ANALİZ

Türk ordusu, Irak ve Güney Kürdistan’dan çekilecek mi?

Türk devletinin Irak’taki askeri varlığı, Meclis’in Türk ordusuna Irak ve Suriye’ye sınırötesi operasyon yapma iznini veren teskereyi kabul etmesinden sonra yeniden gündemde.

Bu kararın ardından 4 Ekim günü Irak parlamentosu Türk devletinin Irak topraklarındaki varlığını ele alan oturumda 7 maddeden oluşan bir karar alarak Türkiye’nin Irak’taki askerlerini çekmesini istedi. Bölgedeki kaynaklar, Bağdat hükümetinin konuyu hem BM’ye hem de Arap Ligi’ne taşımasına kesin gözüyle bakarken, alınan kararın yankıları devam ediyor.

NUMAN KURTULMUŞ ADRES GÖSTERDİ

Türk Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamayla Irak parlamentosunun aldığı kararı kınarken, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise Başika için Irak’la görüşmeye hazır olduklarını belirtti ancak karar için Irak hükümetine ağır bir dille suçlamalar yöneltti.

Kurtulmuş’un sadece Başika’daki askeri varlıktan bahsetmesi ve Güney Kürdistan’daki Türk askeri üslerine hiç değinmemesi dikkatlerden kaçmazken, Başika’daki Türk varlığının peşmergelerin ve yerel güçlerin talebi doğrultunda olduğunu söylemesi gözlerin yeniden Erbil’e, KDP yönetimine çevrilmesine yol açtı. Geçen yıl yaşanan Başika krizinde ise Türk yetkililer, talebin Musul eski valisi Nuceyfi’den geldiğini söylemişlerdi.

Bölgede yoğun diplomatik trafik ve askeri hareketlilik devam ederken, KDP lideri Mesut Barzani’nin Bağdat ziyareti ve ardından gelişen Tahran gezisi dikkat çekiyor. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Mesut Barzani'yi telefonla arayarak Bağdat ziyaretini desteklediklerini ifade etmesi ve KDP’li yetkililerin, ‘Barzani’nin Bağdat ziyareti ABD’nin talebi ve koruması eşliğinde gelişti’ açıklaması ABD’nin bu konuda güçlü bir şekilde devrede olduğunu gösteriyor.

TÜRKİYE’YE TEPKİLER ARTIYOR

Öte yandan Irak'taki Uluslararası Koalisyon Gücü sözcüsü Yarbay John Dorrian’ın, Irak topraklarında bulunan Türk Askerlerinin, ‘Uluslararası Koalisyon Güçlerinin içerisinde olmadığını’ söylemesi ve bu güçleri, ‘resmi izinle gelmeyen illegal güçler’ olarak tanımlaması, Türkiye’yi bu konuda köşeye sıkıştıracak bir hamle değeri taşıyor.

Türk devletinin bu tepkisine karşılık, karşı cepheden açıklamalar gelmeye devam ediyor. Irak Başbakanı Heyder Ebadi, Türk devletinin Irak topraklarındaki (Güney Kürdistan’dakiler de dahil) askerlerini derhal çekmesi gerektiğini belirtirken, Heşti Şaabi (Şii Milisler) Genel Sorumlusu Hadi Amiri, Erdoğan’ın Musul operasyonuna Türk askerinin de katılacağı yönündeki ifadelerine sert ve kesin yanıt verdi. Amiri, Iraklı olmayan ve Musul operasyonuna katılacak güçleri DAİŞ olarak gördüklerini ve bu tür güçlere karşı savaşacaklarını açıkladı.

Bütün bu tepkilere ve rahatsızlıklara yanıt olarak Numan Kurtulmuş, ‘işgalci bir güç değiliz’ derken, neden Irak ve Güney Kürdistan topraklarında asker bulundurduklarını ise izah edemiyor.

BM VE ARAP LİGİ TÜRKİYE’Yİ KINAMIŞTI

Konu, geçen yıl yaşanan Başika kriziyle de uzun süre gündemde kalmış, Irak ile Türk devleti arasında krize dönüşmüştü. Geçen yıl Aralık ayında BM’ye ve Arap Ligi’ne taşınan konu hakkında BM ve Arap Birliği Türkiye aleyhine tavır almıştı. Yaşanan gelişmelerden sonra Türk devlet yetkilileri Barzani’nin Ankara ziyaretinden sonra 14 Aralık’ta güçlerin bir kısmını Bamernê’ye çekmişti.

ABD, Rusya gibi dünya devleri, İran ve KDP dışındaki Kürt örgütlerin hepsi Türk devletinin Irak ve Güney Kürdistan’daki varlığından rahatsız.

GÜNEY KÜRDİSTAN PARLAMENTOSU 2008’DE TÜRK ASKERİ ÇIKSIN DEDİ

Türk askerinin Irak topraklarından çıkarılması talebi yeni değil. Son on yılda bu konuda birçok karar alındı, kampanyalar düzenlendi.

26.02.2008 tarihinde Türk ordusunun Kürdistan topraklarına yönelik giriştiği askeri saldırı Güney Kürdistan parlamentosunda tartışıldı ve üslerin kapatılması karara bağlandı. Kürdistan parlamentosu adına yapılan yazılı açıklamada, ‘’Kürdistan Hükümeti'nin çok acil bir şekilde Kürdistan toprakları üzerinde bulunan Türk askeri üslerinin kaldırılması için çalışması gerekiyor’’ denildi.

Başbakan Neçirvan Barzani, bu açıklamadan bir hafta sonra 03.03.2008’de tarihinde Hewler’de yaptığı bir basın toplantısında “Kürdistan hükümeti, Kürdistan bölgesinde bulunan Türk askeri üslerini boşaltmak için çaba içindedir” diyerek bu temelde Bağdat Merkezi Hükümetiyle görüşeceklerini ifade etti.

2012 IRAK HÜKÜMETİ BAKANLAR KURULU KARARI: TSK ÇIKMALI

2012’de ise Bağdat hükümeti, Türkiye’ye ait askeri üslerin kapatılması ve yabancı güçlerin Irak topraklarına girişinin yasaklanmasına karar verdi. Dönemin Irak Hükümet sözcüsü Ali Debbag, “Bakanlar Kurulu kendi topraklarındaki yabancı üsler ve birlikleri çıkarmaya ve yabancı güçlerin Irak topraklarına girişini yasaklamaya karar verdi” dedi.

ABD VE NATO GÜÇLERİ ÇEKİLDİ TÜRK ORDUSU KALDI

Irak’ın aldığı karar kapsamında NATO ve ABD, 2003’ten beri Irak’ta bulunan güçlerini geri çekti ancak Türk ordusu bütün itirazlara ve tepkilere rağmen askeri gücünü çekmek bir yana daha da arttırdı.

2011’DE 500 BİN, 2015’TE 1 MİLYON İMZA

2011’de Güney Kürdistan Yurtsever Gençlik Hareketi, Güney Kürdistan parlamentosunun aldığı kararın uygulanması ve Türk ordusunun Güney Kürdistan’daki varlığına son verilmesi talebiyle toplanan 470 bin imzayı güney Kürdistan parlamentosuna ve Güney Kürdistan Başkanlığına sundu.

2015’te ise aynı taleple bu sefer Güney Kürdistan Gençlik Hareketi, Güney Kürdistan Özgür Kadın Hareketi (RJAK) ve Güney Kürdistan Özgür Toplum Hareketi (Tevgera Azadî) öncülüğünde başlatılan ve çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun desteklediği imza kampanyasında 1 milyona yakın imza toplandı. Bu imzalar da Güney Kürdistan parlamentosuna ve Bölgesel Hükümete sunuldu. Ancak halkın talebi yanıtsız kaldı, ne hükümet ne de Güney Kürdistan Başkanlığı bu konuda her hangi bir çaba içerisinde olmadı.

Bölgesel Kürt Yönetimi ne kendi parlamentosunun ne de Irak’ın aldığı kararın uygulanması için her hangi bir girişimde bulunmadı. Başika’da yaşanan krizde Türk devletine destek veren tek gücün KDP oluşu, Türk ordusunun hangi güce yaslanarak Irak’ta ve Güney Kürdistan’da bulunduğunu açıkça ortaya koyuyor.

2. Osmanlı’nın ilk padişahlığına soyunan Erdoğan’ın ve AKP hükümetinin, bölgede hegemonyal hesapları sürüyor. Bu yaklaşım, tas tamam AKP’nin dış politikasının neden Rojava’nın ve Güney Kürdistan’ın işgali üzerine kurulu olduğunu gösteriyor.

Musul operasyonunun tartışıldığı bugünlerde yaşananlar, Türk devletinin Güney Kürdistan’daki ve Irak’taki varlığını yeniden gündeme getirirken; anlaşılan o ki Türk devletinin bu işgal planı tutmadığı gibi, Irak’taki askeri varlığı gelecekte daha fazla baş ağrıtacak bir konu olacak.

TÜRK DEVLETİ MUSUL VE KERKÜK İÇİN FIRSAT KOLLUYOR

Peki, Türk devleti Irak ve Güney Kürdistan’da askeri üs bulundurma konusunda neden bu kadar ısrarcı? Bu askeri varlığı nasıl kullanmak istiyor?

Çünkü Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘’Kuzey Irak’ta bir hata yaptık, Kuzey Suriye’de buna izin vermeyeceğiz’’ söylemi, askeri varlığa nasıl bir rol biçildiğini gösteriyor. Bir yandan PKK’yi hedefleyen AKP iktidarı olası bir bağımsızlığı engellemek için Güney Kürdistan’a güç yığıyor. Öte yandan Türk devleti, Musul ve Kerkük üzerinde hak talebinde bulunmaya devam ediyor. Türkmen kartını kullanan Türkiye, BAAS kalıntısı Haşimi ve Nuceyfi üzerinden Sünni aşiretleri kullanarak fırsatını bulduğunda bu bölgeleri işgal etmeyi planlıyor.

Cerablus’un işgali, Lozan’ın artık hükmünü yitirdiğini gösterdi. Öte yandan Erdoğan’ın son günlerde Lozan anlaşması hakkında yaptığı yorumlar, Türkiye’nin Lozan’ı Kürtlere statü verilmeden güncelleme hedefini bir kez daha ortaya koydu.

90 YILLIK UHDE

Türk devletinin yaptığı bu hesaplar elbette ki yeni değil. 90 yıl öncesine kadar uzanan emperyalist hesapları kısacak özetleyecek olursak; Osmanlı’nın yenilgisi anlamına gelen ve 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes anlaşmasıyla, Osmanlı ordusu Musul vilayetinden çekildi ve bölgeyi İngilizlere teslim etti. Ancak Musul meselesi sorun olarak kaldı. Lozan, 24 Temmuz 1923’te sonuçlandı ancak Musul sorunu yani Kürtlerin durumu çözülemedi. Daha sonra anlaşma gereği Türk İngiliz görüşmeleri de sonuç almayınca, konu o dönemin BM’sine yani Milletler Cemiyeti’ne taşındı. Milletler Cemiyeti, 16 Aralık 1925’te güney Kürdistan’ı Irak’ın bir parçası olarak kabul etti.

GÜNEY VE ROJAVA KÜRDİSTANI’NI KAPSIYOR

Atatürk’ün, 1923’teki Musul vilayeti ve Misak-i Milli sınırlarının tarifi şöyledir: “Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya'dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor'a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alır."

TÜRKİYE’NİN İŞGAL VE İLHAK PLANI

Türk devletinin Başika’ya asker göndermesiyle Irak ile Türkiye arasında krize dönüşen meselenin arka planında yüz yıllık egemenlik hesapları var derken tam da bunu kastediyoruz.

Mısak-ı Milli sınırları içinde var sayılan Musul (Osmanlı’daki Musul Eyaleti), bugünkü Hewler, Süleymaniye, Duhok, Rojava ve Haleb’i de kapsıyor. Misak-ı Millî ya da Millî Misak (Günümüz Türkçesi ile Millî Yemin ya da Ulusal Ant), İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oybirliği ile kabul edilmişti.

Türk devlet yetkilileri, 5 Haziran 1926 tarihli Türkiye-İngiltere- Irak Anlaşması’nı bu emellerine dayanak olarak görüyor. Bu anlaşmayla Türkiye-Irak sınırları kesinleşmiş ve Türk ordusu bugünkü sınırlarına çekilmişti. Ancak yıllar yılı Türk devlet yetkilileri ve askeri uzmanlar, anlaşmada geçen ilgili ibareyi; ‘’Türk devleti Musul ve Kerkük’ten Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanması koşuluyla çekildi’’ şeklinde okuyarak, toprak bütünlüğünün bozulması durumunda ‘müdahale hakkının olduğu’ şeklinde yorumladı.

Türk devlet yetkilileri, Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul Anlaşması'nı, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamını gerekçe göstererek, “Türkiye'nin Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemin” var yaklaşımını esas alıyor.