATIYORLAR

Kadınları cezalandırmak için yine kadınlardan oluşan “Hansa Taburu” vardı. DAİŞ’in istemlerine uymayan kadınları yakalıyor ve işkence ediyorlardı. Çoğu yabancıydı.

Ayrıca eşi savaşta ölen kadınları başkalarıyla evlendiriyorlardı. 3-4 evlilik yapmış kadınları öldürüyorlardı. Yine gittikleri yerlerde esir aldıkları kadınlara işkence edip bunları köle pazarlarında satıyorlardı. En fazla da paralı Suudilere satıyorlardı.

TÜRKİYE’YE KAÇMAK ÇARE DEĞİL

Artık DAİŞ içinde kalamazdım. Hem halka hem de birbirlerine her türlü vahşi uygulamayı yapıyorlardı. İnsanların derisini yüzmekten, kafasını kesmeye kadar içte de birçok şey yapıyorlardı. Uzun süre DAİŞ’ten kaçmak istedim ve yol aradım. DAİŞ’ten kaçıp Türkiye’ye gidenler oldu. Ama ben Türkiye’ye gitmek istemedim. Ülkemde ölmeyi bizi DAİŞ gibi küçük görüp aşağılayacak Türkiye’ye gitmeye tercih ettim. Yine içinde kaldığım süre boyunca Türkiye ile DAİŞ’in farklı olmadıklarını, birlikte olduklarını gördüm. Türk devletinin yolu öldürme yoluydu. Böyle bir süre DAİŞ’ten kaçmak için yol aradım.

HALK YPG’DEN MEMNUNDU

YPG’nin özgürleştirdiği alanlardan farklı bilgiler alıyordum. Halk YPG’den memnundu. DAİŞ gittiği her yerde halka zulüm ediyordu ve baskı yapıyordu. Ama YPG öyle değildi. Tam aksine topraklarımızı savunuyordu. Örneğin Til Hemîs, Hol, Ceza gibi mıntıkalar ağırlıkta Araplardan oluşur. Ama YPG onların da güvenliğini ve topraklarımızı savunuyordu. Qamişlo, Rimelan vb. birçok şehri özgürleştirmişti ama bunu sadece kendisi ve Kürtler için yapmamıştı. Bütün halklar için özgürleştirmişti. Bütün bunlar beni etkiledi. İsteseydim o süreçte param vardı, Avrupa’ya da kaçabilirdim. Ama ben Suriye’de kendi topraklarımda kalıp o toprakları savunan YPG’nin adaletine teslim olmayı tercih ettim.

EŞİ VE ÇOCUĞU BİR KÖYE YERLEŞTİRİLDİ

Teslim olduktan sonra eşim ve çocuğum YPG tarafından bir köye yerleştirildi, ben de tutuklandım. Yaklaşık 10 aydır tutukluyum. Hiçbir insanlık dışı muameleye maruz kalmadım. Aksine burada gördüğüm insan değerini kardeşimden, anamdan bile görmedim. İnancım ve ibadetimle ilgili hiçbir baskı görmedim, sorun yaşamadım. DAİŞ’e katıldığım için hem Kürtlerden hem de tüm halklarımızdan özür dilerim.”

...