Türk eğitim sistemi, asimilasyon ve Kürtler

Cumhuriyet tarihinden bu yana başta Kürtler olmak üzere Türkiye’deki ötekiler için asimilasyon kalelerine dönüştürülen eğitim kurumları tek vatan, tek bayrak, tek millet üçlemesi

Cumhuriyet tarihinden bu yana başta Kürtler olmak üzere Türkiye’deki ötekiler için asimilasyon kalelerine dönüştürülen eğitim kurumları tek vatan, tek bayrak, tek millet üçlemesi çerçevesinde süre getirdikleri sistem ile farklı kültür, inanç, yaşam tarzı ve doğruları boğarak tek tip insan yığınları yaratmaya devam ediyor.

İlkokuldan liseye kadar kimliksizleştirme politikalarına maruz kalan her Kürt öğrencinin aklında neden ile başlayıp yine neden ile biten soruların yanı sıra öğretilen ve gerçek arasındaki çelişkiler vardı. Bu çelişkilerin en büyüğü ise yıllardır annesi, kardeşleri, arkadaşları ve tanıyıp güvendiği herkes tarafından konuşulan dilin okul sınırlarında “devletin öğretmenleri” tarafından utanılacak, cezalandırılacak bir tehdit unsuruna dönüştürülüp yerine daha önce hiç duymadığı bir dilin yerleştirilmesiydi.

ANF’ye konuşan çocuklar, yaşadıklarını anlattı…

Okulun ilk günü öğretmenin Türkçe konuşması ile başlayan kırılma okul hayatı boyunca devam edecekti; ilkokulda Türkçe bilmediği için sürekli azarlandığını ve dayak yediğini söyleyen bir sekizinci sınıf öğrencisi okulun ilk günü ağlayarak okula geldikten sonra annesi ile arasında geçen diyalogu şöyle anlatıyordu: “Diyarbakır’da oturuyorduk, okulun ilk günüydü. Ben de diğer çocuklar gibi yanımda bir aile büyüğü ile okula gittim. Sınıfa girdim ve öğrencilerin çoğunun Türkçe konuştuğunu gördüm. Tabi o zaman bu dilin ne olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim konuştukları her ne ise işte onu anlamadığımdı ve bu durum beni telaşlandırmaya başlamıştı. Bir süre daha bekledim öğretmenin sınıfa geldi ve bir şeyler anlattı. Ne dediğini anlamıyordum. Daha çok korkmaya başladım ve zil çalar çalmaz çantamı dahi almadan okuldan kaçtım. Eve geldiğimde hıçkıra hıçkıra ağladığımı ve çok korktuğumu gören annem durumu anlamaya çalışıyordu. ‘Ne oldu’ diye sordu. Ben ise ağlayarak ‘Öğretmeni anlamıyorum okulu sevmiyorum ve okula gitmek istemiyorum’ dedim. Durumu anlayıp beni sakinleştirmeye çalışan annem; ‘Zamanla öğrenirsin ağlama’ dedi. Bunun üzerine anneme dönüp; ‘Nineme de önlük alın okula gelsin, o da Türkçe bilmiyor’ dedim. Kafamdaki algı Türkçe öğrenmek için okula gittiğimiz yönündeydi. Bir ay sonra Lice’ye taşındık. Sınıfa girdim ve öğrencilerin hemen hepsinin Kürtçe konuştuğunu gördüm ve çok mutlu oldum. Öğretmen Türkçe konuşuyor, öğrenciler Kürtçe. Kaldırıp soru soruyor ne dediğini anlamadığımız için yüzüne boş boş bakıyoruz, kendi aramızda Kürtçe konuşuyoruz bunu gören öğretmen deliriyor ve istisnasız her gün birkaç öğrenci Türkçe bilmediği için dayak yiyordu.”

Türkçe bilmediği için birinci sınıfta okuma yazma öğrenemediğini anlatan beşinci sınıf öğrencisi ise şunları söylüyor: “Birici sınıftaydık annem durumumu sormak için okula gelmişti.  Öğretmen anneme benim aptal olduğumu ve tek harf dahi bilmediğimi söylemişti. Üzülerek okuldan çıkan annem o zaman liseye giden amcamın kızına durumu anlatmış. Bunun üzerine her gün ders bittikten sonra evde bana Kürtçe okuma yazma öğretmeye başladı. O, bana Kürtçe anlatınca anladım ve İki ay sonra okuma yazmayı öğrendim. Kitapta ne yazdığını anlamıyordum ama okuyabiliyordum.”

Türk okullarında asimilasyonun en bariz örneğinin sürekli vatan, bayrak ve Atatürk aşkı vurgusu olduğunu anlatan bir Lise öğrencisi şunlar söyledi: “Açık konuşmak gerekirse okula başlamadan önce hiçbirimiz ne Atatürk’ü ne Türk milletini ne de Türk bayrağını tanımıyorduk. Aslında bu ülkede yaşayan farklı ırklar olduğundan ve bazılarının devlet tarafından ötekileştirilerek sindirilmeye çalışıldığından da bihaberdik. Irkçılığı Kürtçe konuştuğumuz için bize nefretle bakıp, azarlayan Türk öğretmenlerimizden öğrendik biz. Onlara göre biz yani Kürtler yoktu. Öyle anlatmışlar yıllar önce “Kart’tan Kurt’tan türemişiz, dağlarda yaşayan Türklermişiz” fakat bölgeye gelip bizim kültürümüz, tarihimiz ve dilimiz ile var olduğumuzu, öyle onlarca ya da yüzlerce değil milyonlarca olduğumuzu görünce öfkelenip dayak, azar ve sözde eğitim ile bizi yola getirmeye çalıştılar. Dayatılan İstiklal Marşı’nı söylemediği için dayak yiyip disiplin kuruluna sevk edilen onlarca arkadaşımız var. Birçok ders kitabında özellikle de tarih kitaplarında sürekli Türk ırkının yüceliğine methiyeler dizilip bu toprağın sade ve sadece onlara ait olduğunun çığırtkanlığı yapılıp bize de bunları kabul etmemiz gerektiği dayatılıyor. Bu eğitim değil, hiçleştirme çabasıdır! Türkçe bilmeden okullara giren öğrenciler Kürtçe bilmeden bu okullardan mezun oluyorlar. Ana dilini bilmeden büyüyen nesiller yetiştirilmek isteniyor!”

Çocuklarda korku, endişe, çekinme, özgüven eksikliği vb. hisler yaratıp psikolojik anlamda tahribat yaratan Türk eğitim sistemiyle hayata geçirilmeye çalışılan asimilasyon politikaları katliamlardan geçirilerek bu günlere gelen Kürt halkının karşısında hiçbir zaman tam olarak başarıya ulaşmadı, ulaşamaz çünkü büyüdükçe devletin kirli yüzü ile tanışan Kürt çocukları kendi gerçekliklerine sıkı sıkıya sarılarak direnmeyi yaşam tarzı haline getirdi.