ANALİZ

Önce basın susturulur sonra!..

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen uluslararası komplonun Kürt toplumunun hafızasında derin izler bıraktığı aşikar...

Siyasi politik ve toplumsal sonuçları bakımından Kürtlerin başına gelmiş en yıkıcı olaylardan biri olan bu uluslararası komplodan çokça dersler çıkarıldı. Bu tarihin hemen arifesinde dönemin en etkili basın yayın aracı olarak rol oynayan Med TV kapatılmış diğer Kürt basın kurumlarının üzerinde terör estirilmişti.

O dönem için Kürtler bu kapatılma kararını talihsiz bir Kürt karşıtı tutum sanmış, hayıflanmış, tek Kürt kanalının kapatılmasına üzülürken yeni bir kanal muhakkak açılır diye de heves etmişti. Ardından yaşananlar TV kapatmak ve özgür basının susturulması konusunun Kürtleri boğazlama planlarının ön adımları olarak devreye konulduğunu gösterdi. Bunu iyice deneyimledik halk olarak. Şimdi her TV kapatılmasında, özgür basına yönelik her saldırı sürecinde böyle bir endişe oturuyor içimize. Günümüze dair yeni 15 Şubat senaryoları çiziyor akıllarımız. Halkımızın kaderine hükmetmeye ezelden hakkı olduğunu sananların yine kalemi kırdığını düşünüyoruz. Buna dair işaretler arıyor ihanete uğramış her yanımız. Ne acıdır ki ardından yaşananlar bu konuda duyulan endişenin hiç de yersiz olmadığını gösteriyor.

Şimdi yeni bir dalga özgür basın üzerinde çok sert ve acımasızca esiyor. Önce Türkiye’de 10’u aşkın TV kapanıyor, çalışanları tutuklanıyor, Gazeteler dergilerin binaları basılıyor kapıları kilitleniyor, mallarına ve yerlerine el konuluyor. Ardından Avrupa’da yayın yapan Med Nuçe, Newroz gibi önemli TV’ler art arda karartılıyor. Bu arada geriye kalan ve endişe ile takip ettiğimiz bir kaç TV’nin de kapanacağına dair işaretler artıyor. Bunca kapanmadan sonra sesimizi nasıl ulaştıracağımız endişesini taşıyor insan. Hem de çığlık çığlığa hakikati bağırmanın tam vaktinde, yaşanan zalimliğin ve barbarlığın tüm dünyaya haykırılması gerektiği günün tam şafağında, kıyametin ve kaosun evvelinde... Bölgede halkların kaderini tayin edecek o kadar çok şafak vakti tam da bu vakitte çakışacakken...

Şimdi bu karartma mevsimine bakıyor insan. Büyük bir şubat soğuğu esiyor. Aynı 1999 gibi... Askeri açıdan da siyasi açıdan da bölgede kıyamet ha koptu ha kopacak. Örneğin Türk ordusunun gerilla güçleri karşısında gerçekleştirmeye çalıştığı operasyonların kapsamlı bir sınır ötesi operasyona evrilmesi an meselesi. Nitekim kamuoyunun dikkatinden kaçmış olsa da Ertuş (Çukurca) hattında yaşanan saldırılar ve operasyon ilk süreçlere oranla tam 5 katı artmış durumda. Ve askeri hareketlilik Türk ordusunun operasyonu Güney Kürdistan sınırları içine doğru yaymak istediğini gösteriyor. Yine sınır hattında edindiğim gözlem ve yerel kaynak bilgilerine göre Heftanin hattına 70 bin Metina hattına ise 80 bin operasyon gücü kaydırılmış durumda.

KDP’nin de böyle bir operasyona destek vereceği tartışılırken bu süreçte KDP’nin PKK üzerinde provokatif tavırlarının altında ‘ipleri koparma’ eğiliminin yattığı belirtiliyor. Sadece sınır hattı üzerinde bir operasyon değil aynı zamanda daha Güneye yani Kandil’e doğru bir operasyon ihtimali de gerçek dışı değil. Sri Lanka devletinin Tamil kaplanlarına yönelik gerçekleştirdiği saldırıdan ilham alan, çok sayıda savaş uçağının katıldığı kapsamlı bir hava saldırısının ardından askeri indirmelerle sürecek bir operasyonunun işareti çokça mevcut. Tüm bunlarla birlikte eşgüdümlü bir biçimde Kuzey Kürdistan’da direnen topluma, halk kesimlerine yönelik katliamlar da bu planın ajandasında önemli bir yerde duruyor. Direnen örgütlü güçler kadar gelecek açısından ‘tehlike’ arz eden ortalama kesimi bile içine alacak katliam girişimleri için AKP içeride kendisine deyim yerindeyse “mükemmel” bir ortam hazırlamış durumda.

Türkiye’nin Rojava sınırlarında da yaşanan gelişmeler de çok ama çok önemli. Burada hele hele böyle bir dönemde Türkiye’nin Rojava’daki özgür Kürdün kazanımlarına topyekün bir plan temelinde saldırabileceğini beklememek saflık olur. Bu bir fırsat ve zamanlama meselesidir. Rojava devrimini Suriye’de dış güçlerin çatışması temelinde başlayacak büyük bir savaş girdabı içinde boğmak Türkiye’nin arayıp da bulamadığı ancak umudunu da yitirmediği bir nimettir. Önümüzdeki süreç bakımından Türkiye’nin böyle bir işe kalkışmayacağını düşünmek uluslararası güçlere ve konjonktüre dayanmak kesinlikle saflıktır. Gelişmeler bu uluslararası güçleri her türlü kararı aldırtabilecek biçimde ilerlemekte, konjonktür her türlü ‘satıcılığa’ zemin sunmaktadır.

Rakka ve Musul operasyonları da Ortadoğu’da oluşacak yeni haritada kesinlikle belirleyici rol oynayacaktır. Her iki operasyonda da Türkiye kazanacak bir doğru politikadan Kürt karşıtı duruşu yüzünden yeterince uzaklaşmış durumda. Mevcut durumda kaybı en aza indirmek bu iki operasyona etkin güç olarak katılmak ve bölgedeki yeni denge içerisinde söz sahibi olmaktan geçiyor. Türkiye bu iki operasyon içinde de Kürt kazanımlarını hedef alacak tavır ve tutumunu sürdüreceğinin, bu ateş çemberi içine bu kazanımları da alacağının işaretlerini veriyor. Bu iki operasyonda Türkiye’yi en çok korkutan şey ise bu kaos ve karmaşa sürecinden PKK’nin etkin bir biçimde faydalanarak güçlü bir politikayla çıkması hususu. Nitekim geçmiş deneyimler PKK’nin bu fırsatları mücadele ve direniş gücüne dayanarak iyi değerlendirdiğini her zaman gösterdi.

Yani bir değil bir kaç tarihi gelişmenin tam arifesinde duruyoruz. Bu tür zamanlar hakikatin, seslenmenin, kendini anlatmanın, konuşmanın çok önemli olduğu zamanlar. Bu tür zamanlar hakkatin sesini daha fazla yükseltmesi gereken zamanlar. Yoksa bu zifiri sessizliklerde kendini iktidarın imkanları ile konuşturan zalimlik kazanabiliyor.

Bu arada kapanan TV’lere yönelik, kilit vurulan gazete ve dergilere tutuklanan gazeteciler dair tepkisizlik çok acı verici. Durumun vahametinin anlaşılmadığını gösteriyor. TV’lerin kapanmasının, basının susturulmasının bir konseptin startı olduğu anlaşılmıyor. Burada kapanan TV’nin yerine ne de olsa yenisi açılır tavrı da negatif olarak rol oynuyor. Oysaki kıyameti koparmak için çokça neden ve zorunluluk var. Bunca TV’nin karartılması bunca gazetenin kapatılması sesimizin kısılması aklımıza koca bir karanlığın ekilmesi hayra alamet değil...