Tek bayrak, tek millet ve kayyum!

28 belediyeye kayyum ataması ile başlayan halkın iradesini yok sayma saldırıları hız kesmeden devam ederken belediye binaları ise devlet güçleri tarafından duvarlar ve barikatlar örülerek karakollara dönüştürülüp halkın iradesi el konuldu.

11 Eylül günü aralarında 2'si il, 24'ü ilçe, 2'si belde belediyesi olmak üzere toplamda 28 belediyeye kayyum ataması ile başlayan halkın iradesini yok sayma saldırıları hız kesmeden devam ederken belediye binaları ise devlet güçleri tarafından duvarlar ve barikatlar örülerek karakollara dönüştürülüp halkın iradesi el konuldu.

Yüzde doksanlara varan oy oranı ile başa gelen belediye eşbaşkanlarının yerine kayyum olarak atanan vali yardımcıları ve kaymakların ilk icraatı Kürtçe ve Ermenice gibi “Türkçe dışında, dillerde yazılan” tabelaları indirip belediye binalarına envai boyutlarda Türk bayrakları asarak işgalini taçlandırmak oldu. Geçmiş dönemlerde ölüm, kıyım ve katliamlarla kendine ait olamayan ve hiçbir zaman da olmayacak bir şehrin anahtarını teslim almaya gelen komutan edası ile belediye binalarına etrafındaki bir yığın silahlı asker ve polis ile giren kayyumlar tek bayrak, tek vatan, tek millet gerçekliğine dayanan ulus devlet gerçekliğini yine ve yeniden ortaya koydu.

Neydi ulus devlet? Asimilasyon ve inkara dayalı katliamcı bir sistem ile farklı ve renkli olan her şeyi boğup, yerine salt siyahtan bir dünya tablo çizme; herkesi aynı dili konuşmaya, aynı dini kutsamaya ve aynı doğruları sahiplenmeye mecbur kılma; milli bilincinin farkında olmayan, kendi seslerini öğrenemeyen nesiller yetiştirme… Bu örnekleri katlayarak çoğaltabiliriz.

Atandıkları günden bu yana kayyumların gerçekleştirdiği faaliyetler göz önüne getirildiğinde; tabela tahammülsüzlüğü ile başlayıp, belediye bünyesindeki kadın ve çocuk kurumlarının kapatılmasına, oradan sözde “Kürtçe” yazılan köy isimlerinde yer alan “x, w, q” seslerinin yazılmayarak yerine Türkçe’ye uygun harflerin yazılması basit ve kişisel bir olay olarak kabul edilmeyeceği gibi söz konusu uygulamaların sistematik bir asimilasyon politikasına hizmet ederek Kürtleri milli bilinçlerinden uzaklaştırıp yabancılaştırmaya yönelik olduğu aşikardır.

Bu nedenle devlet yani kayyum kadın kurumlarını kapatıp bu kurumlarda çalışanların belediye ile bağını kesiyor çünkü bilinçli bir kadının toplumda yaratacağı değişim ile başa çıkamayacağını biliyor, ana dilde eğitim veren kreş ve çocuk kurumlarını kapatıyor çünkü ana dilini tanıyıp onunla yaşamını sürdüren çocukların hiçbir koşul altında sömürü ve asimilasyonu kabul etmeyeceğinin farkında. Yine belediye binalarını karakollara dönüştürüp etrafına zırhlı araçlardan bir duvar örüyor çünkü yeri ve zamanı geldiğinde halkın iradesini korumak için harekete geçeceğinin farkında.

Sonuç olarak; cumhuriyet tarihinden bu yana asimilasyon politikasının bir sonucu olarak gerçekleştirilen onlarca katliama rağmen özünden vazgeçmeyen Kürt halkı dili, kültürü ve varlığı için mücadele etmeye devam edecektir.